Ben size ardı ardına gelen bin melekle yardım ediciyim!

Ben size ardı ardına gelen bin melekle yardım ediciyim!

Ayet meali

Bismillahirrahmanirrahim

Cenab-ı Hak (c.c), Enfâl Sûresi 5-11. ayetlerinde meâlen şöyle buyuruyor:

5-(Onların ganîmetler hakkındaki ihtilâfı) şu hâle benzer ki, Rabbin seni evinden hak uğruna (da‘vân adına) çıkarmıştı da, (sâdece kervan için çıkıp, bir cihad emriyle karşılaşınca) doğrusu mü’minlerden bir kısmı (buna) gerçekten isteksizlerdi.

6-(Hak) ortaya çıktıktan (ve artık cihâd gerekli olduktan) sonra, sanki onlar (göz) göre göre ölüme sürükleniyorlarmış gibi (netîcesindeki güzellikleri düşünmeden) o hak husûsunda seninle mücâdele ediyorlardı.

7-O vakit Allah size, iki tâifeden (*) (silâhsız kervan veya silâhlı düşmandan) birinin şübhesiz sizin olacağını va‘d ediyordu; fakat (siz,) gerçekten zayıf (ve silahsız) olanın sizin olmasını istiyordunuz; hâlbuki Allah, sözleriyle o hakkı gerçekleştirmek (İslâm’ı üstün kılmak) ve kâfirlerin kökünü kesmek istiyordu.

8-Ki günahkârlar hoş görmese de, o hakkı gerçekleştirsin ve o bâtılı ortadan kaldırsın!

9-Hani Rabbinizden yardım istiyordunuz da: “Şübhesiz ben size ardı ardına (gelen) bin melekle yardım ediciyim!” diye duânızı kabûl etmişti. (**)

10-Allah bunu ancak bir müjde olsun ve kalbleriniz bununla mutmain olsun diye yapmıştı. Yardım, ancak Allah tarafındandır. Şübhesiz ki Allah, Azîz (kudreti her zaman üstün gelen)dir, Hakîm (her işi hikmetli olan)dır.

11-O zaman sizi, tarafından bir emniyet olmak üzere hafif bir uykuya bürüyordu ve üzerinize gökten bir su indiriyordu ki, bununla sizi temizlesin, sizden şeytanın pisliğini (vesvesesini) gidersin, kalblerinizi pekiştirsin (kendine bağlasın) ve bununla ayakları(nızı) sâbit kılsın! (***)

(*) Burada geçen “iki tâifeden” biri, Mekke müşriklerinin hayli mal ve servetle Sûriye’den dönmekte olan Ebû Süfyan idâresindeki kervanıydı. Bu haber yol güzergâhında bulunan Medîne civârına ulaşınca, Müslümanlar kervanın yolunu kesip, esâsen kendilerinin Mekke’de el konulan mallarına karşılık olmak üzere, bu malları kâfirlerden almayı düşünmüşlerdi. Ebû Süfyân ise Müslümanların hazırlığını yolda haber aldı ve bu haberi Mekke’ye ulaştırıp yardım talebinde bulundu. Ebû Cehil bunun üzerine Mekkelilerin neredeyse tamâmıyla yola çıktı. Cebrâîl (as) bu haberi Resûl-i Ekrem (asm)’a ulaştırdı. Ashâbdan bazıları bu gelişme karşısında: “Biz kervan için yola çıktık, böyle bir harb için hazırlığımız yoktur!” diyerek ma‘zeret beyân ettilerse de, Peygamber Efendimiz (asm) cihâda hazırlık emri verdi. Ve nihâyet ihtilâf, ittifâka döndü. Ve bilindiği gibi Bedir Harbi denilen bu şânlı muhârebede müşrikler perişân edildi, gālibiyet ve zafer ehl-i îmânın oldu. (Nesefî, c. 2, 136)

(**) Resûl-i Ekrem (asm), Bedir Harbi başlamadan evvel ashâbının azlığı, müşrik kuvvetlerin çokluğu sebebiyle kıbleye dönüp, mübârek ellerini açarak: “Yâ Rab! Bana va‘d ettiğin zaferi ihsân eyle! Eğer şu cemâati helâk edecek olursan, artık yeryüzünde sana ibâdet edecek kimse kalmaz!” diye devamlı olarak niyâz ediyordu. Cenâb-ı Hakk, Habîbinin bu duâsını kabûl etti ve yardım için bin melek gönderdi. Bu melekler atlar üzerinde, beyaz elbiseli ve beyaz sarıklı insanlar şeklinde görülmüştü. Rivâyetlerde sarıklarının, omuzlarından aşağı sarkan taylasanları da olduğu bildirilmektedir. Sarığın, Allah’ın hoşnûd olduğu İslâmî bir giyecek olduğu bu rivâyetten de anlaşılmaktadır. (Kurtubî, c. 2/4, 193-196)

(***) Burada zikredilen vesveseden murad, îmanları henüz olgunluğa ermemiş bazılarının, şeytanın verdiği vesvese ile: “Eğer siz hak ve istikāmet üzere bir cemâat olsaydınız, burada susuz kalmazdınız!” diye tereddüde düşmeleridir. Zîrâ Kureyş müşrikleri, su kuyularını daha önce tutmuşlardı. Cenâb-ı Hakk’ın bu yağmuru o ihtiyaç ânında ihsân etmesi, zaferin Müslümanlardan yana olacağına dâir kalblere kuvvet veren bir delîl olmuştu. (Beyzâvî, c. 1, 377)
“Hazret-i Ömer, Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’dan yağmur duâsını niyâz etti. Çünki ordu suya muhtaç idi. Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm elini kaldırdı, birden bulut toplandı, yağmur geldi. Ordunun ihtiyâcı kadar su verdi, gitti. Âdetâ yalnız orduya su vermek için me’mûr (emir almış) idi. Geldi, ihtiyâca göre verdi gitti. (...) Şu hâdise Gazve-i Meşhûre-i Bedir’de vukû‘ bulmuş. وَيُنَزِّلُ عَلَيْكُمْ مِنَ السَّمَٓاءِ مآَءً لِيُطَهِّرَكُمْ بِه۪ [Ve üzerinize gökten bir su indiriyordu ki, bununla sizi temizlesin] âyet-i kerîmesi, o hâdiseyi beyân edip, ifâde eder.” (Zülfikār, 19. Mektûb, 33)