CHP Said Nursi'yi karakolda sorgulattı

CHP Said Nursi'yi karakolda sorgulattı

Dicle Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mazhar Bağlı, Said Nursi'nin CHP'li Hilmi Uran'a mektup gönderdiği için karakolda günlerce sorgulandığını söyledi

İbrahim Mert'in haberi:

Risale Haber-Dicle Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mazhar Bağlı, Said Nursi'nin CHP'li Hilmi Uran'a mektup gönderdiği için karakolda günlerce sorgulandığını söyledi.

CHP milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu ile Hilmi Uran arasındaki benzerliğe dikkat çeken Bağlı, Yeni Şafak'taki yazısında Bediüzzaman Sadi Nursi'nin Hilmi Uran'a gönderdiği mektuba da değindi.

Hilmi Uran'ın Anadolu'nun çeşitli illerini gezerek farklı söylemlerde bulunduğunu belirten Bağlı, Bediüzzaman'ın bir çok siyasetçiye gönderdiği gibi Hilmi Uran'a da mektup gönderdiğini hatırlattı. Bağlı, mektuba gösterilen tepkiyi şöyle anlattı:

"Seçim sürecinde Uran'ın sergilediği özgürlükçü tutum ve takındığı halkçı görüntü bir çok kesim tarafından ilgiyle ve biraz da hayretle izlenir. Büyük bir hassasiyet sahibiymiş gibi bir söylem geliştirdiği için de Bediüzzaman Said-i Nursi diğer siyasetçilere gönderdiği gibi ona da kimi tavsiyeler ve ikazlar içeren uzun bir mektup gönderir. Hatta bu mektupta sırf arkadaşlarından birisinin de adının "Hilmi" olduğu için ona karşı hiçbir zaman kötü bir niyet besleyemediğini ve her hiddetlendiğinde de o arkadaşını hatırladığı için de ona hayır dua ettiğini söyler.

"O da bu mektubun gereğini yerine getirir ve o mektubu ilgili ildeki emniyet müdürlüğüne gönderir (ihbar eder). Emniyet de verilen emrin gereğini yerine getirip Üstad'ı karakolu götürür ve olmadık işler başına gelir. Karakolun en çok kafaya taktığı konu da cahil birisi olarak gördükleri Üstad'ın nasıl böyle bir mektup yazabildiğidir. Günlerce "itiraf et sana bu mektubu yazdıranı" diye sorgulanır.

BEDİÜZZAMAN CHP İÇİNDE BU SESLERİN ÇOĞALMASINI İSTİYOR

Mazhar Bağlı'nın gündeme getirdiği mektupla ilgili görüşlerini Risale Haber'e anlatan Bediüzzaman'ın hayatını romanlaştıran İslam Yaşar, Hilmi Uran'ın CHP içinde halka biraz daha yakın olan bir isim olduğunu söyledi.

Halka yakın bir ismin varlığının Bediüzzaman'ı memnun ettiğini ifade eden Yaşar, "Bediüzzaman ona değer veriyor. Mektup gönderiyor. Bu tip seslerin çoğalmasını istiyor. Ama bu Hilmi Uran'ın her yaptığını tasvip ediyor anlamına gelmemli. Karakol hadisesi ise sırf bu mektup için olduğuna dair herhangi bir kaynakta bilgi yok. Üstad'ın karakollara gittiği doğrudur. Ancak Sayın Mazhar Bağlı'nın yazısında yer verdiği gibi bir sorgulamanın olduğuna bir yerde rastlamadım" şeklinde konuştu.

İŞTE SAİD NURSİ'NİN CHP'Lİ HİLMİ URAN'A GÖNDERDİĞİ MEKTUP

CHP Genel Sekreteri Hilmi Uran'a mektup

Eski dahiliye vekili, şimdi parti katib-i umumisi Hilmi Bey,

Evvela : Yirmi sene zarfında bir tek istida Dahiliye Vekili iken sana yazdım. Fakat yirmi senelik kaidemi bozmadım, vermedim. İstersen sana okuyacağım. Hem eski dahiliye vekili, hem şimdi katib-i umumi sıfatlarıyla seninle konuşacağım. Yirmi sene hükumetle konuşmayan, tek bir defa yine hükumet hesabına hükumetin büyük bir rüknü ile konuşan adam, on saat kadar söylese azdır. Onun için siz benimle konuşmayı bir iki saat müsaade ediniz.

