Sûre-i Yâsin anahtar ve şefaatçi oldu, yağmur kâfi miktarda yağdı

Sûre-i Yâsin anahtar ve şefaatçi oldu, yağmur kâfi miktarda yağdı

madem Kur’ân’ın itabı var. Yâsin Sûresini şefaatçi yapıp Kur’ân’ın feyzini ve bereketini isteyeceğiz

Risale Haber-Haber Merkezi

(Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin Barla Lâhikası adlı eserinden bölümler.)

Re’fet Bey ve Hüsrev gibi Risale-i Nur şakirtlerinin buldukları. -Risale-i Nur bereketine işaret eden- lâtif bir tevafuktur.

Risale-i Nur’un Isparta’ya ne derece rahmet olduğuna delâlet eden bir tevafuk-u acibe:

Risale-i Nur’un mazhar olduğu inâyâtın külliyetinde mühim bir ferdi de şudur ki: Isparta vilâyeti sekiz seneden beri Risale-i Nur’un müellifini sinesinde saklamıştı ve Barla gibi şirin bir nahiyesinde, Cenâb-ı Hakkın lütuf ve keremiyle muhafaza etmişti. Bu müddet zarfında yavaş yavaş intişar eden Risale-i Nur’dan Isparta’da binler adam imanlarını takviye ettiler. Bilhassa gençler pek çok istifade ve istifaza ettiler.

Vaktâ ki, Üstadımızın Barla gibi lâtif ve şirin bir mahaldeki sıkıntılı ve pek acıklı ve en katı kalbleri ağlatan işkenceli esareti bitti. Risale-i Nur’un müellifi olan Üstadımızın nazarı Cenâb-ı Hakkın avniyle Isparta’ya müteveccih oldu. Evhama düşen bazı zâlim ehl-i dünyanın teşebbüskârâne harekât-ı zahiriyesi bir sebeb-i âdi olarak yeni bir zulme hedef oldu. Üstadımız Isparta’ya getirildi.

Fakat Üstadımızın teşrif ettiği zaman yaz mevsiminin en hararetli zamanı idi. Yağmurlar kesilmiş, Isparta’yı iska eden sular azalmış, bir kısm-ı mühimminin menba’ı kesilmiş, ağaçlar sararmaya, otlar kurumaya, çiçekler buruşmaya başlamıştı.

Risale-i Nur’un en ziyade intişar ettiği mahal Isparta vilâyeti olduğu için, Risale-i Nur hakkındaki inâyât-ı Rabbaniyeyi pek yakından müşahede eden Risale-i Nur şakirtleri olan bizler, mühim bir vâkıaya daha şahit olduk.

Bu hâdise ise: Müellifinin Isparta’ya teşrifini müteakip, bir asır içinde bir veya iki defa vukua gelen bir vakıa olarak, bu yaz mevsimindeki yağmurun kesretli yağması olmuştur. Pek harika bir surette yağan bu yağmur Isparta’nın her tarafını tamamen iska etmiş; nebatata yeniden hayat bahşedilmiş; bağlar, bahçeler başka bir letâfet kesbetmiş; ekserisi hemen hemen ziraatle iştigal eden halkın yüzleri, Risale-i Nur’un nâil olduğu inâyâtından ve bereketinden olan bu yağmurdan istifade ederek gülmüş, ruhları inbisat etmişti. Cenâb-ı Hak, kemâl-i merhametiyle, bu yaz mevsiminin bu şiddetli ve hararetli vaziyetini, baharın en letâfetli, en şirin ve en hoş vaziyetine tebdil etti. Güya Risale-i Nur, yüz on dokuz parçasıyla, müellifi olan Üstadımıza bir taraftan hoşâmedî etmek ve mahzun olan kalbine tesellî vermek ve gamnâk ruhunu tatyib etmek; ve diğer taraftan da, sekiz seneden beri yaşadığı Barla’yı unutturmak ve o muhteşem çınar ağacını ve dostlarını ve alâkadar olduğu şeylerden gelen firak hüznünü hatırlatmamak için, Cenâb-ı Haktan yüz on dokuz risalenin eliyle, yüz on dokuz bin kelimeleri diliyle dua etti, yağmur istedi. Cenâb-ı Hak, öyle bereketli bir yağmur ihsan etti ki, bir misli doksan üç tarihinde yağdığını ihtiyarlarımızdan işitiyoruz ki, bu tarih, Üstadımızın tarih-i velâdetine tesadüf etmekle beraber, bu umumî hâdise-i rahmet olan kesretli yağmur, hususî bir surette Risale-i Nur’a baktığına bir delili de şudur ki:

