Bâtıl dâvâlarını hak ve cehaletlerini ilim iddia ettiler

Bâtıl dâvâlarını hak ve cehaletlerini ilim iddia ettiler

Günün Risale-i Nur dersi

Bismillahirrahmanirrahim

﴾ وَاِذَا قِيلَ لَهُمْ اٰمِنُوا كَمَۤا اٰمَنَ النَّاسُ قَالُۤوا أَنُؤْمِنُ كَمَۤا اٰمَنَ السُّفَهَۤاءُ اَلاَ اِنَّهُمْ هُمُ السُّفَهَۤاءُ وَلٰكِنْ لاَ يَعْلَمُونَ 1 ﴿

Yani, "Halkın imana geldikleri gibi siz de imana geliniz, diye imana dâvet edildikleri zaman, 'Süfeha takımının imana geldiği gibi biz de mi imana geleceğiz?' diye cevapta bulunurlar. Fakat süfeha takımı ancak ve ancak onlardır; lâkin bilmiyorlar."

Bu âyeti makabliyle rabt ve nazm eden cihetlere gelince: Bu iki âyet münafıkların cinayetlerini hikâye ettiği gibi, onlara hem nasihat, hem irşad vazifesini de görüyor. Binaenaleyh, bu iki âyetin arasındaki atıf, ya onların mü'minlere isnat ettikleri sefahet cinayetini kendilerinin arzda yaptıkları ifsat cinayetine atıftır, veyahut emr-i bilmârufu tazammun eden ikinci âyet, nehy-i anilmünkeri ifade eden birinci âyete atıftır. Demek bu iki âyet arasındaki cihetü'l-vahdet, ya cinayettir veyahut irşaddır.

Bu âyetteki cümlelerin arasındaki cihet-i irtibat ise:

Vakta ki وَاِذَا قِيلَ لَهُمْ اٰمِنُوا كَمَۤا اٰمَنَ النَّاسُ 2 cümlesiyle farz-ı kifâye olan nasihat vazifesi ifa edilmek üzere kâmil insanlardan ibaret olan cumhur-u nasa ittibaen, hâlis bir imana dâvet edildikleri zaman, onların enaniyet-i cahiliyeleri heyecana gelerek قَالُۤوا أَنُؤْمِنُ كَمَۤا اٰمَنَ السُّفَهَۤاءُ 3 deyip gurur ve inatlarında ısrar ettiler ve "Dâvâmız haktır ve bizler hak üzereyiz" diye bâtıl ve inatçıların âdeti gibi bâtıl dâvâlarını hak ve cehaletlerini ilim iddia ettiler.

Çünkü onların nifakla kalpleri fesada uğramıştır. Şüphesiz fâsit olan bir kalb, gururlu olur ve ifsadata meyleder. Binaenaleyh, onlar kalblerinin fâsid olmasından temerrüt ve inat ediyorlar. Ve hedef ittihaz ettikleri ifsat iktizasıyla yekdiğerlerine halkı idlâl etmeyi tavsiye ediyorlar. Ve gururlarının hükmüyle, diyanet ve imanı sefahet ve sefalet telâkki ediyorlar. Ve nifaklarının icabıyla, bu sözlerinde de münafıklık yapıyorlar. Zira bu sözlerinin zahirinden "Biz divaneler değiliz, nasıl sefihler gibi olacağız?" diye bir mânâ çıkar. Bâtınından ise "Nasıl ekserîsi fukara ve nazarımızda sefih olan mü'minler gibi olacağız?" diye diğer bir mânâ çıkıyor.

Sonra, Kur'ân-ı Kerim, onların mü'minlere attıkları sefahet taşını اَلاَ اِنَّهُمْ هُمُ السُّفَهَۤاءُ 3 cümlesiyle onlara iade etmekle kendilerine yutturmuştur. Çünkü inat ve cehaletleri bu dereceye vâsıl olanın hak ve müstehakı, beynennas teşhir edilmekle sefahetin kendisine münhasır olduğunu ilân etmektir.

Sonra وَلٰكِنْ لاَيَعْلَمُونَ 4 cümlesiyle onların cehl-i mürekkeple cahil olduklarına işaret etmiştir ki, bu gibi cahillere nasihat tesir etmediğinden, onlardan tamamıyla iraz etmek lâzımdır. Çünkü, nasihati dinleyen ancak cehlini bilenlerdir. Bunlar cehillerini de bilmezler.

Dipnot-1: Bakara Sûresi, 2:13.
Dipnot-2: "Onlara 'diğer insanlar gibi iman edin' denildiğinde." Bakara Sûresi, 2:13.
Dipnot-3: "Beyinsizlerin (dindar ve imanlı olanların) inandıkları gibi mi inanalım? dediler." Bakara Sûresi, 2:13.
Dipnot-4: "Biliniz ki akılsız ve ahmak olanlar, yalnızca kendileridir." Bakara Sûresi, 2:13.
Dipnot-5: "Fakat bunu bilmezler (veya bilmezlikten gelirler)." Bakara Sûresi, 2:13.

Bediüzzaman Said Nursi
İşârâtü'l-İ'câz