15 Temmuz sonrası sürece dair bürokratlara birkaç dostane hatırlatma

Yazmak, kalemini kılıç da eylemektir. Başındakini Ömer bilen dostun harcıdır, gerektiğinde kalem kaldırmak; ruz-i mahşerde boyun bükmesin diye…

Her eleştiriyi başkaldırı, kabullenmemeyi reddediş sayanlar, aşırı uçlarda sırat-ı müstakim arayan basiret körleridir.

Oysa gerçek dost, arkadaşının hakikatle buluşması için yol ayrımına razı olandır. Hakikati benliğine önceleyenler yalnızlığa aşinadır.

***

15 Temmuz, kitlesel bir asalak grubunun, semirdiği bünyede mutlak hak iddiasında bulunma cinnetinin tarihidir. Bir batıl-mistik yapılanmanın, bireysel egosunu kitlesel egoya dönüştürmüş modern Barsisa’nın telkinleriyle yeşerttikleri meş’um kutsiyetlerini,  zulümle taçlandırdıkları gündür.

Hamdolsun, yüzleştiğimiz bu spiritüel cinnet, toplumsal bilinçte gecikmeksizin karşılığını buldu ve milletin ferasetiyle püskürtüldü.

Bu kalkışmanın toplumsal ve psikolojik etkilerinin ne kadar süreceğine dair henüz bir şey söylemek için erken. Kamudaki tedbirler devletin imkanlarını devlet aleyhine kullanmaya dönük ikinci bir girişimin önüne geçmeye matuf da olsa; yaşananların psiko-sosyal açıdan pratikte ne gibi olumsuzluklara gebe olacağına dair belirsizlik, çözüm adına üzerinde mutabık kalınmış bir yol haritasından da bizi mahrum bırakıyor. Endişe verici olanı ise, bu yol haritası zafiyetinin, özellikle kamusal alanda bu haklı mücadeleye gölge düşürecek bazı suiistimallere kapı aralaması…

Kanserli hücrelerin yok edilmesi için uygulanan kemoterapinin sağlıklı doku ve organlara zarar vermesi gibi, Fetö’yle mücadele sürecinin, gelinen noktada hak edenler kadar bazı hak etmeyenleri de içine alan bir yaklaşıma dönüşme riskiyle karşı karşıyayız. Her ne kadar başta Cumhurbaşkanımız olmak üzere hükümet yetkilileri bu suiistimalata kapı açılmaması adına bazı tedbirler için adım atıyor ve ikazda bulunuyor olsalar da, suç tespiti için belirlenen kriterler ve kovuşturma sürecinde yaşanan “masumiyet karinesine uyumsuzluk” gibi görünür hataların varlığı yukarıdaki endişeyi doğruluyor.

Bu tür soru işaretlerinin ve suiistimalatların asgari seviyeye inmesi için yetkililerin özellikle dikkat etmesi gereken birkaç nokta olduğunu düşünüyorum:

Bunlardan öncelikli olanı, en temel hukuk doktrinlerinden bir olan masumiyet karinesi, yani suçsuzluk ilkesi… Suçu kesinleşmediği sürece kimsenin hükümlü muamelesi göremeyeceğine dair evrensel hukuk ilkelerinden biri…

İkinci olarak zannın hüküm teşkil etmediğine dair temel ilke…

Fetö’yle mücadelede etkin çalışmalarına şahit olduğumuz bir çok kalem erbabının da sık sık değindiği suiistimallerin önüne geçilmesi için bu iki ilkenin kovuşturma süresinde en temel iki kriter olarak belirlenerek hareket edilmesi gerektiğinin hayatiyetini ifade etmeye çalışıyorum.

Yukarıdaki tespitler Fetö’yle mücadelenin hukuki sürecinde yaşanan aksaklıklara dair durum tespiti ve tavsiyeden ibaret.