Risale-i Nur’un neşrine vasıta olan Üstadımız geldiği gün, Isparta’yı gayet hararetli ve yağmursuzluktan toz-toprak içinde görmüş. Barla gibi bir yayladan gelip böyle bir yerde dayanamayacağım, diye telâş ediyordu. Üçüncü veya dördüncü günü bahçeleri kısmen gezdiği vakit, sebze ve ot ve çiçeklerin susuzluktan buruştuklarını görerek gayet müteessirane su istiyor, yağmur talep ediyordu. Arkadaşımız olan Bekir Beyden, değirmenleri çeviren suyu göstererek “Isparta’nın suyu bu kadar mı?” diye sormuştu. Bekir Bey cevap verdi: “Gölcüğün suyu kesilmiş, gelmiyor. Isparta’nın dörtte birini sulayan bu sudan başka yoktur” dedi.

Üstadımızın Isparta’da çok talebesi bulunduğundan, ruhen yağmurun gelmesini istiyordu. Aynı günde öyle bir yağmur geldi ki, elli seneden beri Isparta böyle bir hâdiseyi görmemiş. O yağmur yüzde doksan dokuz menfaat vermiştir. Bundan anlaşılıyor ki, o tevafuk tesadüfî değil; bu rahmet, Isparta’ya rahmet olan Risale-i Nur’a bakıyor. Lillâhilhamd! Bu kerem-i İlâhî neticesi olarak Üstadımız diyor ki: “Isparta bana Barla’yı unutturdu. Unutamayacağım birşey varsa, o da, her yerde olduğu gibi, Barla’da bulunan ciddî dost ve talebelerimdir.”

Talebesi; Mustafa
Talebesi; Lütfi
Hizmetkârı; Rüştü
Hizmetkârı; Hüsrev
Daimî Hizmetkârı; Bekir Bey
Daimî Hizmetkârı; Re’fet

***

Süleyman Efendi, Mustafa Çavuş ve Bekir Beyin bir fıkrasıdır. Isparta’daki kardeşlerimizin fıkrasındaki dâvâyı ispat eden kuvvetli iki delili gösteriyor.

Re’fet Bey ve Hüsrev gibi kardeşlerimizin harika bir surette yağan umumî yağmur içinde Risale-i Nur bereketine hususiyetle baktığına, bizim de kanaatimiz geliyor. Çünkü gözümüzle yağmur hâdisesini, hususî bir şekilde hizmet-i Kur’ân ve Risale-i Nur’a baktığını iki suretle gördük.

Birinci suret: Risale-i Nur’un vasıta-i neşri olan Üstadımızın camii, Barla’da seddedildi. Risale-i Nur’u yazacak hariçteki talebelerinin yanına gelmeleri men edildiği hengâmda kuraklık başladı. Yağmura ihtiyac-ı şedid oldu. Sonra yağmur başladı, her tarafta yağdı. Yalnız Karaca Ahmed Sultan’dan itibaren, bu daire içinde kalan Barla mıntıkasına yağmur gelmedi. Üstadımız bundan pek müteessir olarak dua ediyordu. Sonra dedi ki:

“Kur’ân’ın hizmetine sed çekildi, bu köydeki mescidimiz kapandı. Bunda bir eser-i itab var ki, yağmur gelmiyor. Öyleyse, madem Kur’ân’ın itabı var. Yâsin Sûresini şefaatçi yapıp Kur’ân’ın feyzini ve bereketini isteyeceğiz.”

