Bediüzzaman ile Şeyh Şerafeddin arasında hapishanede yaşanan olay

Bediüzzaman ile Şeyh Şerafeddin arasında hapishanede yaşanan olay

Şeyh Şerefeddin Hazretleri dört ay boyunca devamlı olarak Bediüzzaman’ın talebelerini kendi halkasına katmaya çalışmış...

1935 Eskişehir Cezaevinde Said Nursi ile Yaşananlar

“Menemen Hadisesi” sonrasındaki birkaç yıl içerisinde, ülkemizde hakim olan havanın tesiri ile hemen bütün tasavvuf büyüklerine yapılan takibat esnasında, Şeyh Şerâfeddin Dağıstanî ve yakın bağlıları da soruşturmaya uğramış ve yirmi sekiz müridi ile birlikte Şeyh Şerâfeddin de Eskişehir cezaevinde gözetim altına alınmıştır.

Şeyh Şerâfeddin ile Eskişehir cezaevi günlerinde görevi gereği tanışan ve cazibesine kendisini kaptırarak intisab eden ve 1994’de yaklaşık 100 yaşlarında vefat eden Gaffarzade Yusuf Efendi adlı müridi, Eskişehir cezaevi günlerine ilişkin olarak aşağıdaki vakıayı anlatmış ve önemli tarihi ilişkilere işaret eden bu anılar kayıt altına alınmıştır:

“Bir zamanlar Şeyh Şerâfeddin Eskişehir cezaevinde diğer bazı Nakşbendi şeyhleri ve İslam alimleri ile birlikte Menemen hadisesi ile ilgili olarak tutuklanmıştı. Ben de cezaevinde muhafız olarak görevliydim. Tutukluluk hâlindeki bir diğer önemli kişi ise Said Nursi idi. Şeyh Şerâfeddin Dağıstanî, halifesi Abdullah ve diğer bazı ileri gelen müridleri ile beraber tutuklanmıştı. Said Nursi de bazı yakın şakirdleri ile birlikteydi."

"Said Nursi, Şeyh Şerâfeddin’in de aynı hapishanede tutuklu olduğundan haberdar olunca, şakirdlerini herhangi bir şeye ihtiyaçları olup olmadıklarını sormak ve yardımcı olabileceklerini teklif etmek üzere nezaketen Şeyh Efendi’ye yolladı. Şeyh Şerâfeddin, bu yardım teklifine “Teşekkür ederim, ancak biz 'hiç'iz ve 'hiç'in de hiçbir şeye ihtiyacı yoktur.” diye oldukça manidar bir cevab yolladı. Daha sonraki günlerde Said Nursi’nin şakirdleri, yine Şeyh Şerâfeddin’e gelmeğe ve bir ihtiyaçları olup olmadığını sormağa devam ettiler. O her defasında bu talebleri olumsuz olarak cevaplıyordu."

Şeyhten Said Nursi’ye giden soru gelen cevap

"Bir gün Şeyh Şerâfeddin, Said Nursi’nin şakirdlerine Said Nursi’ye “Neden burada tutukluyuz?” diye sormalarını istedi. Said Nursi’nin şakirdleri gitti ve bu soruyu ilettiler. Said Nursi, bu soruyu “Biz Hz. Yusuf’un (as) derecesi olan 'Susma Orucu' makamına ermek üzere bu medrese-i Yusûfîyye’deyiz” diye cevapladı. Şeyh Şerâfeddin’in bu soruyu sorması ve Said Nursi’nin de bu cevabı vermesi aralarındaki tartışmaların sonu oldu. Ancak bu soru-cevap teatisi benim için çok kafa karıştırıcı oldu ve derinlemesine düşünmeğe başladım."

"Kendi gayretimle bu konunun içinden çıkamayınca bu defa ben Şeyh Şerâfeddin’e “Sizin ve bu diğer şeyhlerin burada bulunuşunuzun sırrı nedir?” diye sordum. Cevaplaması için ısrarımın sonucunda, diğer tutuklular ile bir araya geldikleri bir sırada Şeyh Efendi şunları söyledi:

'Ben buraya sebebsiz yere tutuklanmış olan birçok kişiye manevi sırlar iletmek üzere gönderildim. Manevi desteğe ihtiyacı olan bu kişileri himmetimle destekliyorum. Allah beni buraya bu destek için gönderdi, çünkü bu kimseler buraya toplatılmıştı ve burada olmasa bir araya toplamam da zor bir şeydi. Sizinle vedalaşmak için buradayım, çünkü kısa bir süre sonra bu dünyadan göçeceğim. Sizin sırlarınızı size teslim edeceğim. Tutuklu olmamız, gerçekte bizim için tutsaklık değildir, çünkü daima ilahi varlıkta müstağrak haldeyiz ve biz buradan asla bir tutsak olarak etkilenmeyiz. Bir süre sonra, sizin hepiniz buradan çıkarılacaksınız ve önemli bir şahsın ölümünden sonra tekrar bir araya geleceksiniz.'

"Şeyh Efendi’yi dikkatli bir şekilde dinleyen diğer tutuklu ve mahkumlar arasında Said Nursi’nin sayıları yüz yirmiye yaklaşan şakirdleri de vardı ve bütün bunları işittiler. Yaklaşık üç aylık tutukluluktan sonra Şeyh Şerâfeddin ve yirmi sekiz müridinin tamamı serbest bırakıldılar. Said Nursi de dahil on beş kişi ise çarptırıldıkları altı ay-bir yıl arasındaki cezalarını tamamlayıp daha sonra tahliye edildiler.”

Bediüzzaman’ın talebelerini kendi halkasına katmaya çalıştı

Bediüzzaman Hazretlerinin talebesi Abdülkadir Badıllı abinin aktardığına göre ise, Şeyh Şerefeddin Hazretleri dört ay boyunca devamlı olarak Bediüzzaman’ın talebelerini kendi halkasına katmaya çalışmış, ancak yalnız bir tanesinde muvaffak olmuştur. Aralarında her iki tarafı da karalayacak bir olay geçmemiştir.

Şeyh Şerâfeddin Zeynel Abidin Dağıstanî kimdir?

Şerâfeddin "Zeynü'l-Abidîn" Dağıstanî, Miladî 1875 yılı, Zilkade ayının üçüncü Pazartesi gecesi, Dağıstan'ın Temirhan-şura vilayeti, Gunip kazasının Kikuni köyünde, dünyaya geldi. Babası Abdurraşid Efendi, annesi Emine Sara Hatundur. Anne ve babasının her ikisinin de kabirleri, Yalova Güneyköy’deki kabristandadır. Yalova ilinin Reşadiye (bugünkü Güneyköy ) köyünde, Miladî 1936 yılı Cemaziyel evvel ayının yirmi yedinci pazar günü, köyünde (hicri takvime göre) altmış üç yaşında iken vefat etmiştir. Son yüzyılın en seçkin tasavvuf büyüklerinden olan Şerâfeddin Zeynel Abidin Dağıstanî, “Ebu’l-Fukara” lakabı ile de anılır.

KAYNAKLAR:
1. Şeyh Hacı Hasan Burkay, Hz. Muhammed (sav)'in Varisleri, s. 255-256, Ankara, 1994.
2. Dr. Hayati Bice, İşaret Taşları, s. 257-258, İnsan Yayınları, İstanbul-2006.

HABERE YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
11 Yorum