Mehmet Ali BULUT

Mehmet Ali BULUT

Cemaat ırkçılığı

Bendeniz, birçok akranım gibi, mevcut cemaatlerin hepsiyle şu veya bu şekilde ilintisi olmuş  bir insanım. O yüzden de hiçbir cemaatin –hayat içindeki işlev ve fonksiyonları nedeniyle- vazgeçilebilir olduğuna inanmadım. Elbette ki her insan ancak kendi mizacına yakın olanda karar kılar. Bu fıtrîdir hem de meşrudur.
İrşad makamına ulaşanlar açısından problem yok. Onlar birbirlerini tanır, bilir ve hürmet ederler. Ama yazık ki onlar arasında var olan hürmet ve saygı tabana inmez.

Her cemaat lideri veya kurucusu, sağlam bir metanet, samimi bir taraftarlık, aşkın bir vecd ve bağlılık oluşturmak için, saliklerinden ‘kaynağa ve öze imtisal’ bekler. Bu her cemaatte kesinlikle vardır ve bir parça da makuldür.

Makuldür çünkü insan kalbi, ancak sürekli bir telkin ve tezkir ile sabitül hal olabilir. Nitekim Kur’an’ın uslubu da böyledir. Namazın farziyetine bir tek ayet yetebildiği halde 130 küsur ayette Kur’an, namaz kılmamızı telkin eder… 

İnsan gibi onur sahibi bir varlığa, bu kadar hatırlatma, zahir bir bakışla haysiyet kırıcı bir haldir aslındı. Zira adam olana bir kere bir şey söylenir. Hâlbuki Kur’an bazı kavram ve emirleri sürekli tekrarlıyor.  Demek ki insan tabiatı sürekli bir ikaz ve tembih ile ancak bir hal üzere kalabiliyor.

Cemaat kurucuları da bunun idrakindedir elbette. Olmasalar zaten cemaatleri de olmaz. Çünkü insanlar, dane-i hakikat bulunmadan birilerinin etrafında toplanmazlar. Mademki, bir cemaat vardır, muhakkak orada bir hakikat-i uzma da vardır… Dolayısıyla hiçbir cemaat, diğerini küçümseyemez, hakikatten mahrum sanamaz… O zatların telkinleri de kendi muhabbetlerini oluşturmak içindir, diğerlerine düşmanlık beslemek için değil…

*  *  *

Medya’da Said Nursi ismi etrafında başlayan tartışmalar münasebetiyle, Sıradışı programının yapımcısı ve sunucusu Turgay Güler kardeşim, beni konuyu tartışmak için programa çağırdı. Ben de ona, “Nur cemaat ve Said Nursi adına konuşacak yetkiye sahip değilim. Hem cemaate de mensup değilim. Onun talebeleri var, salikleri var, beni okutacak kadar risalelerden haberdar insanlar var onları çağır” dedimse de ‘ben seni onu az çok bilen bir gazeteci olarak çağırıyorum’ deye ısrar etti. 

Gittim. Niyetim, bildiğim kadarıyla, rejimin, Said Nursi’ye karşı neden bu kadar insafsız davrandığının gerekçelerini anlatmaktı. Ama öyle absürt, öyle tuhaf mailler geldi ki, bir ara cidden kızdım ve nerede ise itidalimi kaybedecektim. 

Be kardeşim, biz Said Nursi ile diğer cemaat liderlerinin mukayesesini yapmıyoruz ki. Said Nursi gündemde, onun ismi etrafında kıyamet kopuyor, biz de bunun nedenlerini izah etmeye çalışıyoruz. Bunu yaparken de eserlerinden ve fikirlerinden söz ediyoruz…

Bunu yaparken, Süleyman Hilmi Tunahan hazretlerinin küçük düşürmek gibi bir derdimiz yok ki hâşâ! Üstelik bendeniz, ilk dini tahsilimi, onun açtığı membalardan aldım. İlk hocam, Mehmet Süngü adında Süleyman Efendi (KS)’nin rahle-i tedrisinde yetişmiş bir zattır. Hala da her memlekete gittiğimde bulur, yaşımız birbirimize yakın olmasına rağmen elini öperim.

