Bediüzzaman: İktidarım, bir serçe kuşunun faaliyetinden çok aşağıdır

Bediüzzaman: İktidarım, bir serçe kuşunun faaliyetinden çok aşağıdır

Ben misafirim; uzun bir sefere sevk ediliyorum

(Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin NURUN İLK KAPISI adlı eserinden bölümler.)

Üçüncü ders

Sonra sağ tarafıma bakıyorum, görüyorum ki: Nihayetsiz bir fakr ve hadsiz bir ihtiyaçtan dehşetli bir çıban duruyor. Zira, en âciz bir hayvandan daha âciz ve bütün hayvanattan daha fakir olduğum halde, dünya kadar ihtiyacatım var. İktidarım ise, bir serçe kuşunun faaliyetinden çok aşağıdır. Eğer Kur'ân-ı Kerîmin şifa-i kâfisine itimat ederek tedavi etsem, o elîm müz'iç fakr, rahmetin ziyafetinden gelen leziz bir şevke ve semeratından gelen lâtif bir iştaha döner. Şu acz ve fakrın lezzeti, istiğna ve kuvvetten gelen lezzetin fevkinde bir lezzet verir. Yoksa o fakr, gayet müz'iç elemli zillet ve tezellüle vasıta bir yara olarak kalır.

Sonra sol tarafıma bakıyorum, görüyorum ki: Nihayetsiz bir acz ve o hadsiz aczden neş'et eden derin bir yaram var ki, o mutlak aczimle, kalb ve ruhumun ve aklımın cihetinden hadsiz darbeler bana vurulabilir. Şu elem ise, lezzet-i hayat-ı dünyeviyeyi cidden izale eder. Eğer teslimiyetle Kur'ân-ı Kerîmin dersini dinlesem, o aczim, bir tezkereye döner. Beni, sırr-ı tevekkül ile, öyle bir Kadîr-i Mutlaka istinada davet eder. Ve öyle bir nokta-i istinadı buldurur ki, o noktada bütün a'dâdan emn ü emânı temin eder. Evet, emr-i kün feyekûn'e mâlik ve bütün eşya ona musahhar ve hâdim olan bir Sultan-ı Cihana acz tezkeresiyle istinad eden adam, ne gibi şeyden perva eder? Yoksa müthiş aczimle, merhametsiz ve hadsiz düşmanlar içinde pek çok ıztırap çekmeye mecbur kalacağım.

Hem halime bakıyorum, görüyorum ki: Ben misafirim; uzun bir sefere sevk ediliyorum. Yolum kabir, berzah ve haşir üstünden geçip ebedü'l-âbâda kadar gider. O karanlık yolda, zâd ile ziya ister. Hâlbuki, Kur'ân haricinde hiçbir akıl ve hikmet ve hiçbir ilim ve felsefe, o yolun zulümatını izale edecek bir nur ve o uzun sefere zâd olacak bir rızk vermiyor. Ancak onu ışıklandıracak yalnız şems-i Kur'ân'dan iktibas edilen ziyadır. Ve o sefere zâd olacak yalnız hazine-i Rahmân'dır. Ve delâlet-i Kur'ân ile ahzedilen gıdadır.

Ey gafil ve sarhoş! Eğer bu mecburî seferden beni halâs edecek bir çare bulmuşsan, söyle. Fakat bulduğun çare kàtiüttariklik olmasın. Çünkü inkâr ve dalâlet, ancak kabrin ağzında zulümat-ı adem-âbâdda sukutu kabul demek olduğundan, şu kàtiüttariklik çok defa uzun seferden daha müthiş ve daha korkunçtur. Madem çaresi yok, öyleyse sus! Ta Kur'ân-ı Hakim dediğini desin...

Acaba, bu beş müthiş azap kapılarını Kur'ân-ı Hakîmin beş saadet kapısına tahvilinden neş'et eden lezzet ve saadet-i mâneviyeye mukabil gelecek, dünyada bir lezzet ve saadet var mıdır? Meselâ, firak-ı ebediye kapısının visal-i hakikiye kapısına inkılâbı, her lezzetin fevkindedir.

İşte kitab-ı âlemin bu âyât-ı hamsesinin her biri, her bir beşerin başında bu hakikatleri okuyor.

فَلاَ تَغُرَّنَّكُمُ الْحَيٰوةُ الدُّنْيَا وَلاَ يَغُرَّنَّكُمْ بِاللهِ الْغَرُورُ 1

İşte bu beş hatibin yüksek ikazlarını dinleyen, nasıl sana tâbi olacaktır ve sözüne uyacaktır?

Dipnot-1: "Sakın dünya hayatı sizi aldatmasın. O çok aldatıcı şeytan da Allah ile (yani Allah'ın azâbını unutturup sadece affına güvendirerek) sizi aldatmasın (isyana sürüklemesin.)" Lokman Sûresi, 31:33.