Üstadımız Muhacir Hâfız Ahmed Efendiye dedi ki: “Sen kırk bir Yâsin-i Şerif oku.”

Muhacir Hâfız Ahmed Efendi bir kamışa okudu. O kamışı suya koydular. Daha yağmur alâmeti görünmezken, ikindi namazı vaktinde, Üstadımız, daima itimad ettiği bir hatırasına binaen Muhacir Hâfız Ahmed Efendiye söyledi ki: “Yâsin’ler tılsımı açtı; yağmur gelecek.”

Aynı gecede, evvelce yağmadığı Barla dairesi içine öyle yağdı ki, Üstadımızın odasının altındaki Çoban Ahmed’in bahçesindeki duvar yağmurdan yıkıldı. Halbuki Karaca Ahmed Sultan’ın arkasında ve deniz kenarında balık avlamakla meşgul Şem’î ile arkadaşları bir damla yağmur görmediler.

İşte bu hâdise kat’iyen delalet ediyor ki, o yağmur, hizmet-i Kur’ân’la münasebettardır. O rahmet-i âmme içinde bir hususiyet var ki, Sûre-i Yâsin anahtar ve şefaatçi oldu ve yağmur kâfi miktarda yağdı.

İkinci suret: Kuraklık zamanında, yirmi otuz gün içinde yağmur Barla’ya yağmamışken, Yokuşbaşı Çeşmesi yapıldığı bir zamanda menbaına yakın Üstadımız ve biz (yani, Süleyman, Mustafa Çavuş, Ahmed Çavuş, Abbas Mehmed ve sair kardeşlerimiz) beraber cemaatle namaz kıldık. Tesbihattan sonra dua için elimizi kaldırdık, Üstadımız yağmur duası etti. Kur’ân’ı şefaatçi yaptı. Birden, o güneş altında, herbirimizin ellerine yedi-sekiz damla yağmur düştü. Elimizi indirdik, yağmur kesildi. Cümlemiz bu hale hayret ettik. O vakte kadar yirmi otuz gündür yağmur gelmemişti. Yalnız o yağmur duası ânında, dua eden her ele yedi-sekiz damla düşmesi gösterdi ki, bunda bir sır var. Üstadımız dedi ki: “Bu bir işaret-i İlâhiyedir. Cenâb-ı Hak mânen diyor ki: Ben duayı kabul ediyorum, fakat şimdi yağmur vermiyorum.” Demek sonra sûre-i Yâsin şefaat edecek. Nitekim öyle olmuştur.

Elhasıl: Isparta’daki kardeşlerimizin umumî rahmet içindeki Risale-i Nur’un bereketine dair dâvâ ettikleri hususiyeti, bu iki kuvvetli delille tasdik ediyoruz.

Barla’da
Şem’î, Mustafa Çavuş, Bekir Bey,
Muhacir Hâfız Ahmed, Süleyman

Devam edecek

ÖNCEKİ BÖLÜMLER

Lâhika mektupları hizmet-i Kur’âniyenin esaslarını ders veriyor

Hulûsi Bey ve Sabri Efendinin mektuplarının Risale-i Nur'a dahil edilmesinin beş sebebi var