Bendeki emeği yüksektir. Şimdi, hangi haysiyet sahibi mümin, bizi imamsız, Kur’ansız bırakmamak için hayatını feda etmiş böyle hocalar yetiştirmiş o mübarek zatı dışlayabilir. O olmasaydı, uzun süre bu ülke insanları cenazelerini kaldıracak imam bulamayacaklardı…

Abdülhakim Aravasi ile Bediuzzaman fikir kavgası yapmışlar. Bu, ikisinin problemidir. Benim ne haddim ki ikisinin arasına gireyim. Keza Necip Fazıl’ın hangimiz üzerinde hakkı yoktur? Onun yolundan giden Salih Mirzabeyoğlunun bir hakikati yoktur kim diyebilir?

İskenderpaşa cemaati olmasaydı, o okulda iman hakikatleri yanında bu ümmetin siyasi işlerinin de görecek şu kadroları kim yetiştirecekti? Bugünkü iktidarda onların manevi gayreti yoktur kim diyebilir?
Ve bugün hayatı her bir tarafından sarmalayan, Kur’an’ın özünün anlaşılmasını sağlayan tasavvuf ehli zatlar olmasaydı, hele Menzil’de o makam oluşturulmasaydı, o bölgelerde meydana gelecek galeyanı kim yatıştırabilirdi…
Bu cemaatlerin her biri bir hakikate istinaden ayaktalar ve varlıklarını koruyorlar. İçinde öz ve manevi ‘bey’lik kokusu bulunmayan kovana arı gelmez. 

İşte Fethullah Hoca, işte Adnan Hoca, işte Şeyh Nazım Kıbrisî… Hangisini yok sayabilirsiniz? Hangisini yok sayarsanız, hayatın bir alanını, rengini kaybedersiniz… 
Ben cemaatleri, bir ordunun alay ve bölüklerine benzetiyorum. Bir ordu, kolordular, tugaylar, alaylar, bölükler, takımlar ve mangalara bölünür ki her bir zerresi hay ve diri olsun. Her bir nefer diğeriyle ilişkili ve bağlantılı olsun. Nasıl ki bu bölmeler, ayırımlar, birbirine hasım olmak için değildir, aksine birbirine daha çok yardım edebilmek ve birbirinin imdadına daha seri yetişebilmek içindir… Öyle de, İslam, mensuplarının mizaç ve algı kabiliyetlerine göre kümelenip, hayatı bütün yanlarıyla kucaklamalarını temin etmek için mezhep, meşreb ve mesleklere; yani cemaatlere bölünmelerine imkân tanımıştır. Bu da büyük bir rahmettir. 

Ama maalesef, insanlarımız cemaat olgusunu, tıpkı, insanların ırk ırk, kabile kabile yaratılmasındaki hikmeti unutup, yardımlaşma yerine, ötekini yutarak beslenen bir ırkçılık faşizmine dönüştürdükleri gibi, diğer cemaatleri red etme gerekçesi yapıyorlar…

Ben biliyorum, Bediuzzaman’ın Süleyman Hilmi Tunahan’ı övdüğünü… Onun da ona hürmet ettiğini… Ben biliyorum Menzil şeyhlerinin Risale-i Nur’un iman dersi gibi okunmasını tavsiye ettiğini… Ve biliyorum, Bediuzzaman’ın, ‘Risale-i Nur 12 tarikatin muhassalasıdır’ dediğini… 

Bediuzzaman’ın sena edilmesi, Tunahan hazretlerini küçültmez ki! Kim, Mahmud Efendi’nin, Muhammed Raşid hazretlerinin hakikatini inkar edebilir? Erenköy’deki nuraniyyeti kim karartabilir? Eden kendisine gece yapar… 