Asıl problem ise mücadelenin 15 Temmuz meş’um kalkışmasının ardından ortaya çıkan milli birlik ve beraberlik şuurunu uzun vadede sekteye uğratma potansiyeli taşıyan bir psikolojik zeminde sürdürülüyor olması…

Fert ve toplulukların meşruiyetinin ancak mevcut siyasi erke (ak parti) –tüm iç/dış politikadaki tavır ve tutumları da dahil olmak üzere- itaat yahut teslimiyetle mümkün olabileceği gibi bir algıyla beslenen bu ortam, en makul tavsiye ve eleştirileri, milli iradeye saldırı olarak değerlendiren ve eleştiri sahiplerine “kripto fetö” damgası vurmaya hazır kifayetsizlerin psikolojik hakimiyeti ellerinde tuttukları bir ötekileştirme zemini de aynı zamanda.

Birçok kimsenin, 15 Temmuz sonrası sürecin aksaklıklarını ve hükümetin uygulama hatalarını ifade ederken “Acaba gizli bir fetö sempatizanı olarak mı anlaşılırım?” endişesiyle sürekli bir safını belli etme zorunluluğunu kendinde hissetmesine yol açan bu güvensizlik zemini, temelde iki meş’um durumun habercisi aslında:

1. Kalkışmanın toplumsal algı düzeyinde verdiği zararın, kamusal işleyişe vurduğu darbeden çok daha çetin ve derin olduğu

2. Kalkışma sonrası oluşan bu psikolojik algı zafiyetinin tetiklediği güvensizlik ve paranoyayı ortadan kaldıracak bir politikadan yoksun şekilde mücadelenin sürdürülüyor –daha doğrusu- yeterince sağlıklı sürdürülemiyor olması…

Daha vahim olanı ise bu paranoya ve güvensizlik zeminini besleyecek söylemlerin, siyasiler tarafından Fetö’yle mücadeleyi canlı tutmak adına sürekli tekrarlanması…  “Aranızdalar ve hiç ummadığınız kimseler olabilir” üzerinden oluşturulan bu söylem biçiminin, sahih bir belirleme kriteri olmaksızın halklara sunulmasının bir açıdan –toplumsal mücadele bilincini uyanık tutma adına- makul bir yanı olsa da, uzun vadede herkesin diğer herkesi potansiyel şüpheli olarak gördüğü endişe ortamı hazırlamaktan öte bir yararı olmayacaktır.

***

Siyasi görüş ayrılıkları bir yana meslek ve meşrepleri muhtelif her vatan evladının 15 Temmuz gecesi sergiledikleri destansı duruş, herhangi bir parti, grup, düşünce ekolü v.s ye mâl edilemeyecek genişlikte ve derinlikteydi. Hamiyet-i diniye şuuruyla beslenen milli birlik mefkûresinin ete kemiğe bürünüşüne şahit oldu bir kez daha tarih…

Bürokrasi, milli beraberlik zeminini siyasal erke dayanma vesilesi kılan menfaatperestler için münbit bir zemin olan his ve vehmin, ilke ve liyakate öncelendiği mevcut ortamda had safhada bir teyakkuz ve dikkatle adımlarını atmalıdır. Bilinmelidir ki, kifayetsiz muhterisler sadakatin liyakate tercih edildiği ortamlarda, hırslarını sadakat olarak sunmaktan çekinmezler!

Onun için idari kadrolar, fetö’yle mücadele adına giriştikleri haklı mücadele için, kendilerini  zan ve vehmin beslediği bir tehevvüre sevk eden köksüz hamasileri değil;  adalet ve iz’anın hakim olduğu ilkeli bir zeminde mücadeleyi tavsiye eden müdakkik ve ehl-i insaf kimselere kulak vermek zorundadır.

Unutmayın, makul insanların yol arkadaşlığını reddederseniz, sadakatini siyasi gücünüze endeksleyen mahkum muhterislerin yoldaşlığına razı olmak zorunda kalırsınız;

Er ya da geç… (Osman)

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
2 Yorum