Ben bütün kâinatı halk eden Zâtın malıyım, fiiliyim, eseriyim

Ben bütün kâinatı halk eden Zâtın malıyım, fiiliyim, eseriyim

Günün Risale-i Nur dersi

Bismillahirrahmanirrahim

İkinci Şuâ

İkinci Makam

Elhâsıl, şecere-i hilkatin en müntehâsındaki en cüz’î ahvâl ve semerat, iki cihetle tevhide ve vahdete işaret ve şehadet ederler:

Birincisi: Rububiyetin kâinattaki maksatları onlarda tecemmu ve gayeleri onlarda temerküz ve ekser Esmâ-i Hüsnânın cilveleri ve zuhurları ve taayyünleri ve hilkat-i mevcudatın neticeleri ve faideleri onlarda içtima ettiğinden, onların herbirisi bu temerküz noktasından der: “Ben bütün kâinatı halk eden Zâtın malıyım, fiiliyim, eseriyim.”

İkinci cihet ise: O cüz’î meyvenin kalbi, hem hadîsçe “zahr-ı kalb” denilen insanın hafızası, ekser envaın bir çeşit muhtasar fihristesi ve bir küçük nümune haritası ve şecere-i kâinatın bir mânevî çekirdeği ve ekser esmâ-i İlâhiyenin incecik bir âyinesi olduğu, hem o kalbin ve hafızanın emsalleri ve sikkeleri bir tarzda bulunan bütün kalblerin ve hafızaların kâinat yüzünde müstevliyâne intişarları, elbette bütün kâinatı kabza-i tasarrufunda tutan bir Zâta bakar ve “Yalnız O'nun eseriyim ve O'nun san’atıyım” derler.

Elhâsıl: Nasıl ki bir meyve, faideliliği cihetiyle, tamam ağacının mâlikine bakar. Ve çekirdeği cihetiyle, bütün o ağacın ecza ve âzâ ve mâhiyetine nazar eder.

Ve bütün emsalinde aynı bulunan yüzündeki sikkesi cihetiyle, o ağacın bütün meyvelerini temâşâ eder, “Biz biriz ve bir elden çıkmışız, birtek Zâtın malıyız. Ve birimizi yapan, elbette umumumuzu O yapar” derler. Öyle de, daire-i kesretin nihayetlerindeki zîhayat ve zîhayatın ve hususan insanın yüzündeki sikke ve kalbindeki fihristiyet ve mahiyetindeki neticelik ve meyvelik cihetiyle, doğrudan doğruya bütün kâinatı kabza-i rububiyetinde tutan Zâta bakar ve vahdetine şehadet eder.

Bediüzzaman Said Nursi
Şualar