Bediüzzaman, 'Allah'ın eli' ifadesinin geçtiği ayeti nasıl açıkladı?

Bediüzzaman, 'Allah'ın eli' ifadesinin geçtiği ayeti nasıl açıkladı?

Ayette geçen “yedullah” yani "Allah’ın eli" tabirini nasıl yorumladı

Kur’an ve hadiste geçen Allah hakkındaki müteşabih ifadeler hususunda, Ehl-i sünnet alimleri mütekaddimin (öncekiler) ve müteahhirin (sonrakiler) şeklinde iki ana ekole ayrılmışlardır.

Mütekaddimin alimleri daha ziyade Selef-i Salihin diye bilinen ilk üç asır alimleridir. Bu ekolün temel fikri, müteşabih ayetlerin tevil ve tabir edilmeden iman edilmesidir. Yani ayet ve hadislerde geçen ifadelere teşbih ve tecsime kaçmadan aynı ile iman etmek ve bu ifadeler üstünde fazla kafa yormamak bu ekolün temel yaklaşımıdır. Bu ekol itikadi sahada nakilci, ameli konularda reycidirler. Yani imana dair konularda asla tevil ve tabire geçit vermezlerken, ameli konularda alabildiğine tevil, tabir ve içtihattan yanadırlar.

Müteahhirin uleması ise, bu ekol İmam Eşari ve Maturidi ile başlar günümüze kadar gelir. İtikadi alanda reyci, yani tevil ve tabir taraftarı, ameli alanda ise Selef-i Salihini taklit ediyorlar. Bu ekolün itikadi alanda selefe muhalefet etmesinin ciddi ve haklı gerekçeleri vardır. Bunlardan en önemlileri Yunan felsefesinin İslam alemindeki ciddi tahribatlarına set seçmek ve Kur’an içindeki müteşabih ifadeleri kullanarak insanlarda fitneye sebebiyet veren teşbih ve tecsim fırkalarının önüne geçmektir. Bu ve buna benzer sebeplerden dolayı tevil ve tabire izin verilmiştir. Selef-i Salih dönemlerinde böyle içtimai yaralar ve sakıncalar olmadığı için tevil ve tabire ihtiyaç ve gerekçe hissedilmemiştir. Zaten her iki ekolde hak ve sadık ekollerdir.

Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri, Ehl-i sünnetin müteahhirin ve kelam alimleri ile aynı görüşte ve aynı çizgidedir. Bunun ispatı Risale-i Nurlarda o müteşabih ifadelerin tevil ve tabir edilmesidir.

Bediüzzaman Hazretleri bu hususta şunları söylüyor:

"Sual: Mebde ve me'haz itibarıyla "rikkatü'l-kalb" manasını ifade eden bu iki sıfatın Cenab-ı Hak hakkında kullanılması caiz değildir. Eğer mana-yı hakikatlerinin lazımı ve neticesi olan in'am ve ihsan kastedilirse, mecazda ne hikmet vardır?"

"Cevap: Bu iki sıfat -"yed" gibi- mana-yı hakikileriyle Cenab-ı Hak hakkında kullanılması muhal olan müteşabihattandır. Müteşabihatta, mana-yı mecazinin, mana-yı hakikinin lafzıyla, üslubuyla gösterilmesindeki hikmet, insanların meluf ve malumları olmayan manaları ve hakikatleri zihinlerine yakınlaştırıp kabul ettirmekten ibarettir. Mesela "yed"in mana-yı mecazisi insanlara me'nus olmadığından, mana-yı hakikinin şekliyle, lafzıyla gösterilmesi zarureti vardır." (İşârâtü'l-İ'câz, Fatiha suresi)

"Ve keza, itikadda da tatil ifrattır, teşbih tefrittir, tevhid vasattır." (İşârâtü'l-İ'câz, Fatiha suresi)

"Birincisinin meâli gösteriyor ki: Ehl-i dalâlet müteşabihat-ı Kur’âniyeyi yanlış te’vilât ile tahrifine ve şüpheleri çoğaltmasına çalıştığı bir zamanda ilimde rüsuhu bulunan bir taife o müteşabihat-ı Kur’âniyenin hakikî te’villerini beyan edip ve iman ederek o şübehatı izale eder. Bu küllî mânânın her asırda mâsadakları ve cüz’iyatları var. Harb-i umumî vasıtasıyla, bin seneden beri Kur’ân aleyhinde terâküm eden Avrupa itirazları ve evhamları âlem-i İslâm içinde yol bulup yayıldılar. O şübehatın bir kısmı fennî şeklini giydi, ortaya çıktı."

