Bir günahkâr, başkasının günâhını yüklenmez!

Bir günahkâr, başkasının günâhını yüklenmez!

Ayet meali

Bismillahirrahmanirrahim

Cenab-ı Hak (c.c), Necm Suresi 32-38. ayetlerinde meâlen şöyle buyuruyor

32 . Onlar ki, (bazen hatâ ederek işledikleri) küçük günahlar hâriç, büyük günahlardan ve fuhşiyâttan (mutlakā) kaçınırlar. Şübhesiz ki Rabbin, mağfireti pek geniş olandır. O sizi, gerek yerden (topraktan) yarattığı zaman, gerekse siz analarınızın karınlarında bir cenin iken en iyi bilendir. O hâlde nefislerinizi temize çıkarmayın! (*) O, takvâ sâhibi olanı en iyi bilendir.

33,34 . (Ey Resûlüm!) Şimdi gördün mü (îmandan) yüz çevireni ve az bir şey verip (gerisini) sımsıkı tutanı?

35 . Gaybın ilmi onun yanında mıdır ki, o (amelinin netîcesini) görüyor (da göze alabiliyor)!(2)

36,37 . Yoksa Mûsâ’nın ve (ahdine) vefâ gösteren İbrâhîm’in suhûf’unda (onlara indirdiğimiz sahîfelerde, yazılı) olanlar (ona) bildirilmedi mi?

38 . Ki doğrusu bir günahkâr, başkasının yükünü (günâhını) yüklenmez!

(*) “فَلاَ تُزَكُّٓوا اَنْفُسَكُمْ [Nefislerinizi temize çıkarmayın!] âyeti işâret ettiği gibi, tezkiye-i nefis etmemek (nefsi temize çıkarmamak)! Zîrâ insan, cibilliyeti (huyu) ve fıtratı hasebiyle (yaratılışı i‘tibârıyla) nefsini sever. Belki, evvelen ve bizzat yalnız zâtını sever, başka herşeyi nefsine fedâ eder. Ma‘bûd’a (Allah’a) lâyık bir tarzda nefsini medheder. Ma‘bûd’a lâyık bir tenzîh (kusursuz görüş) ile nefsini meâyibden (ayıblardan) tenzîh ve tebrie eder (temize çıkarır). Elden geldiği kadar kusurları kendine lâyık görmez ve kabûl etmez. Nefsine perestiş (kulluk) eder tarzında şiddetle müdâfaa eder. Hattâ fıtratında tevdî‘ edilen (konulan) ve Ma‘bûd-ı Hakîkî’nin hamd ve tesbîhi için ona verilen cihâzât ve isti‘dâdı (âletler ve kābiliyetleri), kendi nefsine sarf ederek: مَنِ اتَّخَذَ اِلٰهَهُ هَوٰيهُ [Hevâsını (nefsânî arzularını) kendisine ilâh edinen kimse] sırrına mazhar olur. Kendini görür, kendine güvenir, kendini beğenir. İşte şu mertebede, şu hatvede (adımda) tezkiyesi, tathîri (temizlemesi): Onu tezkiye etmemek, tebrie etmemektir (temize çıkarmamaktır).” (Sözler, 17. Söz, 85)