Cehennemi kendilerine ve Cenneti ehl-i hakka kazandırmalarına sebep

Cehennemi kendilerine ve Cenneti ehl-i hakka kazandırmalarına sebep

Günün Risale-i Nur dersi

dunun-risale-dersi.png

بِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ

ÜÇÜNCÜ SUAL: Beyanat-ı sabıkadan da anlaşılıyor ki, seyyiat, intişar ve tecavüz ile taaddüt ettiğinden, bir seyyie bin yazılmalı; hasene ise, vücudî olduğu için maddeten taaddüt etmediğinden ve abdin icadıyla ve nefsin arzusuyla olmadığından, hiç yazılmamalı veya bir yazılmalı idi. Neden seyyie bir yazılır, hasene on ve bazan bin yazılır? 

Elcevap: Cenâb-ı Hak, kemâl-i rahmet ve cemâl-i rahîmiyetini o suretle gösteriyor.

DÖRDÜNCÜ SUAL: Ehl-i dalâletin kazandıkları muvaffakiyet ve gösterdikleri kuvvet ve ehl-i hidayete galebeleri gösteriyor ki, onlar bir kuvvete ve bir hakikate istinad ediyorlar. Demek ya ehl-i hidayette zaaf var, ya onlarda bir hakikat var.

Elcevap: Hâşâ! Ne onlarda hakikat var, ne ehl-i hakta zaaf vardır. Fakat, maatteessüf, kàsırünnazar, muhakemesiz bir kısım avam tereddüde düşüp vesvese ediyorlar, akidelerine halel geliyor.

Çünkü diyorlar: “Eğer ehl-i hakta tam hak ve hakikat olsaydı, bu derece mağlûbiyet ve zillet olmamak gerekti.

Çünkü hakikat kuvvetlidir. 1 اَلْحَقُّ يَعْلُو وَلاَ يُعْلٰى عَلَيْهِ olan kaide-i esasiye ile, kuvvet haktadır. Eğer o ehl-i hakka mukabil galibâne gelen ehl-i dalâletin hakikî bir kuvveti ve bir nokta-i istinadı olmasaydı, bu derece galibiyet ve muvaffakiyet olmamak lâzım gelecekti.”

Elcevap: Ehl-i hakkın mağlûbiyeti kuvvetsizlikten, hakikatsizlikten gelmediği, sabık işaretlerle kat’î ispat edildiği gibi, ehl-i dalâletin galebesi kuvvetlerinden ve iktidarlarından ve nokta-i istinad bulmalarından gelmediği, yine o işaretlerle kat’î ispat edildiğinden, bu sualin cevabı, sabık işaretlerin heyet-i mecmuasıdır. Yalnız burada desiselerinden, istimal ettikleri bir kısım silâhlarına işaret edeceğiz. Şöyle ki:

Ben kendim mükerreren müşahede etmişim ki, yüzde on ehl-i fesat, yüzde doksan ehl-i salâhı mağlûp ediyordu. Hayretle merak ettim. Tetkik ederek kat’iyen anladım ki, o galebe kuvvetten, kudretten gelmiyor, belki fesattan ve alçaklıktan ve tahripten ve ehl-i hakkın ihtilâfından istifade etmesinden ve içlerine ihtilâf atmaktan ve zayıf damarları tutmaktan ve aşılamaktan ve hissiyat-ı nefsaniyeyi ve ağrâz-ı şahsiyeyi tahrik etmekten ve insanın mahiyetinde muzır madenler hükmünde bulunan fena istidatları işlettirmekten ve şan ve şeref namıyla, riyâkârâne nefsin firavuniyetini okşamaktan ve vicdansızca tahribatlarından herkes korkmasından geliyor.

Ve o misilli şeytanî desiseler vasıtasıyla muvakkaten ehl-i hakka galebe ederler. Fakat 2 وَالْعَاقِبَةُ لِلْمُتَّقِينَ sırrıyla, 3 اَلْحَقُّ يَعْلُو وَلاَ يُعْلٰى عَلَيْهِ düsturuyla, onların o muvakkat galebeleri, menfaat cihetinden onlar için ehemmiyetsiz olmakla beraber, Cehennemi kendilerine ve Cenneti ehl-i hakka kazandırmalarına sebeptir.

Lem'alar - On üçüncü lem'a
Bediüzzaman Said Nursi

---
1 : “Hak daima üstün gelir; hakka galebe edilmez.” Bu hadis-i şerifin Buharî, Cenâiz: 79’daki rivayeti şu şekildedir:اَ ْلاِسْلاَمُ يَعْلُو وَلاَ يُعْلٰى 
2 : “Gerçek sonuç takvâ sahiplerinindir.” A’râf Sûresi, 7:128. 
3 : “Hak daima üstün gelir; hakka galebe edilmez.” Bu hadis-i şerifin Buharî, Cenâiz: 79’daki rivayeti şu şekildedir: اَ ْلاِسْلاَمُ يَعْلُو وَلاَ يُعْلٰى 

sonraki.png