Saniyen : Şimdi partinin katib-i umumisi itibarıyla size bir hakikati beyan etmeye kendimi mecbur biliyorum. Hakikat de şudur:
Sen, katib-i umumi olduğun Halk Fırkasının millet karşısında gayet ehemmiyetli bir vazifesi var. O da şudur:
Bin seneden beri alem-i İslamiyeti kahramanlığı ile memnun eden ve vahdet-i İslamiyeyi muhafaza eden ve alem-i beşeriyeti, küfr-ü mutlaktan ve dalaletten şanlı bir surette kurtulmasına büyük bir vesile olan Türk milleti ve Türkleşmiş olanların din kardeşleri!
Eğer şimdi, eski zaman gibi kahramancasına Kur'ân a ve hakaik-i imana sahip çıkmazsanız ve sizler gibi ehl-i hamiyet eskide yanlış bir surette ve din zararına medeniyetin propagandası yerinde doğrudan doğruya hakaik-i Kur'âniye ve imaniyeyi tervice çalışmazsanız, size katiyen haber veriyorum ve kat i hüccetlerle ispat ederim ki, alem-i İslamın muhabbet ve uhuvveti yerine, dehşetli bir nefret; ve kahraman kardeşi ve kumandanı olan Türk milletine bir adavet; ve şimdi alem-i İslamı mahva çalışan küfr-ü mutlak altındaki anarşiliğe mağlup olup, alem-i İslamın kalesi ve şanlı ordusu olan bu Türk milletinin parça parça olmasına ve şark-ı şimaliden çıkan dehşetli ejderhanın istila etmesine sebebiyet verecek.

Evet, hariçte iki dehşetli cereyana karşı bu kahraman millet, Kur'ân kuvvetiyle dayanabilir. Yoksa, küfr-ü mutlakı, istibdad-ı mutlakı, sefahet-i mutlakı ve ehl-i namusun servetini serserilere ibaha etmesini alet ederek dehşetli bir kuvvetle gelen bir cereyanı durduracak, ancak İslamiyet hakikatiyle mezcolmuş, ittihad etmiş ve bütün mazideki şerefini İslamiyette bulmuş, bu millet dayanabilir. Bu milletin hamiyetperverleri ve milliyetperverleri, herşeyden evvel bu mümteziç, müttehid milliyetin can damarı hükmünde olan hakaik-ı Kur'âniyeyi terbiye-i medeniye yerine esas tutmak ve düstur-u hareket yapmakla o cereyanı durdurur inşaallah.

İkinci cereyan: Alem-i İslamdaki müstemlekatlarını kendilerine ısındırmak ve tam bağlamak için bu vatandaki kuvvetli merkeziyet-i İslamiyeyi dinsizlikle itham etmekle bozmak ve alem-i İslamın irtibatını manen kesmek ve uhuvvetlerini bu millete adavete çevirmek gibi bir planla şimdiye kadar bir derece muvaffak da olmuş.

Eğer bu cereyanın aklı başında olsa, bu dehşetli planı değiştirip, hariçteki alem-i İslamı okşadığı gibi, bu merkezdeki İslamiyet dinini okşasa, hem o da çok istifade eder, hem azim fütuhatını bir derece muhafaza eder, hem bu vatan ve millet dehşetli beladan kurtulur.

Eğer şimdi siz katib-i umumi olduğunuz hamiyetperver, milliyetperver adamlar, şimdiye kadar cereyan eden ve medeniyet hesabına mukaddesatı çiğneyen usulleri muhafazaya çalışıp, üç dört şahsın inkılap namında yaptıkları icraatı esas tutarak mevcut haseneleri ve inkılap iyiliklerini onlara verip ve mevcut dehşetli kusurları millete verilse, o vakit üç dört adamın seyyiesi üç dört milyon seyyie olup bu kahraman ve dindar milleti ve İslam ordusu olan Türk milletinin geçmiş asırlardaki milyarlar şerefli merhum ordularına ve milyonlarla şehidlerine ve milletine büyük bir muhalefet ve ervahına bir manevi azap ve şerefsizlik olmakla beraber; o üç dört inkılapçı adamın pek az hisseleri bulunan ve millet ve ordunun kuvvet ve himmetiyle vücut bulan haseneleri o üç dört adama verilse, o üç dört milyon iyilikler, üç dört haseneye inhisar edip küçülür, hiçe iner; daha dehşetli kusurlara kefaret olamaz.