Her cemaatin, kendi taraftarının ilgisini çekmek, bağlılığını canlı tutmak için telkinde bulunmaya hakkı var. Ama hiç birinin ötekinin hakikatine dil uzatma hakkı yoktur. Dil uzatanın Allah dilini önünde sonunda koparır. 
Allah sayısız dil ve elhan ile zikredilmesinden memnun olmasaydı, böyle insanları çeşit çeşit mi yaratırdı sanıyorsunuz? Hatta her bir insan kendi zatında münferit olduğuna göre, hiçbir insanın İlah algısı asla diğerinin algısıyla birebir aynı olmadığına göre, demek Rabbül âlemin, her bir insanın gözünden farklı bir şekilde mahiyetini temaşa etmeyi sevmiş ki bunu böyle yapmış…

Cemaatler ve mensuplar da öyle bakmalı. Mesela, Nazım Kıbrisi hazretleri olmasaydı, belki milyonlarca insanın İslam ile buluşması mümkün olmayacaktı. Belki Enver Ören olmasıydı, bir yığın insanın iman dairesine girmesi mümkün olmayacaktı… Aynı şekilde Bediuzzaman, Fethullah Hoca, Adnan Hoca, Muhammed Raşid, Abdülbaki, Mahmut Hoca, Esat Hoca, Topbaş efendi, Muzaffer Ozak… ve daha ismini anamadığım mürşitler, hocalar, şeyhler meşayihler… bunlar olmasalardı, bu asrın başında bir anda tepemizden inen karanlıktan kim bizi aydınlığa çıkaracaktı? 

‘Allah inanların velisidir. Onları zulmetten aydınlığa çıkarır’ ayetinde olduğu gibi, onların her biri, bu asrın başında batının desiseleriyle içine düşürüldüğümüz Tağut karanlığından bizi çıkarıp aydınlığa taşıyan Rahmani eller oldular. Bir mümin bir âleme bedel iken ‘şu az kurtardı bu çok kurtardı’ deme hakkımız var mı? Hangisinin ‘hakikati yoktur’ veya ‘şu şundan fazladır’ veya ‘eksiktir’ diyebilirsiniz. 

Ben Bediuzzaman’ın meşrebini severim, siz Tunahan hazretlerinin… Öteki Arvasi’nin yolundan gider, bir başkası da tarikat yolunu sever. Kimisi Kadiridir kimisi Nakşi, kimisi Halvetidir, kimise Melami. Kimisi Cerrahi… 

Hepimiz ‘Allah bir peygamber hak’ diyoruz. Hepimiz, İslamın o büyük cadde-i kübrasında gittiğimize göre, beis yok. Kimimizin arabası hızlı kimimizin yavaş olabilir; ama gidiyoruz işte elhamdülillah. Onlar bizi fitneler çağında bu yola ilettiler. Allah ömürlerine ömür, maneviyatlarına feyiz katsın… Her meşrebin mutlaka bir dane-i hakikati vardır ki insanlar orada toplanıp hayat buluyorlar. Hangisine dil uzatsanız, gaybın eli dilinizi koparır… 

El-Hakku ya’lu vela yu’la aleyh… Zaman en büyük müfessirdir, her şeyin ve herkesin hakikatini zahir eder. Ve dünya adildir; kimsenin hakkını kimsede bırakmaz…

O yüzden, siz siz olun, cemaatinize sevginizi, diğer cemaatlere buğz etme üzerine bina etmeyin. Siz hak üzere iseniz, başkasının sapıklığı size zarar vermez. Siz sapıklık içinde iseniz, başkalarına küfrederek, hakikate varamazsınız. Cemaat ırkçılığı en az kavmiyetçilik/ırkçılık kadar murdar ve merduttur…

Haber 7

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
5 Yorum