Beşir Ayvazoğlu: Beyazıt dersaadet'in kalbidir
Beyazıt Ramazan Sohbetleri'nde konuşan gazeteci, şair ve yazar Beşir Ayvazoğlu, "Beyazıt'ta yüzyıllar öncesine dayanan fuar geleneğini devam ettirmek ve geleneği yaşatacak bir hüviyet kazandırmak gerekir." dedi.
Risale Haber - Haber Merkezi
Türkiye Diyanet Vakfı'nın organize ettiği ve İBB Kültür A.Ş.'nin katkılarıyla gerçekleşen 32. Türkiye Kitap ve Kültür Fuarı'nda Edebiyat Sanat ve Kültür Araştırmaları Derneği (ESKADER)'in katkılarıyla gerçekleşen Beyazıt Ramazan Sohbetleri'nin on beşinci gününde kürsüde, kültür dünyamızın müstesna isimlerinden gazeteci, şair ve yazar Beşir Ayvazoğlu vardı.
Takdim konuşmasını yapan ESKADER Başkanı Mehmet Nuri Yardım, Beşir Ayvazoğlu'nun ......, Üçüncü Tepede Hayat-Beyazıt Meydanının Derin Tarihi adlı eserinin Beyazıt'ın dünlerine dair birçok bilgiyi barındırdığını belirtti. Konuşmasında Beyazıt'ın tarihi serüvenini anlatan Ayvazoğlu, semtin kültür sayfalarında ve portrelerinde gezindi. İsimler ve mekânlar konusunda bilgiler aktaran Beşir Ayvazoğlu, meşhur Beyazıt kahvelerinden ve müdavimlerinden bahsetmeyi de ihmal etmedi.
"SAĞ" VE "SOL" AYNI MASADA...
Beyazıt Meydanı'nın 1930'lu yıllardan başlayarak her türlü ağaç çeşidinin yer aldığı gölgelik bir yer olduğunu anlatan Beşir Ayvazoğlu, bu gölgeliklerde kurulan kahvelerin İstanbul'un en önemli entelektüel mekânları olarak anıldığını kaydetti. Yahya Kemal'den Necip Fazıl'a Ahmet Hamdi Tanpınar'dan Peyami Safa'ya, Orhan Veli'den Sait Faik'e kadar Osmanlı'dan intikal ederek ilk eserlerini Cumhuriyet'in ilk dönemlerinde veren entelektüel sohbetler yapan şair ve yazarlarının doldurduğu Küllük ve Çınaraltı kahvelerinin önemine vurgu yapan Ayvazoğlu, "Çinaraltı sağcı ve dindar entelektüelleri ağırlarken, Küllük ise solcu entellektüellerin mekânı olmuştu. Küllük mecmuasına karşı, Çınaraltı mecmuası çıkmıştı. Akbaba isimli mizah mecmuası da en bilinen yayınlardandı." dedi. Abidin Dino'nun kardeşi Arif Dino'nun "Döner Kebap Dönmez Olsun" şiirinin ve "Akbaba Çınaraltında leş yesin" mısraının karşılıklı hicivlere örnek olduğunu belirten Beşir Ayvazoğlu, bu tür çekişmelerle dolu son derece renkli ortamların olduğunu söyledi. Beyazıt'ın o yıllarda 60 ve 70'li yıllardaki sağ sol kavgalarından çok uzak, yan bakışmalardan ve taşlamalardan öteye gitmeyen ve gerektiğinde aynı masayı paylaşan bir farklı dünya ahalisini ağırladığını vurgulayan Ayvazoğlu, "Sonraları sağ ve sol kesim arasında yarılma yaşandı. Şimdi de bir takım odaklar bu iki grubu birbirine düşman etmek için özel bir gayret sarf ediyor. Aklı başında bir aydının bu tür bölünmelere izin vermemesi lazımdır. Aynı toprağın ekmeğini yediğimizi düşünerek asgari müşterekler buluşmak gerekir. Elbette farklı düşüneceğiz, ama ortak olduğumuz meseleler için bir araya gelip tartışmasını, konuşmasını da bileceğiz. Beyazıt kahveleri de böyle ortamlardı. Marmara Kıraathanesi'ne devam edenler ise ikinci bir üniversite bitirmiş gibi olurdu." dedi.
MEDRESE MUHİTİ...
Beyazıt o günlerde bu günkü gibi olmadığını ve 1960 yılında mimar Turgut Cansever'in tam uygulanmamış yayalaştırma projesi ile bu hale getirildiğini anlatan Beşir Ayvazoğlu, meşhur abidevi kapının ardında yer alan İstanbul Üniversitesi binasının da Osmanlı döneminde Harbiye Nezareti olduğunu anlatarak "Üniversite olmasının ardından Beyazıt, kültür hayatımızın nabzının attığı bir merkez haline geldi. Zaten etrafa bir bakarsanız birçok medrese yapısının olduğunu görürsünüz. Bu civar esasen medrese muhitiydi. Zaten bitişiğindeki üçüncü tepeyi işgal eden Süleymaniye, ulema semtiydi." dedi. Ta başından itibaren üçüncü tepenin İstanbul'un ilim ve kültür merkezi olduğuna dikkat çeken Ayvazoğlu, bir zamanlar basının kalbi olan Bâbıâli'ye yakınlığının da başka bir önem arz ettiğini, Bâbıâli'yi terk ettikten sonra İstanbul'un herhangi bir semtinin basın merkezi olarak adlandırılamayacak kadar dağıldığını belirtti. Bu eski basın merkezine yakın gazetecilerin İstanbul Üniversitesi, Sahaflar Çarşısı gibi eski ve yeni kültürle hasır neşir olan Beyazıt'a da komşu olma avantajı yaşadığını anlatan Beşir Ayvazoğlu, Beyazıt'tan Vezneciler'e giden yolun da bir zamanlar Hattatlar Çarşısı olduğunu ve sanatkârların dükkânları bulunduğunu dile getirdi.
"BEYAZIT ASIRLAR BOYUNCA FUAR MERKEZİYDİ"
"Beyazıt'ta Osmanlı devrinde açılan fuarlar Türk resmine konu olmuştur." diyen Beşir Ayvazoğlu, Osmanlı coğrafyasının doğusundan batısına, kuzeyinden güneyine yöresel tatların ve sanatların sergilendiği bu fuarın Beyazıt'ın geleneği olduğunu ve büyük önem taşıdığını belirtti. Hemen hemen bütün hatırat kitaplarında bu fuardan uzun uzadıya bahsedildiğini anlatan Ayvazoğlu, "Hatıratında bu fuarı anlatmayan yok gibidir. Beyazıt Camii avlusunda yapılan ve teşhir edilerek satılan ürünlerle devasa imparatorluğun üretimi ve hülasasının gözler önüne serildiği bir fuardı. Yiyecek, içecek, süs eşyası, kitap, hat eseri gibi aklınıza gelebilecek her şeyin en güzel örnekleri sergileniyordu. Dolayısıyla Beyazıt'ta bir sergi ve fuar geleneği var. O geleneği devam ettirmek ve geleneği yaşatacak bir hüviyet kazandırmak gerekir." dedi.
