Bediüzzaman: Bence hîle, terk-i hîledir

Bediüzzaman: Bence hîle, terk-i hîledir

Demek herkese müreccah çünkü kimseyi millete sâdık bulmadım

(Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin DİVAN-I HARB-İ ÖRFÎ adlı eserinden bölümler.)

Dördüncüsü:

Zihnim perişandır demişim. Halbuki bu cümleden maksadım; kuvve-i hâfızama nisyan tareyanı ve zihnimdeki sıkıntı ve tabiatımdaki tevahhuş muraddır. Hiçbir divane, ben divaneyim demediği için, benim cinnetime nasıl delil olabilir. Hemde " izhar" dan sonra üç mâh ders gördüğümü söylemiştim. İki cihetle şu söz şüpheyi davet eder. Ya hilâftır... Halbuki ekser Kürdistan bunun sıdkını bilir. Ya doğru olduğu halde; sen ey doktor dediğin gibi: Temeddüh ve gurur mîsüllü bir unsur-u cinneti îma eder.

Buna cevap:

Bir rical-i devletin sualine karşı cevab-ı sevap vermek istemekliğimdir. Eğerçi temeddühü istilzam etmiş... Şuûrumda şüpheniz kalmadığı vakit, fîkrimde şüpheniz vardır zannediyorum. Onu bir muhakeme ile bu şüphe de zâil olabilir.

Zira gâyet serbest vahşi Kürtlerden olan bir adam, elmas gibi millete bir sadakat ve cevher gibi bir fikr-i âlî sahibi olmadığı halde, nasıl bu zamanda bu kadar alâmet-i fârika ile hîle ve fikr-i fâsidini saklayabilir? Bence hîle, terk-i hîledir. Demek herkese müreccah çünkü kimseyi millete sâdık bulmadım- ve sâfi bir sadakatı kalbden hissetmiş de, bu gûna ahvalde bulunmuş.

وَ كَمْ مِنْ عَٓائِبٍ اَمْرًا صَح۪يحًا ٭ وَ اٰفَتُهُ مِنَ الْفَهْمِ السَّق۪يمِ

Demek bizim doktorların fehmi hasta. Ve kendi raporlarıyla mecnûn. Ve zabtiye nâzırı da hiddeti için divanedirler.

Ey doktor! Sen iyi doktorsan evvelâ o bîçareleri tedavi et. Sonra beni.

Ey şu kelamıma nazar eden zevat! Eğer kelamımda dokunacak veya sizin zâif midenizde hazm olunmayacak sözler bulunursa, mazur tutunuz! Çünkü divanelik zamanında söylemişimdir. Muhitim o zaman timarhanenin duvarlarıydı.

Muhitin tesiri müsellemdir. Zîrâ !

د۪يوَانَه رَا قَلَمْ ن۪يسْت

ümmî vahşî yâni hür, Türkçe iyi bilmez bir Kürd bu kadar îfade-i meram edebilir vesselâm...