Salisen: Size karşı elbette çok cihetlerde dahili ve harici muarızlar var. Ben dünya ve siyasetin haline bakmadığım için bilemiyorum. Fakat beni bu senede çok sıkıştırdıkları için mecburiyetle sebebine baktım ki, size karşı bir muarız çıkmış. Eğer o muarız mükemmel bir reis bulup hakaik-i imaniye namına çıksaydı, birden sizi mağlup ederdi. Çünkü bu milletin yüzde doksanı, bin seneden beri an ane-i İslamiye ile, ruh ve kalble bağlanmış. Zahiren muhalif, fıtratındaki emre itaat cihetiyle serfüru etse de, kalben bağlanmaz.

Hem, bir Müslüman, başka milletler gibi değil. Eğer dinini bıraksa anarşist olur, hiçbir kayıt altında kalamaz; istibdad-ı mutlaktan, rüşvet-i mutlakadan başka hiçbir terbiye ve tedbirle idare edilmez. Bu hakikatin çok hüccetleri, çok misalleri var. Kısa kesip sizin zekavetinize havale ediyorum.
Bu asrın Kur'ân a şiddet-i ihtiyacını hissetmekte İsveç, Norveç, Finlandiya dan geri kalmamak size elzemdir. Belki onlara ve onlar gibilere rehber olmak vazifenizdir. Siz, şimdiye kadar gelen inkılap kusurlarını üç dört adamlara verip şimdiye kadar umumi harp ve sair inkılapların icbarıyla yapılan tahribatları-hususan an ane-i diniye hakkında-tamire çalışsanız, hem size istikbalde çok büyük bir şeref ve ahirette büyük kusuratlarınıza kefaret olup, hem vatan ve millet hakkında menfaatli hizmet ederek milliyetperver, hamiyetperver namına müstehak olursunuz.

Rabian: Madem ölüm öldürülmüyor ve kabir kapısı kapanmıyor. Ve madem siz de herkes gibi kabre koşuyorsunuz. Ve madem o kat i ölüm ehl-i dalalet için idam-ı ebedidir, yüz bin hamiyetçilik ve dünyaperestlik ve siyasetçilik onu tebdil edemez. Ve madem Kur'ân, o idam-ı ebediyi, ehl-i İmân için terhis tezkeresine çevirdiğini güneş gibi ispat eden Risale-i Nur elinize geçmiş ve yirmi seneden beri hiçbir filozof, hiçbir dinsiz ona karşı çıkamıyor, bilakis dikkat eden filozofları imana getiriyor ve bu on iki sene zarfında dört büyük mahkemeniz ve filozof ve ulemadan mürekkep ehl-i vukufunuz Risale-i Nur u tahsin ve tasdik ve takdir edip, İmân hakkındaki hüccetlerine itiraz edememişler. Ve bu millet ve vatana hiçbir zararı olmamakla beraber, hücum eden dehşetli cereyanlara karşı sedd-i Zülkarneyn gibi bir sedd-i Kur'âni olduğuna Türk milletinden, hususan mektep görmüş gençlerden yüz bin şahit gösterebilirim. Elbette benim size karşı bu fikrimi tam nazara almak, ehemmiyetli bir vazifenizdir. Siz dünyevi çok diplomatları her zaman dinliyorsunuz; bir parça da ahiret hesabına konuşan, benim gibi kabir kapısında, vatandaşların haline ağlayan bir biçareyi dinlemek lazımdır.

