Bediüzzaman: Aleme işittirecek tarzda bağırarak müjde veriyorum

Bediüzzaman: Aleme işittirecek tarzda bağırarak müjde veriyorum

Nurdan zarar gelmez; gelirse, huffâşa gelir, murdar şeylere gelir

(Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin MÜNAZARAT adlı eserinden bölümler.)

İmdi, sual ve cevaba başlıyorum

Sual: Ey Seyda! İstanbul'a gittin. Bu inkılâb-ı azîmi gördün. Mühim işler içine girdin. Bize ne getirdin?

Cevap: Müjde getirdim.

Sual: Müjde ne demek? Bazılar bize "Sizin için fenalık var" diyorlar.

Cevap: Nurdan zarar gelmez; gelirse, huffâşa gelir, murdar şeylere gelir. Size, cemî kuvvetimle, yalnız Kürdistan'a değil, belki âleme işittirecek tarzda bağırarak müjde veriyorum ki; umum İslâmın, lâsiyyemâ Osmânîlerin, bâhusus Ekradın saadetinin fecr-i sâdıkının geldiğini, hatta Bâşid başında görüyorum.

رَغْمًا عَلٰى اَنْفِ اَبى الْعَلاَءِ الْمَعَرِّى 1

Faraza, şu devletin yarı milleti, pahasında verilse idi gene erzân ve zulmetle beraber yansa idi gene ucuz!

Sual: Biz öyle işitmedik.

Cevap: Şeytanın arkadaşları çoktur...

Sual: Öyle ise zihnimize gelen şüpheleri ve sualleri hallet.

Cevap: Elbette; fakat müşteri olmadan, istemeden malımı satmam.

Sual: "İstibdat nedir? Meşrutiyet nedir?" Diğeri: "Ermeniler ağa oldular. Biz sefil kaldık." Başkası: "Dînimize zarar yok mu?" Daha başkası: "Jön Türkler şöyledirler, böyledirler, bizi de zarardîde edecekler." Diğeri: "Gayr-i müslim, nasıl asker olacak?" İlâ âhir...

Cevap: Yahu, şu gürültülü, karma karışık, sizin gibi intizamsız suallerinize nasıl cevap vereceğim?

Sual: Kâide-i suali sen göster?

Cevap: Meşrutiyet kanunuyla sual ediniz. Yani içinizden bir iki zekî adamı intihap ediniz; ta size vekil olarak müşteri olup, sual etsin. Siz de dinleyiniz.

Onlar: Peki, peki...

1) Ümitsizlik ve karamsarlığın sembolü olan Arap filozof ve şâiri Ebu Alâi'l-Maarrîye rağmen.