"Bu şübehatı ve itirazları bu zamanda def eden, başta Risalei’n-Nur ve şakirtleri göründüğünden, bu âyet bu asra da baktığından, Risalei’n-Nur ve şakirtlerine remzen bakmakla beraber, ulema-i müteahhirînin mezhebine göre اِلاَّ اللهُ ’da vakfedilmez. O halde makam-ı cifrîsi aynen اِنَّ اْلاِنْسَانَ لَيَطْغٰى ’nın makamı gibi bin üç yüz kırk dört (1344) ederek Resâili’n-Nur ve şakirtlerinin meydan-ı mücahede-i mâneviyeye atılmaları tarihine tam tamına tevafukla onları da bu âyetin harîm-i kudsîsinin içine alıyor. Hem haşrin en kuvvetli ve parlak bir burhanı olan Onuncu Sözün etrafa yayılması tarihine ve Kur’ân’ın kırk vech ile mu’cize olduğunu beyan eden Yirmi Beşinci Söz'ün iştiharı hengâmına, hem اِنَّ اْلاِنْسَانَ لَيَطْغٰى adedine tam tamına tevafukla bakar. Eğer mezheb-i selef gibi اِلاَّ اللهُ ’da vakıf olsa, o halde اَلرَّاسِخُونَ ’deki şeddeli ر, iki ر sayılsa bin üç yüz altmış küsur ederek Risaletü’n-Nur şakirtlerinin bundan on beş yirmi sene ve muhakkikane olan ilimlerine ve imanlarına remzen baktığı gibi, şeddeli ر, asıl itibarıyla bir ل, bir ر sayılsa bin iki yüz on iki (1212) ederek, bundan bir buçuk asır evvel Mevlâna Halid Zülcenâheyn’in Hindistan’dan getirdiği parlak bir ilm-i hakikat rusuhuyla o zamanda meydan alan te’vilât-ı fâsideyi ve şübehatı dağıtarak yüz senede elli milyondan ziyade insanları daire-i irşadına aldığı ve tenvir ettiği zamanın tarihine tam tamına tevafukla bakar." (Şualar, Birinci Şuâ, On Dördüncü Ayet)

Anlaşılması çok zor olan soyut manalar somut örneklerle akla yaklaştırılır; edebiyatta buna mecaz ve teşbih sanatı denilmektedir.

Ayette geçen “yedullah” yani "Allah’ın eli" tabiri mecazi bir ifade olup, İlahi kudrete işaret ediyor. Yani "Kainat Allah’ın elindedir, avcu içindedir" gibi ifadeler, birer mecazi ifade olup, gerçek anlamı her şeyin tedbir ve dizgininin O'nun kudretinde olduğuna işaret ediyor.

Mecaz ve teşbih hem hakikatlere ulaşmak için hem de en derin ince manaları görmek için, ilmi olmayan insanların gözlerine birer dürbün, birer gözlük oluyorlar. Nasıl uzaktaki bir cismi çıplak gözle göremediğimiz için dürbün kullanıyorsak, aynı şekilde derin ve ince manaları görebilmek içinde mecaz ve teşbih dürbününü kullanıyoruz.

"Eli uzun", "eli güçlü" gibi ifadelere insanların ünsiyet ve yatkınlığı daha fazla olduğu için, benzetme sanatı ile manaya işaret ediliyor. Mecazın işaret ettiği soyut mana direkt verilse, ünsiyet olmadığı için anlaşılması zor olacaktı. Bu yüzden o soyut mana mecaz şekli ile takdim ediliyor...

Özet olarak Bediüzzaman Hazretlerinin yukardaki ifadelerinden “yed” ifadesini “kudret” olarak anlamalıyız. Ehl-i Sünnet alimlerinin görüşü de bu minval üzeredir.

Sorularla Risale

HABERE YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.