Bediüzzaman Menderes’i uyarmak istemişti

Bediüzzaman Menderes’i uyarmak istemişti

Bediüzzaman Said Nursi’nin talebesi Abdülkadir Badıllı “Bediüzzaman’ın Son 60 Günü”nü değerlendirdi

Röportaj: Nurettin Huyut-Risale Haber

Bediüzzaman Said Nursi’nin talebesi Abdülkadir Badıllı “Bediüzzaman’ın Son 60 Günü”nü değerlendirdi

BEDİÜZZAMAN MENDERES’İ UYARMAYA ÇALIŞTI

Risale Haber olarak “Bediüzzaman’ın Son 60 Günü” adıyla bir çalışma başlattık. Üstad son günlerde birçok şehri ziyarete gitmiş. İstanbul, Ankara, Konya vs.. gibi şehirleri dolaşmış ve o dönemde önemli mesajlar vermiş. Siz Üstadın son 60 günü için neler söylersiniz?

Üstadın farklı şehirleri ziyaret etmesindeki zahiri sebep, talebelerinin kendi bulundukları şehirlere Üstadı davet etmeleriyle gerçekleşmişti. İstanbul'dan, Ankara'dan, Konya'dan davet ediliyordu. O davetler üzerine dolaşmıştır. Ama Üstad Ankara'ya ayrı bir nedenle geliyor.

Üstadın yapmak istediği şey, Adnan Menderes'e bir tehlikenin yaklaşmakta olduğunu haber vermek bizzat kendisine anlatmaktı. Menderes’e olmasa bile en azından onun yakınlarına durumu anlatmaktı. Hatta Ankara valisine, Başsavcılığa, Müdde-i Umumiyesine (Başsavcılık Makamına) Isparta Milletvekili merhum Tahsin Tola ağabey vasıtasıyla bu haberleri ulaştırmaya çalıştı. Üstad onu Menderes'e, savcılığa gönderdi. Yani bu telaşını bildirmek istiyor.  Bir musibetin yaklaşmakta olduğunu haber vermekti niyeti.

nursi_menderes.jpgO arada davetler de devam ediyor sürekli. İstanbul'dan, Konya'dan çağırıyorlar. Üstad bu davetler üzerine İstanbul'a gitmiş. Daha sonra tekrar Ankara Beyrut Palas'a gelmiş. Birkaç gün kadar kalmış. Yine İstanbul'a gitmiş, Ankara'ya üçüncü defa davet edilmiş. Tabi o sırada İnönü bağırıyor, “Menderes demokrat olan Said Nursi’ye seçim propagandası için bir araba kiralamış. Onunla Said Nursi’yi gezdiriyor” diye türlü iftiralarda bulunuyor. Bu sebeple Menderes hükümeti korktu, çekindi. Ve Üstadın Ankara'ya girmemesi için çabalamaya başladılar. Üstadın Emirdağ'a dönmesini istediler. Karar aldılar. Ve son gelişini Ankara’ya girmeden önce engellediler, o da geri döndü… Tabii çok yanlış bir karar oldu bu onlar için. Üstad gelecek musibetin defedilmesini istiyor.

Üstad Hazretleri ihtilalin gelmekte olduğunu fark etmiş demek ki...

Tabi fark ediyor ve onları da uyarmak istiyor. Üstad da 1954'te yazdığı bir mektubu ona da yazıyor. Ülkede birkaç tehlikenin var olduğunu, birkaç partinin olduğunu söylüyor. “İki şey istiyorum, birisi Ayasofya'yı tekrar cami olarak görmek, ikincisi de Risale-i Nurları hükümet eliyle yaymak” diyor. Fakat bunlar olmadı. Menderes Allah rahmet eylesin, kusurlarını affetsin, daha sonra Risale-i Nurlara müdahil oldu. Emniyetin karışmasını engelledi. Ve Risale-i Nurlar açıkça basılmaya başladı.

SİLAHLI, EYLEMLİ KARŞI KOYMA BİÇİMİ ÜSTADIN MESLEĞİNDE YOK

Bediüzzaman’ın o dönemde müspet hareketle ilgili bir mektubu var. O konuda tahşidat yapmış. Bunun sebepleri neler olabilir?

