Bediüzzaman: Madde asıl değil, tâbi’dir, hâkim değil, mahkûmdur

Bediüzzaman: Madde asıl değil, tâbi’dir, hâkim değil, mahkûmdur

Bir mikroba dikkat edilse görünür ki

Risale Haber-Haber Merkezi

(Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin Nokta adlı eserinden bölümler.)

Melâike Tasdiki, İmanın Bir Rüknüdür
Medhal
Dört Nükteye Dikkat!

BİRİNCİ NÜKTE: Madde asıl değil, tâbi’dir. Mahdum değil, hâdimdir. Hâkim değil, mahkûmdur. Lüb, esas, müstekar değil; yarılmaya, erimeye, yırtılmaya müheyyâ bir kışırdır, zebeddir, sûrettir.

Zira âlet-i mükebbire ile binler defa büyütülen sonra görünen bir mikroba dikkat edilse görünür ki, maddenin tesâguru nisbetinde âsâr-ı hayat nur-u ruh tezâyüd eder, teşeddüd eder.

Madde inceleştikçe bizden uzaklaşınca, ruh âlemine hayat âlemine yaklaşıyor gibi hararet-i ruh, nur-u hayat daha şiddet ile tecellî ediyor.

Bak o hurdebînî huveynenin havassına! Ne kadar keskindirler ki, âzâsını, rızkını görür. Kardeşinin sesini işitir, ilâahir... Demek havassı ve kuvvaları binler defa bizimkilerden şediddir, keskindir, hassastırlar.

Hem madde-i meşhureden başka pek çok menâbiin tereşşuhatı, lemaatı, semeratı âlem-i mülkte vardır ki, katiyyen maddeye ve hareketine irca’ ile izah edilmez. Demek âlem-i mülk ve şehadet, âlem-i melekût ve ervâh üstünde tenteneli bir perdedir...

Herşey, hatta meyvelerin içi dışından, batnı zahirinden daha muntazam, daha lâtif, daha san’atkârane olduğu gösterir ki; hüküm melekûtundur.

Esbâb-ı maddiye bahanedir, tâbidirler. Yoksa zâhiri daha mükemmmel olmak lâzım gelirdi. Maddeden azîm bir kütleyi nasıl bir ruh istihdam eder, bir zerreyi de istihdam edebilir. Ona istinad ile âlem-i misâlde müzehher bir şahıs olur. Âlem-i turabda bir çekirdek âlem-i havada ondan bir şecer-i meyvedâr gibi.

Said Nursi

Lügatler :
âlem-i melekût ve ervâh : gözle görünmeyen mânâ ve ruhlar âlemi; melekler ve ruhlar dünyası
âlem-i mülk ve şehâdet : gözle görünen maddî ve cismanî âlem
âlem-i mülk : dış âlem; görünen maddî ve cismanî âlem
âlet-i mükebbir : büyütme âleti, büyüteç, mikroskop
asar-ı hayat : hayat emâreleri, belirtileri
âzâ : organlar
batn : iç, görünmeyen iç taraf
esas : temel
hâdim : hizmetçi, hizmet eden
hâkim : hükmeden, egemen
hararet-i ruh : ruhun sıcaklığı
havas : duyular, hisler
hurdebînî : mikroskobik; gözle görülemeyecek kadar küçük
huveyne : en küçük canlı organizma, hayvancık
hüküm : karar
ilâahir : sonuna kadar
irca’ : döndürme
izah edilme : açıklanma
katiyen : kesinlikle
kışır : kabuk
kuvva : güçler, duyular (işitme, koklama güçleri gibi…)
lâtif : ince, güzel, hoş
lemaat : parıltılar
lüb : öz, iç
madde-i meşhure : herkesçe eşyanın yapı taşı olarak bilinen unsur, madde, cisim
mahdum : efendi, kendisine hizmet edilen
mahkûm : hükmedilen, başka birşeyin egemenliği altında olan
medhal : başlangıç, giriş, önsöz
melâike tasdiki : meleklerin varlığının tasdiki, inanılması, kabulü
melekût : birşeyin iç yüzü, arka plânı, ruhu, canı
menâbi : kaynaklar
muntazam : düzenli
müheyyâ : hazır, hazırlanmış
müstekar : yerleşmiş, sabit, kararlı
nisbetinde : oranında
nur-u hayat : hayat nuru, ışığı
nur-u ruh : ruhun ışığı, canlılık
nükte : ince anlam
rükn : esas, şart
san’atkârane : san’atlı bir biçimde
semerat : meyveler, neticeler
sûret : görüntü
şedid : şiddetli
tâbi : bağımlı, başkasına uyan
tecelli : görünme, yansıma
tentene : tül gibi, ince ve şeffaf
tereşşuhat : sızıntılar, izler
tesâgur : küçültme, küçüklük
teşeddüd etme : şiddetlenme, kuvvetlenme
tezâyüd etme : artma, çoğalma
zahir : görünen yüz, dış
zebed : köpük