Bediüzzaman'ın 31 Mart hadisesine karşı tavrı
Bediüzzaman'ın 31 Mart hadisesi ve sonrasındaki gelişmelerle ilgili tavrına dair Risale-i Nur'dan derlemeler...
RisaleHaber-Bediüzzaman'ın 31 Mart hadisesi ve sonrasındaki gelişmelerle ilgili tavrına dair Risale-i Nur'dan derlemeler...
"(31 Mart hâdisesinde isyan eden sekiz taburu itaate getiren ve musibeti yüzden bire indiren iki derstir ki dinî ceridelerde 1325'de neşredilmiştir. Milâdî 1909)
Kahraman askerlerimize
Ey şanlı asâkir-i muvahhidîn! Ve ey bu millet-i mazlumeyi ve mukaddes İslâmiyeti iki defa büyük vartadan tahlis eden muhteşem kahramanlar!
"Cemal ve kemaliniz, intizam ve inzibattır. Bunu da hakkıyla en müşevveş bir zamanda gösterdiniz. Ve hayatınız ve kuvvetiniz itaattir. Bu meziyet-i mukaddeseyi en ufak âmirinize karşı bile irae ediniz. Otuz milyon Osmanlı ve üç yüz milyon İslâmın nâmusu artık sizin itaatinize bağlıdır. Sancak ve tevhid-i İlâhî sizin yed-i şecaatinizdedir. Sizin o mübarek elinizin kuvveti de itaattir. Sizin zabitleriniz, müşfik pederlerinizdir. Kur'ân ve hadis ve hikmet ve tecrübe ile sabittir ki, haklı âmire itaat farzdır.
Malûmunuzdur ki, otuz üç milyon nüfus, yüz sene zarfında böyle iki inkılâbı yapamadı. Sizin o itaatten neşet eden hakikî kuvvetiniz, umum millet-i İslâmiyeyi medyun-u şükran etti. Bu şerefi hakkıyla teyid etmek, zabitlerinize itaatledir. İslâmiyetin namusu da o itaattedir. Biliyorum ki, müşfik pederleriniz olan zabitlerinizi mes'ul etmemek için işe karıştırmadınız. Şimdi ise iş bitti. Zâbitlerinizin âğuş-u şefkatlerine atılınız. Şeriat-ı garrâ böyle emrediyor. Zira zabitler ûlülemirdirler. Vatan ve millet menfaatinde, hususan nizam-ı askerîde ûlülemre itaat farzdır. Şeriat-ı Muhammedînin (aleyhissalâtü vesselâm) muhafazası da itaat iledir. (Bediüzzaman Said Nursi, Hutbe-i Şamiye)"
"Bidayetlerde herkesten sual olunduğu gibi, Dîvan-ı Harbde bana da sual ettiler:
"Sen de Şeriat istemişsin?" Dedim:
"Şeriatın bir hakîkatine bin rûhum olsa feda etmeye hazırım! Zîra, Şeriat sebeb-i saadet ve adalet-i mahz ve fazilettir. Fakat, ihtilalcilerin isteyişi gibi değil!"
"Hem de dediler:
"İttihad-ı Muhammediye'ye (a.s.m.) dahil misin?" Dedim:
"Maaliftihar! En küçük efradındanım. Fakat, benim tarif ettiğim vechile... O ittihaddan olmayan, dinsizlerden başka kimdir; bana gösteriniz."
İşte o nutku şimdi neşrediyorum; ta ki, meşrûtiyeti lekeden ve ehl-i Şeriatı me'yusiyetten ve ehl-i asrı tarih nazarında cehil ve cünundan ve hakîkati evham ve şüpheden kurtarayım. İşte başlıyorum:
Dedim:
"Ey paşalar, zabitler! Hapsimi iktiza eden cinayetlerin icmali: medar-ı iftiharım olan mehasinim, Şimdi günah sayılıyor. Artık nasıl îtizar edeyim; mütehayyirim. Mukaddeme olarak söylüyorum:
Mert olan cinayete tenezzül etmez. Şayet isnad olunsa, cezadan korkmaz. Hem de, haksız yere îdam olunsam, iki şehit sevabını kazanırım. Şayet hapiste kalsam, böyle hürriyeti lafızdan ibaret bulunan gaddar bir hükûmetin en rahat mevkii hapishane olsa gerektir. Mazlumiyetle ölmek, zalimiyetle yaşamaktan daha hayırlıdır.
"Bunu da derim ki:
Siyaseti dinsizliğe alet yapan bazı adamlar, kabahatlerini setr için, başkasını irtica ile ve dînini siyasete alet yapmakla itham ederler. Şimdiki hafiyeler eskilerden beterdirler. Bunların sadakatine nasıl îtimat olunur? Adalet onların sözlerine nasıl bina olunur? Hem de, cerbeze ile, insan adalet yaparken zulme düşüyor. Zîra, insan kusursuz olmaz. Fakat uzun zamanda ve efrad-ı kesîre içinde ve tahallül-ü mehasinle tadil olunan müteferrik kusurları cerbeze ile cem' edip, bir zaman-ı vahidde, bir şahs-ı vahidden sudûrunu tevehhüm ederek, şedid cezaya müstehak görür. Halbuki, bu tarz, bir zulm-ü şediddir." (Bediüzzaman Said Nursi, Tarihçe-i Hayat)"
"İstanbul'u işgal eden İngilizlerin başkumandanı, İslâm içinde ihtilâf atıp, hattâ Şeyhülislâm ve bir kısım hocaları kandırıp birbiri aleyhine sevk ederek itilâfçı, ittihatçı fırkalarını birbiriyle uğraştırmasıyla Yunanın galebesine ve harekât-ı milliyenin mağlûbiyetine zemin hazırladığı bir sırada, İngiliz ve Yunan aleyhinde Hutuvât-ı Sitte eserimi Eşref Edib'in gayretiyle tab ve neşretmekle o kumandanın dehşetli plânını kıran ve onun idam tehdidine karşı geri çekilmeyen ve Ankara reisleri o hizmeti için onu çağırdıkları halde Ankara'ya kaçmayan ve esarette Rusun başkumandanının idam kararına ehemmiyet vermeyen ve 31 Mart hadisesinde sekiz taburu bir nutukla itaate getiren ve divan-ı harb-i örfîde, mahkemedeki paşaların "Sen de mürtecisin, şeriat istemişsin" diye suallerine karşı, idama beş para kıymet vermeyip, cevaben "Eğer meşrutiyet bir fırkanın istibdadından ibaretse, bütün cin ve ins şahit olsun ki ben mürteciyim ve şeriatın birtek meselesine ruhumu feda etmeye hazırım" diyen ve o büyük zabitleri hayretle takdire sevk edip, idamını beklerken beraatine karar verdikleri ve tahliye olup dönerken, onlara teşekkür etmeyerek "Zâlimler için yaşasın Cehennem!" diye yolda bağıran (...) bir adam hakkında, "Bu ihtiyar münzevi âsâyişi bozar, emniyeti ihlâl eder. Ve maksadı dünya entrikalarıdır ve muhabereleri dünya içindir. Öyleyse suçludur" diyenler ve onu pek ağır şerait altında mahkûm edenler, elbette yerden göğe kadar suçludurlar, mahkeme-i kübrâda hesabını verecekler! (Bediüzzaman Said Nursi, Şualar)"