Üstad o dönemde Ankara'ya geldiği zaman konuşmak için Mehmet Kayalar'ı çağırmış Diyarbakır'dan. Yine ileri gelen Erkan-ı Nuriyeyi (Nur Talebelerini) çağırmış. Onlara Müspet Hareket dersini vermek için toplamış Ankara'da.  O dönemde de Mehmet Kayalar'ın bazı fevri çıkışları var. “Artık bunların yaptıkları yeter. Karşı koyalım” gibi... Bazı kimselerde de aynı bu hal vardı. Bu sebeplerle Üstad onlara emniyete destek olmak gerektiğine dair dersi veriyor. “Bunlara karşı koymak İhvan-ı Müslimin gibi değildir. Bizim vazifemiz temkindir, irşaddır. Basın ve yayın yoluyla, Kur’an yoluyla bunları irşada çağırmaktır. Neticesini Allah'a bırakmaktır” diyor.

Yani Talibanın yaptığı gibi değil...

Evet. Onun yaptığı gibi değil. İhvanı Müslimin, Abdunnasır’a karşı bir hazırlık içine girmiş o dönemde. Tabi Abdünnasır da farklı bir siyaset görüşü hâkimdi. Biraz merhametsizdi. Fakat o dönemdeki Müslümanları siyaset hilafete dokunacağı için, bu işi yaptılar. Fakat üstad Hazretleri Hiçbir zaman, ne küçüklüğünde, ne gençliğinde, ne de ihtiyarlığında, bu gibi teşebbüsleri düşünmemiş. Yani “Karşı koyma şekli Üstadın mesleğinde yoktur” diyebiliriz. 

Silahlı karşı koymaktan bahsediyorsunuz değil mi?

Evet. Silahlı, eylemli, protesto gösterili karşı koyma biçimi Üstadın mesleğinde yok. Temkin ve telkindir Üstadınki. 

Peki, sizce bu günün İslam dünyasında olan olayları, eylemleri Üstad tasvip eder miydi?

Etmezdi. Etmiyor zaten. Bu gibi şeylerin İslam dünyasına çok zararları olmuş. Bu hiçbir zaman faydalı olmamış. İslam tarihindeki harpler bunu gösteriyor. Üstad hazretleri bunun çözüm yolu olmadığını ta küçüklüğünde fark etmiş. Bu sebeple, mesleğinde daima müspet olanı telkin etti. Hiçbir zaman bu gibi şeylere karışmamak, tenezzül etmemek onun gösterdiği yoldu.

ÜSTADIN URFA'YI SEÇMESİNİN GEREKÇESİ

Üstadın son günlerini yaşamak için Urfa'yı seçmesinde ne gibi hikmetler var sizce?

Bu tercihin bir maddi, bir de manevi olarak iki yönü var. Manevi kısmına ben ehil değilim. Ama peygamberlerin şehri olması, bir de bir rivayete göre “Rüyamda Hz. İbrahim’i gördüm. O beni davet ediyordu” diyerek Urfa'ya gelmiş. Daha öncesinde de bir nevi Risale-i Nurun neşir merkezi haline gelmişti Urfa. Hulusi ağabeyin 1940 ile 1950 arasında burada kalması, daha sonra Abdullah Yeğin ağabeyi buraya gönderdi Üstad, onun 1951’de gelmesiyle ve daha sonra da Zübeyir ağabeyin gönderilmesiyle adeta bir neşir merkezi olmuştu Urfa. Muhaberat Urfa yolu ile sağlanıyordu. Zübeyir ağabey PTT’de muhabere memuru olduğu için, İslam âlemine, Avrupa'ya ve doğu ve güneydoğuya gitmesi gereken kitap vs.leri Urfa üzerinden gönderiyorlardı.

abdulkadir_badilli.jpgBu gibi sebeplerle Üstadın ayrı bir alakası vardı Urfa’yla. 1951 yılında eşyalarını göndermişti. Henüz Abdullah ağabeyi göndermeden önceydi. Başka manevi sebepler de vardır tabi. Fakat ben bunların hepsine vakıf olamam. Ama birçok hikmeti mutlaka vardır. Sekerat halinde ta oradan kalkıp Urfa'ya kadar gelmesi bir çok sebebe dayalıdır diye düşünüyorum.

