Bediüzzaman: Senin hayatın ve hayatındaki cihazatın gayeleri dokuz emirdir

Bediüzzaman: Senin hayatın ve hayatındaki cihazatın gayeleri dokuz emirdir

Hem senin gaye-i hayatın bunlar olduğu gibi, mâhiyet-i hayatın da şunlardır

(Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin Nur'un İlk Kapısı adlı eserinden bölümler.)

Onuncu ders

Ey miskin Said! Ayâ, zannediyor musun ki, senin vazife-i hayatın yalnız terbiye-i medeniyeyle güzelce muhafaza-i nefsine veya—ayıp olmasın—batnın hizmetlerine mi münhasırdır? Veyahut zannediyor musun ki, makine-i hayatında derc olunan şu letâif ve mâneviyatın ve şu âzâ ve âlâtın ve şu cevarih ve cihâzâtın ve şu havas ve hissiyatın gaye-i yegânesi, şu hayat-ı faniyede nefs-i rezile ve deniyenin hevesat-ı süfliyesinin tatmini için istimaline mi münhasırdır? Hâşâ ve kellâ! Belki senin vücudunda bunların hikmet-i derci ve fıtratında gaye-i ithali iki esastır.

Biri: Cenâb-ı Mün’im-i Hakikî (amme nevâluhu) bütün nimetlerinin çeşit çeşit envâını sana ihsas etmekten ve ettirmekten ibarettir. Sen de hissedip şükür ve ibadetini etmelisin.

İkincisi: Âleme tecellî eden esmâ-i kudsiyesinin bütün aksâm-ı tecelliyâtını birer birer sana o cihazatla tanıttırmaktır. Sen de zevkle tanıyıp iman getirmelisin ki, bu iki esas üzerinde senin kemâlât-ı insaniyen neşvünemâ bulsun.

Evet, senin hayatın ve hayatındaki cihazatın gayelerinin icmâli dokuz emirdir.

Birincisi: Vücudunda derc olan mizanlarla rahmetin hazinelerindeki müddaharâtı tartmaktır.

İkincisi: Fıtratındaki cihazatın anahtarlarıyla, esmâ-i kudsiyenin gizli definelerini açmaktır.

Üçüncüsü: Kardeşlerin olan diğer mevcudatın enzarında, esmâ-i İlâhiyenin garip cilvelerinin nümunelerini hayatınla teşhir ve izhar etmektir.

Dördüncüsü: Hâl ve kàlin ile, dergâh-ı rububiyetinde ubudiyeti ilân etmektir.

Beşincisi: Bir padişahtan çeşit çeşit nişanlar almış ve o nişanlarını takıp, padişahının nazarında görünmek gibi; sen de, esmâsının cilvelerinin verdikleri murassaatla süslenmiş olduğunu bilerek, Şâhid-i Ezelînin nazar-ı şuhud ve işhadına görünmektir.

Altıncısı: Zevilhayatların tezahürat-ı hayatları olan tahiyyatlarıyla ve tesbihatları olan rumuzât-ı hayatlarıyla, Vâhibü’l-Hayata arz-ı ubudiyetlerini fehmedip müşahede ederek görüp göstermektir.

Yedincisi: Hayatına verilen ilim ve kudret ve irade gibi sıfat ve hallerinden cüz’î nümuneleri mikyas ederek, Hâlıkın sıfât-ı mutlakasını ve şuûn-u mukaddesesini fehmetmektir. Meselâ, nasıl ben, cüz’î ilim ve irade ve iktidarımla bu evi böyle muntazam yaptımsa, bu kasr-ı âlemin bânisi de, kasr-ı âlemin büyüklüğü nispetinde kadîr ve alîm ve hakîmdir.

Sekizincisi: Şu mevcudatın her birinin kendine mahsus bir lisânla söylediği tevhid ve rububiyet-i Sanie dair kelimatını fehmetmektir.

Dokuzuncusu: Acz ve fakr derecelerinin emsaliyle, kudret-i Sâniin ve gınâ-yı İlâhiyenin derecat-ı tecelliyatını anlamaktır. Nasıl ki açlığın dereceleri nispetinde ve ihtiyacatın envâı miktarınca lezzet-i taamın envâ-ı derecâtı anlaşılıyor. Öyle de, gayr-ı mütenâhi acz ve fakrınla, Sâniin gayr-ı mütenâhi kudret ve gınâsının derecatını fehmetmektir.

Hem senin gaye-i hayatın bunlar olduğu gibi, mâhiyet-i hayatın da şunlardır:

1. Âsâr-ı esmâ-i İlâhiyenin garaibinin fihristesi.
2. Şuun ve sıfât-ı İlâhiyenin fehmine bir mikyas.
3. Âfâkî âlemlere bir mizan.
4. Âlem-i kebîrin bir enmuzeci.
5. Kâinatın bir haritası.
6. Şu kitab-ı kebîrin bir fezlekesi.
7. Defain ve künûz-u mahfiyeyi açacak anahtarların mahzenidir. İşte mahiyet i hayatın budur.

Hayatın sûreti ise şudur: Hayatın, bir kelime-i mektube ve hem mesmuadır. Esmâü’l-Hüsnâya delâlet eder.

Hakikat-i hayatın da budur: Tecellî-i ehadiyete âyinelik etmektir. Hayatın saadet ve kemâli ise, hayatın âyinesine temessül edene karşı, şuurla muhabbet ve şevkle ibadet etmektir.

Ey Said-i bîçare! Hayat, böyle gâyâta müteveccih olduğu halde, ne akıl ve ne insafla hayatını hiç ender hiç hükmünde olan huzuzat-ı nefsaniyeye sarf ediyorsun? Sair zevilhayat, hatta nebâtat dahi, bahsettiğimiz gayelerin bazısında sana şeriktirler. Evet, nar, elma ve dut gibi musannâ meyveler birer kelime-i kudrettirler. Esmâ-i İlâhiyeyi ilân edip okutturuyorlar. Onların hayatlarının gayeleri bu gibi emirlerdir. Yoksa, bu meyvelerin sûretlerinin gayeleri olan yenilmek, gaye-i hayatları değildir. Ancak, gaye-i mevtleri olabilir. Yani ölümlerinin bir gayesidir. Fakat sair zevilhayat, bütün gayelerde sana müsavi olamaz. Çünkü, câmi âyine sendedir. Sen dahi, senden çok aşağı olanlardan daha aşağı olma. Mü’minin kıymetini ilân eden şu hadis-i kudsî sana kâfidir.
لاَيَسَعُنِى اَرْضِى وَلاَ سَمَاۤئِى وَلٰكِنْ يَسَعُنِى قَلْبُ عَبْدِىَ الْمُؤْمِنِ 1
Ve hem yine bu beyte nazar et.
مَنْ نَكُنْجَمْ دَرْ سَمٰوَاتُ زَمِين - اَزْ عَجَبْ كُنْجَمْ بِقَلْبِ مُؤْمِنِينَ 2

1 : “Ben göklere ve yere sığmam, fakat mü’min kulumun kalbine sığarım.” el-Aclûnî, Keşfü’l-Hafâ, 2:165; İmam-ı Gazâlî, İhyâ-u Ulûmi’d-Dîn, 3:14. 
2 : Bu beyit yukarıdaki hadis-i kudsînin Farsça ifadesidir.

Said Nursi