Bağları, hurma ağaçlarını, ekinleri, zeytinleri ve narları meydana getiren de O’dur

Bağları, hurma ağaçlarını, ekinleri, zeytinleri ve narları meydana getiren de O’dur

Ayet meali

Bismillahirrahmanirrahim

Cenab-ı Hak (c.c), En'am Sûresi 141-142. ayetlerinde meâlen şöyle buyuruyor:

141-Çardaklı ve çardaksız bağları, hurma ağaçlarını, meyvesi muhtelif ekinleri, birbirine benzeyen ve benzemeyen zeytinleri ve narları meydana getiren de O’dur. (Herbiri) meyve verdiği zaman meyvesinden yiyin ve hasad edildiği gün hakkını (öşrünü) verin ve (O’nun rızâsı dışında harcayarak) isrâf etmeyin! (*) Çünkü O, isrâf edenleri sevmez.

142-Sağmal hayvanlardan yük taşıyanı ve (kesilmek için) yere yatırılanı da (sizin için yaratan O’dur). Allah’ın sizi rızıklandırdığı şeylerden yiyin ve şeytanın adımlarına uymayın! Çünkü o, size apaçık bir düşmandır. (**)

(*)“Hâlık-ı Rahîm, nev‘-i beşere verdiği ni‘metlerin mukābilinde şükür istiyor. İsraf ise şükre zıddır, ni‘mete karşı hasâretli (zararlı) bir istihfaftır (hafîfe almadır).” (Lem‘alar, 19. Lem‘a, 146)
Ayrıca iktisad ve israf hakkında bakınız; (Lem‘alar, 19. Lem‘a, 146-155)

(**)“Şeytanların kâinâtta îcad cihetinde hiçbir medhalleri (müdâhaleleri) olmadığı, hem Cenâb-ı Hakk rahmet ve inâyetiyle (yardımıyla) ehl-i hakka tarafdâr olduğu (...) hâlde, hizbü’ş-şeytanın (şeytan tarafdarlarının) çok def‘a ehl-i hakka galebe etmesinin hikmeti nedir? Ve ehl-i hak, her vakit şeytanların şerrinden Cenâb-ı Hakk’a sığınmasının sırrı nedir? El-cevab: Hikmeti ve sırrı şudur ki: Ekseriyet-i mutlaka ile (çoğunlukla) dalâlet ve şer, menfîdir, tahribdir, ademîdir (yokluktan ibârettir), bozmaktır. Ve ekseriyet-i mutlaka ile hidâyet ve hayır, müsbettir, vücûdîdir (varlığa dâirdir), i‘mardır, ta‘mirdir. Herkesçe ma‘lûmdur ki: Yirmi adamın yirmi günde yaptığı bir binâyı, bir adam, bir günde tahrîb eder. (...)
İşte bu sırdandır ki: Ehl-i dalâlet, hakīkaten zaîf bir kuvvetle pek kuvvetli ehl-i hakka bazen gālib oluyor. Fakat ehl-i hakkın öyle muhkem (sağlam) bir kal‘ası var ki, onda tahassun ettikleri (sığındıkları) zaman, o müdhiş düşmanlar yanaşamazlar ve bir halt edemezler. Eğer muvakkat bir zarar verseler, وَالْعاَقِبَةُ لِلْمُتَّق۪ينَ [(Güzel) âkıbet, takvâ sâhiblerinindir] sırrıyla, ebedî bir sevab ve bir menfaatle o zarar telâfi edilir. O kal‘a-i metîn, o hısn-ı hasîn (sağlam kale) ise, şeriat-ı Muhammediye Aleyhissalâtü Vesselâm’dır ve sünnet-i Ahmediye Aleyhissalâtü Vesselâm’dır.” (Lem‘alar, 13. Lem‘a, 71)