Üstadın vazifesinin bitmediğine dair burhanlar

Risale-i Nur mektuplarının bendeki tesirleri

Size bu eseri yaptırtan o Nurları ayak altında bıraktırmaz

Ömrümde ilk defa olarak Üstad dedim

İhtiyaca ve hâl-i âleme göre yazdırıldığına asla şüphe kalmamıştır

Doğrudan doğruya nur-u Kur’ân olan mübarek Sözler

On Dokuzuncu Mektup ile yeniden hayata dönmüş gibi oldum

Eserleriniz güzel bir Üstad, ulvî bir mürşid olacak

Bu hakaikle Avrupa ehl-i dalâletine de meydan okunur

Allah bu Nurları âciz insanlarla bile neşir ve muhafaza ettirir

Risaletü’n-Nur’un dinleyicileri arasında 88 yaşında bir hoca vardı

Bu eserler bütün cemaatlere daima mazhar-ı takdir oluyor

Yeğeni Abdurrahman'dan Said Nursi'ye: Aziz Mamo

On Dokuzuncu Mektup, ruh ve kalb-i âcizîyi gül ve gülistanlığa çevirdi

Müşrik ve münkirleri mağlûp ve ilzam eden son sistem malzeme-i cihadiye

Beşerin ayağını kaydıran şu asırda Nur fabrikasından her nevi teçhizat alınmalı

Avrupa meftunlarına atılan topun elmas güllelerini gördüm

Cenâb-ı Hak sancak-ı Muhammedî (asm) tahtında cümlemizi haşreylesin

O söz felsefenin çıkmazına sapan gafil ve âsilere müthiş bir darbe gibi çarpıyor

Otuz Üçüncü Sözünüzle kalbimi tedavi buyurmanızı istirham eylerim

Zaman olur ki herşey, herkes, her muamele, kalbi incitiyor, işte ilacı

Nur deryasından içmek isteyen bunları alsa dahi kalp ve ruha kâfi

Sözlerinizi insafla okursa tevbeye mecbur olacağına kat’iyen ümitvârım

Güzellik yazılarımızda değil, i’câz-ı Kur’ân’dan olan nurlu Sözler’e aittir

Isparta’nın intibahına sebep olan Âdilcevazlı Bekir Ağanın duyguları

Onuncu Söz'ü aldığım dakikada bir ağacın altına gittim

Benim için buna ruhsat veren Cenâb-ı Hakka milyarlarca hamd ediyor ve şükrediyorum

Mirac gibi bir şâheser karşısında apoletleri sökülmüş bir kral vaziyetine düşer

Bendeniz, doktorların düşündüğü gibi düşünmüyorum

Bu kardeşinizde, Üstadının bazı hasletlerinden vardır

Risale-i Nur, Avrupa’ya karşı Kur’ân’ın parlak bir güneş olduğunu gösterecek

25. Söz 'Yaş ve kuru ne varsa Kur'an'da yazılmıştır' ayetini ispat ediyor

Envâr-ı Kur’âniye burhanlarından Sözler kalbimi nurlandırıyor

Bahtiyar kardeşim Hüsrev, o menzili çok güzel süslendirmişsin

Herkesten ziyade hasta olan, maddî ve gâfil doktorlardır

Şu tevafukat-ı acibe başka kitaplarda bulunur mu?

Cumartesi günü, saat on bir buçukta müjdeli ve mübeşşir eseri aldım

Bir zerrede kâinatın saltanatının küçük nümunesi mevcuttur

Hz. Muhammed’in (asm) muazzam mucizesi elimizde değil mi?

Yirmi Üçüncü Söz insanlara insanlıklarını ihtar ediyor

Aradaki hâinlerin engel olmaları, şüphesiz çok müteessir ediyor

O mektubu valideme okudum, gözlerinden yaşlar dökülüyordu

Risalelerin her birisinin nurları bir, güzellikleri ayrı

Gözlerimden dökülen yaşları risaleleri okumakla teskin edebiliyorum

Üstadıma kendi elimle Kur’ân-ı Kerîmi yazıp takdim etmeyi çok arzu ediyorum

Ey Üstad! Eserlerin seni nâmınla beraber yaşatacaktır

Manevî iplerle bağlanmış bir cemaat efradının sevini hissediyorum

Bazıları soruyor, Nur eczahanesinde ne gibi tedaviler var?

