Bediüzzaman'dan Hamidiye Alaylarına dair beyan-ı hakikat

Bediüzzaman'dan Hamidiye Alaylarına dair beyan-ı hakikat

Bizim de olsa, Güneş garbdan tulû' etmediğinden tövbenin kapısı açıktır.

(Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin DİVAN-I HARB-İ ÖRFÎ adlı eserinden bölümler.)

Makaleler Kısmı (2)

(1908-1909 ve sonra 1920'lerde siyasî ve dinî gazetelerde neşredilen Bediüzzaman Said-i Nursî Hazretlerinin elde edilmiş makaleleridir. -Naşir-)

MAKALE - 2

HAMİDİYE ALAYLARINA DAİR BEYAN-I HAKİKAT

Şûra-yı Ümmet Gazetesi, 06 Teşrinisani 1324 / 19 Kasım 1908 tarih ve 46. sayılı nüshası sahife: 7'de neşredilmiştir.

Türkçeyi iyi bilmez ve sanat-ı inşayı öğrenmemiş ve yeni uyanmış bir Kürd'ün ifade-i meramındaki kusuru afvedilsin. Hem de havassa hitab eder, işaret kâfîdir.

Hamidiye denilen asâkir-i milliye-i Kürdî intizam ister, lağvı kabul etmez. Zîrâ intizam, zararı def' ve büyük menfaatini temin edecektir. Ve mevt ve mahvın kardeşi olan lağv -ki zararı zararla def'dir- muhalif-i kaide-i usûldur. Hem de o maden-i hamiyet ve mazhar-ı şecâat olan hayat-ı Kürdîyi tesis eden, ittihadın temeli ve büyük rabıtası "Hamidiye Alayları"dır.

Alayların hal-i hazırı, askerlikten evvelki hallerine veya "Hamidiye" olmayanlara ve binnisbe bir derece medenî ehl-i kuraya nisbeten gösterdikleri ziyade isti'dad-ı temeddünî cihetiyle, cennet-i medeniyet ve nerdiban-ı terakkinin onlar için birinci kapı basamağı ve mevcudiyet-i kavmiyyeyi gösterir olan (askerlik) unvan-ı mübecceli "Kürd" gibi şedidü'şşekime ve meyyal-i meâlî ve Meşrutiyetle yeni uyanmış ve efkâr-ı umumiyenin dürbünü ile müstakbelde keşfedeceği meâdin-i hayat-ı milliyeyi; ve öteden beri Hükümet-i Osmaniye ile rabıta-i lâyenfekki olan sadâkatı tahkim ve te'sis eden askerlik ünvanı, başka bir kavm, kolaylıkla çıkarmayacaklardır; Nerede kaldı, o arslan Kürd'ler!..

Ve o cennet-i medeniyet kapısı olan askerlik cihetiyle bostan-ı maarife karşı açılmış ve "mekteb-i aşair" denilen küçücük bir pencerenin kapatılmasıyla, ziya-yı hakikatle tenevvür eden ve o menazir-i behîceyi seyreden ve o meyvelerden lezzet-i hakikiyye-i daimiyeyi duyan biçare etfal-i Ekradın neşatlarını söndürmekle, zulmet-i me'yusiyete düştükleri için, büyük bir unsur-u sâdıkın esas-ı sadakatlarını sarsmıştır. Bundan ibret alınız; pencerenin kapatılmasıyla böyle olursa, kapının seddiyle neler olmaz?

Hem de vahşet ve ihtilaf ve aşâirlik ve hükûmetsizlik netaice-i zarûriyesi olan fenâlıkları, Kürdlere sebeb-i kemâl olan askerlik mürafakatiyle illet-i tardiyye gibi illet yapmak; bir büyük âlimin işlediği bir kabahat ile ilmi tezyîf ve muzır bilmek gibidir. Şimdiye kadar "Hamîdî" o zayıf hükümet-i sâbıkanın hudud-u mühimmini muhafaza ve düşman-ı vatanın tepesine bir "asâ-yı tehdid" idi.. Ve muhakkak olan, çok mazarrat-ı adideye karşı bir sedd-i ahenin teşkil etmişlerdi. Hâkimiyet-i milleti te'min eden efkâr-ı umumiyenin düşman-ı bîemanı o gebermiş olan "istibdad"ı ibkâ ve ilkâ-yı ihtilâf ile efkâr-ı umumiyeyi tefrika ile imhâ ve efkâr-ı umumiyeyi tenvir ve taskil eden maârifi ifnâ ve imdad-ı cehalet ile ıtfâ ettiğinden; şimdi dişleri dökülmüş olan eski hükümet büyük bir kabahat işlemiş ki; keffareti, kaç seneye kadar yeni hükümet-i âdile bizi ihmal ve müsamaha etmektedir. Tâ ki, kâfil-i hayat-i millî ve muhafaza-i hukukî olan efkâr-ı umumiyeyi tevlid eden ittihadı ve o efkâr-ı umumiyenin dürbünü ve seyf-i katı'ı ve menar-ı rehberi olan maarifi te'sis etmeye muvaffak olalım. Sonra ıslah-ı hâl etmez isek dünya kadar bizi muahaze etsinler; kabahat, hükûmet-i zalimenindir. Bizim de olsa, Güneş garbdan tulû' etmediğinden tövbenin kapısı açıktır. Hem de medenî ve özürsüz ve ahlâk ve hayat-ı hükûmeti esasıyla sarsan sair ehl-i kabahat afv olunsa, biz özr-ü cehalet için bittab' afva daha ziyade müstehak ve muhtacız.

Kürd'leri başka unsura -kıyas-ı hâdi' ile- kıyas ile, tatbik-i ahkâm ve terbiye etmek hatadır. Bir çocuk ne kadar zeki olsa, elifbayı okumadan ulûm-u âliye dersi verilmez.

Hülasa:

Ehvenüşşerri ihtiyar, bir adalet-i izâfiyedir. "Ücâletürrâkib" gibi yapılsın. Tâ ki, adalet-i hakikiyeye isti'dad peyda edilsin. Vesselâm.

6 Teşrin-i Sani 1324
(19 Kasım 1908)
Bediüzzaman-ı Kürdî