Ailene namazı emret, kendin de ona sabırla devam et! 

Ailene namazı emret, kendin de ona sabırla devam et! 

Ayet meali

Bismillahirrahmanirrahim

Cenab-ı Hak (c.c), Tâ-Hâ Sûresi 132-135. ayetlerinde meâlen şöyle buyuruyor

132 . (Ey Resûlüm!) Âilene namazı emret, (kendin de) ona sabırla devâm et! Senden rızık istemiyoruz. (Bil‘akis) seni biz rızıklandırıyoruz. (Güzel) âkıbet, takvâ (sâhibleri) içindir.

133 . (Kâfirler:) “(Muhammed) bize Rabbinden bir mu‘cize getirmeli değil miydi?” dediler. Onlara (en büyük mu‘cize olarak) önceki kitablarda olanların apaçık delîli (olan Kur’ân) gelmedi mi? (*)

134 . Eğer gerçekten biz, onları bundan (kendilerini haberdâr etmeden) önce bir azâb ile helâk etseydik, elbette: “Rabbimiz! Bize bir peygamber gönderseydin de, aşağılığa ve rezilliğe düşmeden önce senin âyetlerine tâbi‘ olsaydık!” derlerdi.

135 . De ki: “Herkes (kendi âkıbetini) bekleyicidir! Öyle ise (siz de) bekleyin! Artık doğru yolun sâhiblerinin kimler olduğunu ve kimlerin hidâyete erdiğini yakında bileceksiniz!”

(*) “Nübüvvetin (peygamberliğin) isbâtı, ancak mu‘cizeler ile olur. Nübüvvetin en büyük mu‘cizesi ise, Kur’ân-ı Kerîm’dir. Evet Kur’ân’ın mu‘cize olduğu, âlem-i İslâmca kabûl ve tasdîk edilmiş bir hakîkattir. (...) İ‘câzın vecihleri (Kur’ân’ın mu‘cize olduğu cihetler) ise:

Birincisi: Gāibden (bilinmeyenden) ve istikbâlden (gelecekten) haber vermesi.

İkincisi: Âyetlerinde tenâkuz (çelişki) ve tehâlüf (tutarsızlık) ve hatâ bulunmaması.

Üçüncüsü: Nazım (şiir) ile nesir (düzyazı) arasında, edîblerce gayr-ı ma‘lûm (bilinmeyen) bir üslûbu ihtiyâr etmesi (seçmesi).

Dördüncüsü: Okur-yazar olmayan bir zâttan sudûr etmesi (ortaya çıkması).

Beşincisi: Tâkat-i beşeriye fevkinde (insan gücünün üstünde) ulûm ve hakāikı ihâta etmiş (ilim ve hakîkatleri kuşatmış) olması gibi pek çok şeylerdir. Lâkin i‘câzının en yüksekvechi, nazmındaki belâğattan (harf ve kelimelerinin tertîbindeki hârikalıktan) doğmuştur.” (İşârâtü’l-İ‘câz, 174)