Bediüzzaman: Bütün zerrât hüceyrâtı, birer lisan-ı zâkirdir

Bediüzzaman: Bütün zerrât hüceyrâtı, birer lisan-ı zâkirdir

Evet, vesvese-i sârık, bâvehim şüphe-i târık, ne haddi var ki o mârık girebilsin bu bârık kasra

(Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin KASTAMONU LAHİKASI adlı eserinden bölümler.)

Bismillahirrahmanirrahim

اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ وَالصَّلٰوةُ عَلٰى سَيِّدِ الْمُرْسَلِينَ وَعَلٰۤىاٰلِهِ وَصَحْبِهِۤ اَجْمَعِينَ 1

Tevhidin İki Bürhan-ı Muazzamı veSûre-i İhlâsın bir nükte-i İ'câziyesi

Şu kâinat tamamıyla bir burhan-ı muazzamdır. Lisan-ı gayb, şehadetle müsebbihtir, muvahhiddir. Evet tevhid-i Rahmân'la, büyük bir sesle zâkirdir ki: لاَ اِلٰهَ اِلاَّ هُوَ

Bütün zerrât hüceyrâtı, bütün erkân ve âzâsı birer lisan-ı zâkirdir; o büyük sesle beraber der ki: لاَ اِلٰهَ اِلاَّ هُوَ

O dillerde tenevvü var, o seslerde merâtip var. Fakat bir noktada toplar, onun zikri, onun savtı ki: لاَ اِلٰهَ اِلاَّ هُوَ

Bu bir insan-ı ekberdir; büyük sesle eder zikri. Bütün eczası, zerrâtı küçücük sesleriyle, o bülend sesle beraber der ki: لاَ اِلٰهَ اِلاَّ هُوَ

Şu âlem halka-i zikri içinde okuyor aşri, şu Kur'ân maşrık-ı nuru. Bütün zîruh eder fikri ki: لاَ اِلٰهَ اِلاَّ هُوَ

Bu Furkan-ı Celîlüşşan, o tevhide nâtık burhan, bütün âyât sadık lisan, şuâât barika-i iman, beraber der ki: لاَ اِلٰهَ اِلاَّ هُوَ

Kulağı ger yapıştırsan şu Furkan'ın sinesine; derinden tâ derine, sarihan işitirsin, semâvî bir sadâ der ki: لاَ اِلٰهَ اِلاَّ هُوَ

O sestir gayeten ulvî, nihayet derece ciddî, hakikî pek samimî, hem nihayet mûnis ve mukni ve burhanla mücehhezdir. Mükerrer der ki: لاَ اِلٰهَ اِلاَّ هُوَ

Şu burhan-ı münevverde, cihât-ı sittesi şeffaf ki üstünde münakkâştır müzehher sikke-i i'câz içinde parlayan nur-u hidayet, der ki: لاَ اِلٰهَ اِلاَّ هُوَ

Evet, altında nesc olmuş mühefhef mantık ve burhan, sağında aklı istintak, mürefref her taraf, ezhan "Sadakte" der ki, لاَ اِلٰهَ اِلاَّ هُوَ

Yemîn olan şimalinde eder vicdanı istişhad. Emâmında hüsn-ü hayırdır, hedefinde saadettir. Onun miftahıdır her dem ki, لاَ اِلٰهَ اِلاَّ هُوَ

Emâm olan verâsında ona mesned semâvîdir ki vahy-i mahz-ı Rabbânî. Bu şeş cihet ziyadardır, burûcunda tecellîdar ki, لاَ اِلٰهَ اِلاَّ هُوَ

Evet, vesvese-i sârık, bâvehim şüphe-i târık, ne haddi var ki o mârık girebilsin bu bârık kasra. Hem şârık ki sur sûreler şâhik, her kelime bir melek-i nâtık ki,

لاَ اِلٰهَ اِلاَّ هُوَ

Dipnot-1: Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adıyla. Âlemlerin rabbi olan Allah'a hamd, Peygamberlerin Efendisi olan zâta ve onun bütün âl ve ashabına salât olsun.
Dipnot-2: "Ondan başka ilâh yoktur." Âl-i İmran Sûresi, 3:18; Tevbe Sûresi, 9:129; Hûd Sûresi, 11:14.

Said Nursi