KÜÇÜK BİR Haşiye
Hilmi Bey! Talihin var. Ben hapiste ve burada iken hakkımda seni merhametsiz gördüm. Ne vakit hiddet ettim, bedduayı niyet ettim; Hilmi Bey namında benim bir kardeşim ve Nurun has bir şakirdini her vakit hayırlı duamda ismiyle zikrettiğimden, sana beddua niyet ederken, bu hayırlı duaya mazhar Hilmi Bey ismi adeta şefaatçi oldu, beni men etti. Ben de o niyetten vazgeçtim, senin beni tazip eden memurlarından gelen eziyete tahammül edip o bedduadan vazgeçtim. Çok defa hayret ediyordum. Bana bu kadar sebepsiz azap vermekle beraber sana hiddet etmiyordum. Demek en sonunda seninle dost olacağız diye o hiss-i kablelvuku ile kalbe gelmiş.
Bu istida, yirmi seneden beri hiç müracaat etmediğim halde, bir hiddet zamanında bir defa olarak beni tazip eden Dahiliye Vekili Hilmi ye hitaben yazılmış, bera-yı malumat Afyon Emniyet Müdürüne gönderilmiş. Manasız, lüzumsuz dört beş defa bana sıkıntı verdiler. "Senin yazın böyle değil; kim sana böyle yazmış?" diye resmen beni karakola çağırdılar. Ben de dedim: Böylelere müracaat edilmez; yirmi sene sükutum haklı imiş!

Ey Emirdağı hükumeti ve zabıtası! Bu hasbihali bir sene evvel yazmıştım. Fakat vemedim, sakladım. Şimdi, beş cihetle kanunsuz beni hususi ikametgahımda bir hizmetçiden men ve müdahale etmeleri gibi dünyada emsalsiz bir tarzda beni istibdad-ı mutlak altına alıyorlar. Kanun namına kanunsuzluk edenleri, insafa gelmek fikriyle izhar ediyorum.

DAHİLİYE VEKİLİ İLE HASBİHALDEN BİR PARÇADIR
Hiçbir tarihte ve zemin yüzünde emsali vuku bulmayan bir zulme ve on vecihle kanunsuz bir gadre ve tazyike hedef olmuşum. Şöyle ki: Hem şiddetli suikast eseri olarak zehirlenmeden hasta; hem gayet zayıf, yetmiş bir yaşında ihtiyar; hem kimsesiz, acınacak bir gurbette, hem palto ve fanila ve pabucunu satmakla maişetini temin eden fakirü l-hal. hem yirmi beş sene münzevi olmasından, binden ancak tam sadık bir adamla görüşebilen bir merdumgiriz, mütevahhiş, hem yirmi sene hayatını ve eserlerini üç mahkeme ve Ankara ehl-i vukufu inceden inceye tetkikten sonra bil ittifak beraatine ve eserleri vatana, millete zararsız olarak menfaatli olmasına karar verilmiş bir masum, hem eski Harb-i Umumide ehemmiyetli hizmet etmiş bir evlad-ı vatan, hem şimdi bu milleti, bu vatanı, anarşilikten ve ecnebi ifsadlarından kurtarmak için meydandaki tesirli asarıyla bütün kuvvetiyle çalışan bir hamiyetperver; ve mahkemede yetmiş şahitle ispat edildiği gibi, yirmi beş senede bir gazeteyi okumayan, merak etmeyen ve yedi sene Harb-i Umumiye bakmayan, sormayan, bilmeyen ve eserlerinde kuvvetli delillerle siyasetten bütün bütün alakasını kestiğini ispat eden ve dünyanıza karışmadığını adliyeleriniz resmen itiraf ettiği bir zararsız adam; hem ahiretine ve ihlasına zarar gelmemek için şiddetle teveccüh-ü ammeden kaçan ve kardeşlerinin onun hakkındaki hüsn-ü zanlarından ve medihlerinden çekinen, beğenmeyen bu biçare Said e, başta Dahiliye Vekili olan sen, Afyon Valisini ve Emirdağ zabıtasını musallat edip, hergün bir ay haps-i münferid azabını çektirmek ve tecrid-i mutlak içinde tek başıyla bir haps-i münferitte durmaya mecbur etmek, hangi maslahatınız iktiza eder? Hangi kanun bu dehşetli gadre müsaade eder diye, hukuk-u umumiyeyi muhafaza eden adliyenin yüksek dairesi vasıtasıyla Dahiliye Vekiline beyan ediyorum.

Zulmen bütün hukuk-u medeniyeden ve insaniyeden ve yaşamak hakkından mahrum edilen
Said Nursi
(Emirdağ Lahikası-I, s. 190-191)

HABERE YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.