Bir de kritik bir nokta daha var bu konuda. Üstad bir zattan, kendi yazdırdığı bir Kur'an’ı istemiş. Sürekli o Kur'an’ı göndermesini istemiş. Fakat o zat Üstadın oraya yerleşmesiyle değişmiş. Bunun üzerine Sungur ağabeyin anlattığına göre Üstad artık çok sıkılmış. “Ben artık memleketime gidiyorum. Buraları bırakıyorum” diyor. Burada memleket sözüyle bu tarafları kastediyor. Yani Doğu, Güneydoğu bölgeleri... Bir sebep de bu olabilir bence. Urfa’da kalıp vefat etmek için değil de, oralarda canı sıkıldığı için ayrılmış. Yoksa Üstad Isparta’yı çok sevmiş zaten. Isparta Türkiye'nin en mübarek şehridir diye Isparta’ya verdiği değeri çok defalar dile getirmiş. 

Sungur ağabey anlatıyordu. Üstad ona, “Urfa Türkiye'nin Medine-i Münevvere’sidir. Ama Isparta ona takaddüm ediyor. Risale-i Nura yaptığı hizmetinden dolayı öne geçiyor yani önde gideni, kıdemli olanıdır” demiş. Yani Urfa’yı hizmet noktasında başı çekmesi gereken bir yer olarak görüyor. İşte tüm bu sebeplerden ötürü Urfa’yı seçmiş Üstad.

MENDERES'İN DE İDAM OLMASININ SEBEBİ RİSALE-İ NURLARLA İLGİLENDİĞİ İÇİNDİ

Üstadı ısrarla Urfa'dan çıkarmak istemişler. Hatta en son naaşını da çıkarıp götürmüşler. Bunun sebepleri neler olabilir?

Menderes'in de idam olmasının sebebi, dinle alakası olduğu için, Risale-i Nurlarla ilgilendiği içindi. Tabi ihtilal da olunca ellerine bir fırsat geçti. “Said Nursi'yi Urfa’dan çıkarırsak Nurculuk da biter” diye düşündüler. Onların zannına göre Nurculuk Üstadın vefatıyla veya işte kabrinin kaybolmasıyla bitecekti.

Bu sebeple Üstadın kardeşi Abdülmecid Efendinin yanına gidip ona bir dilekçe imzalatıyorlar. Ve o dilekçe ile Ankara'dan Urfa'ya getiriliyor. Urfa'nın Belediyesine, jandarmasına, sağlık müdürlüğüne gidiliyor. Hepsi de bunu imzalıyorlar. “Çıkarılmasında bir beis yok” diye. 4 Temmuz’da bunlar buraya geliyorlar. Sonra gece yarısı Üstadın kabrini kazıyorlar. Abdülmecid ağabeyin gözü önünde yeni bir tabuta koyuyorlar ve beraberce Afyon'a getiriyorlar. Afyon'dan beş altı saat, dağlık bir arazide gidiyorlar kendi anlattığına göre. Orada askerler hazır bir yer kazmışlar. Üstadı hemen oraya gömüyorlar.

Ve Abdulmecid Ağabeye, “Burada mı kalmak istersin, evine mi gitmek istersin?” diye soruyorlar. O da zaten çok üzüntülü ve çok perişan bir haldeymiş. Düşünüyor, “Burada kalıp ne yapacağım ki?” diye. Fakat daha sonra kalmadığına üzülüyor kalsa belki oranın yerini tam olarak öğrenmiş olurdu. Sonradan gidip bulamıyor. Zaten onların niyetleri de bu. Zannettiler ki üstadın kabri kaybolursa Nurculuk da biter. 
    
Üstad son günlerini yaşarken size herhangi bir mesaj iletti mi? Veya o günlere ait hatırladığınız önemli bir mesajı var mı?

Ben 1959 yılının Aralık ayında askere gittim. O sırada Isparta’da Üstadla görüştüm. Onun dışında Üstadın Urfa günlerinde yanında bulunamadım. Bu sebeple herhangi bir şey anlatamayacağım. Fakat Urfa için daha evvelinde çok güzel şeyler söylemişti. Bunların çoğu Risale-i Nurlarda var zaten.