'Bu vaad edilen kıyâmet ne zaman' diyorlar, de ki

'Bu vaad edilen kıyâmet ne zaman' diyorlar, de ki

Ayet meali

Bismillahirrahmanirrahim

Cenab-ı Hak (c.c), Sebe Sûresi 28-30. ayetlerinde meâlen şöyle buyuruyor:

28-(Ey Resûlüm!) (Biz) seni ancak bütün insanlara bir müjdeci ve bir korkutucu olarak gönderdik; fakat insanların çoğu bilmezler.

29-Bir de “Eğer (iddiânızda) doğru kimseler iseniz, bu va‘d (edilen kıyâmet) ne zaman?” diyorlar.(*)

30-De ki: “Sizin için va‘d edilen öyle bir gün vardır ki, ondan ne bir saat geri kalabilirsiniz, ne de öne geçebilirsiniz.”(**)

(*)“Dünyanın eceli ve sekerâtı olan kıyâmet vakti muayyen (belirli) olsa idi, kurûn-ı ûlâ ve vustâ (ilk ve orta çağlar) fikr-i âhiretten pek az müteessir olacaktı. Kurûn-ı uhrâ (son asırlar), dehşet-i mutlaka (tam bir dehşet) içinde bulunacaktı. O vakit ne hayât-ı dünyeviyenin lezzeti ve kıymeti kalırdı ve ne de havf u recâ (korku ve ümid) içinde ihtiyâr ile (isteyerek) itâatkârâne (itâat ederek) olan ubûdiyetin (kulluğun) ehemmiyeti ve hikmeti bulunurdu. Hem eğer muayyen olsa idi, bir kısım hakāik-ı îmâniye bedâhet derecesine girerdi (apaçık bir duruma gelirdi), herkes ister istemez tasdîk ederdi. İhtiyâr ve irâde ile bağlı olan sırr-ı teklîf (imtihan sırrı) ve hikmet-i îman bozulurdu.” (Şuâ‘lar, 5. Şuâ‘, 73)

(**)“Evet kudret-i ezeliyeye (Allah’ın kudretine) nisbetle ölümden sonra haşrin (dirilmenin) gelmesi, güzden sonra baharın gelmesi gibidir. Evet, nebâtât gibi insanın da bir güzü bir de baharı vardır. Evet, geçmiş zamanda vukūa gelmiş olan mu‘cizât-ı kudret (kudretin mu‘cizeleri), Sâni‘in (herşeyi san‘atla yaratan Allah’ın) bütün imkânât-ı istikbâliyeye (gelecekte olabilecek herşeye) kādir olduğuna şâhidler ve bürhanlardır (delillerdir).” (Mesnevî-i Nûriye, Lâsiyyemâlar, 39)