Emsâli görülmemiş hakikatleri Hazret-i Kur’ân’dan istiyor

Kötü alimlere çok mükemmel ve manevî tokat aşk ediyorsunuz

Binbaşı Âsım Beyin Risale-i Nur şiiri

Bu Sözler, şükür nehrinin menbaına şükür dağının tepesine götürüyor

Rahmet-i İlâhiyeye, Üstadımız elyak ve elhak memur ve vasıta olmuştur

Nur talebelerinin bu hali bir alâmet-i muvaffakiyettir

Üstadım, imanımı balyozuyla kırarak kurtardı

Üstadım, Kur’ân denizindeki definelerini meydana çıkarmıştınız

29. Mektuptaki o bölüm beni derin derin tefekküre sevk eyledi

Kâinatın sırlarını açan anahtarları bu fakire veren o risalelerdir

Hattat ve şair Ahmed Galib'in Sözler ve Bediüzzaman şiiri

Zahiren otuz üç adet, mânen otuz üç milyon elmas, inci ve mücevherat

Bazan yoruluyorum, nefsimi ruhum vazifeye davet ediyor

Medar-ı tesellîmiz Erhamü’r-Râhimîn’in bize kavuşturduğu hakikatlerdir

Tarikatı anlatan bu risaleyi çok ehemmiyetli buluyorum

Üstadım, Kur’ân-ı Hakîmin son sistem malzeme-i mübarekelerini icada vesilesiniz

O risale Ulemâü’s-sû’ ahzâbına şedit bir tokattır

Bu hafta sevincim ve şevkim pek ziyade idi

Kur’ân-ı Azîmüşşâna fedâ olan bu baş, başka yere eğilmeyecek

Nasuhîzade Şeyh Mehmed Efendiden Bediüzzaman'a şiir

Gönül şöyle arzu ediyor: Bu fakir, siz Üstadımdan evvel kabre girsin

Hafız Ali'nin şehid olacağını hissettiği yazısı

Bu nurlu eserler hem okşamak, hem korkutmak gibi iki zıt tesiri hâizdir

Rica ederim gücenmeyiniz hediyenizi bunun için kabul edemedim

Bediüzzaman Said Nursi'den talebelerine ciddi kardeşlik uyarısı

Ancak ve ancak i’câz-ı Kur’ân’ın o büyük denizinin reşhasıdır

İki haftadır Sırr-ı inna ateyna risalesini okuyor ve elimizden bırakmıyoruz

Müftü 'Hiç kimsenin muktedir olmadığı hakaiki Kur’ân’dan bulup çıkarmışlar” diyor

Sözler ve Mektubat'ın en harika vasfı bu ince noktada

Nasıl o Hâlık-ı Zülcelâle nihayetsiz bir minnettarlıkta bulunmayalım ki

Üstadımın tavsiye buyurdukları kestirme, Kur’ânî ve nurânî caddedir

Bu Sözün en son tevafukatını göstermesi de ayrıca bir tevafuktur

Bu risale zulümatlı günlerin veda etmekte olduğunu ihbar ediyor

Bediüzzaman: Hatâmı gördüğünüz vakit serbestçe bana söyleseniz mesrur olacağım

Risaletü’n-Nur'un herbirisi birer mürşid-i ekmeldir

O ibare, Eski Said’i Yeni Said’e çevirmesine sebebiyet vermiştir

Koca bir dairenin maddî ve manevî ağır yükü altında tek başıma kaldığımdan çok bunalmıştım

Risale-i Nur’u görseler, kabul edip sarılacaklar

Asrın yaralarından, mânevî doktora muhtaç bir gencin mektubu

Ehl-i tarîkatla birleştik, şimdi Sözler’i çok okuyoruz

İns ve cin canavarlarından kurtulmak için Sözler’in herbiri tahassungâh

Hazret-i Mevlânâ Hâlid ile Üstad Bediüzzaman'ın 100 yıllık tevafukları