Harry Potter’dan kendi fantastik dünyamıza

İmanlı sanatın sınırsız ufkunda- 2

Joanne Kathleen ROWLING İngiltere Chipping Sodburry’de dünyaya gözlerini açtı. İlerleyen zamanlarda ailesiyle birlikte Bristol'e, daha sonra da Chepstow'a taşındı. Çocukluğundan itibaren İngiliz kültürüyle yetişti doğal olarak. Etrafında gördüğü tarihi binaların tasvirlerinden tutun da Hıristiyan ve Avrupalı bir kültürün etkisiyle belleğinde yerleşen Latince sevgisini yansıttı Harry Potter adlı romanına.

Yeni bir fantastik dünya inşasıyla evrenselleştirmeyi başardığı Anglo-Sakson ve Latin kültüründe insanlığı eritme hamlesiydi aslında onun yaptığı. Rowling belki de bu ulvi gayesinin farkında değildi şuuraltının istila ruhundan habersizcesine. Aslında herkesin hakkıdır kendi kültürünü başka ruh dünyalarında yeşertmeye çalışmak. İşte JK Rowling de belki bilinçsizce girişti bu işe. Ancak onun yetişme ortamını; yetişme tarzını da içinde barındıran fantastik çikolatalarla süslenmiş edebi sesi, tüm dünya gençlerinin ve çocuklarının aklını çelmeyi başardı.

Aynı zamanda bir anne olan yazarın hayat serüveninin birkaç adımı İngiliz mimarisinin en güzel tarihi örneklerinden de geçmişti. Liseyi okuduğu Wyedean Comprehensive’den tutun da Exeter Üniversitesinin mimari yapısına kadar şuuraltı tam bir Anglo-Sakson kültürüyle depolandı. Exeter Üniversitesinde öğrenim gördüğü yıllarda Fransa’da da öğrenim görme imkanı elde eden yazar, hem Fransız diline hem de Fransız kültürüne bir aşinalık kazandı. Aslında o, bu eğitim hayatı boyunca Harry Potter romanını oluşturacak unsurları da beyninde, kalbinde ve ruhunda biriktiriyordu.

Çocukluk yıllarını geçirdiği Chepstow’da muhtemelen pek çok kez ziyaret ettiği ve hayran kaldığı Chepstow Kalesi’nin mimari yapısının etkisi yok mudur eserlerindeki mekan tasvirlerinde? İskoç krallığının kale ve saraylarının izlerini gömez miyiz onun fantastik dünyasında.Ya da günümüz kiliselerinde de yaşamaya devam eden ve İngiltere’nin hatta Orta Çağ Avrupa’sının mimari görüntülerini yakalayamaz mıyız onun mekan tasvirlerindeki ayrıntılarda? Yazarın romanından uyarlanılarak gösterime giren Harry Potter fimlerinde gördüğümüz Hogwarts Büyücülük Okulu, ambleminden tutun da mimari yapısına, öğrencilerin sıralarda oturuş biçimlerine kadar İngilizvâri bir hava üflemez mi beyinlerimize?

Yazarın öğrenim gördüğü Edinburgh Üniversitesindeki Teviot Row House binası ya da Fransa’ya gittiğinde muhtemelen ziyaret ettiği Carcassonne Kalesi ile Hogwarts Büyücülük Okulunun binası arasındaki inanılmaz benzerlik ortada olduğuna göre, Harry Potter roman ve film serilerinin hayranı olan çocuklarımızın, gençlerimizin önlerine fantastik süslemelerle sunulan İngiliz Kültürünü özümsemediklerini iddia etmek yanlış olmaz mı? Onlara göre hayal dünyasının mimarisi artık İngiliz tarzı bir mimari olacaktır. Muhtemelen bu gençlerimiz biraz daha büyüdüklerinde hayal dünyalarını süsleyen bu mimari tarzının Yeni Gotik bina üslubunun bir benzeri olduğunu fark edeceklerdir.

Hatta bu mimari tarzının etkisi o küçük yürekleri kiliselerin mimari dünyasına iliştirecek, hayal dünyalarına kazınmış bu mimari dünyanın benzerlerinin ancak Kiliselerde var olduğunu şuuraltlarına kazıyacaktır. Bu durum elbette hıristiyan kültürüne dayanan İngiliz Edebiyatı adına özelde de JK Rowling hesabına büyük bir başarıdır. Avrupa, kendi öz kültürünü, felsefesini ancak bu kadar hızlı ve köklü yayabilirdi dünyaya.

Büyü ve sihir gibi kavramların zararlı etkileri herkesin malumu olduğuna göre bu hususu fazla deşmeyeceğim. Ama Harry Potter romanlarının bu açıdan da dünya çocuklarını ve gençlerini olumsuz yönde etkilediği söylenebilir. Beyni büyü ve sihir tasvirleriyle dolmuş bir çocuk, elbette büyü yapmanın ya da büyücü olmanın çok güzel bir iş olduğunu düşünecektir. Bütün kutsal dinlerin büyüyü yasakladığı dikkate alınırsa, bu romanları okuyan bir çocuk gelecekte tam bir anti Christ (İsa Karşıtı) ya da tam bir dindar Hıristiyan olacaktır. Kendi paralel evrenimize uyarlarsak, ya bir münkir ya da iyi bir Müslüman olacaktır.

Yani dinlerin alternatifi olan yeni bir büyülü dünyayı kabul edecek, böylelikle günümüz Avrupasının sunduğu, inanç dışı ama inançlaşmış teorilerle fantastikleşen sekülarizm dünyasına adım atacak ya da inançlarını reddetmek yerine bu hayali dünyayı reddedecektir. Bu da onu inancında daha da sabit kılacaktır. Bu iki durumda da kazanan yine Avrupa olacaktır. Zira Çağdaş Avrupa, sekülarizmi poh pohlarken kiliseyle savaşın başarısından bahseder. Peki savaşılacak bir kilise kalmazsa yeryüzünde, günümüz Avrupası varlığını sürdürebilir mi? Gücünü zıtlıkların çarpışmasından alan her fikir, zıddının var olmasını da arzu eder. Onu tamamen yok etmek, kendi varlığını da dinamitlemek olacaktır çünkü. Avrupa’nın içten içe Vatikan’ı koruması bu sırdandır belki de. “God Delusion” yazarı Richard Dawkins bile, başedilmesi oldukça basit olan Hıristiyan kültürün-teolojinin yaşamasından yanadır. Zira abartılmış ama gerçekte zayıf bir düşmanla mücadele etmek, kahraman olmanın en kolay yoludur. Cervantes’in Don Kişot’undaki mantık da buydu belki...

Hem Avrupa kendi kültür kaynaklarından birisi olarak görmektedir Kiliseyi. Mimariden sanata, ahlaktan dile kadar pek çok alanda yaşamakta olan Kilise Avrupası, Avrupalıları uyuşturucu bağımlısı gibi kendine çekmektedir. Hücrelere kadar, genlerin en derin karanlıklarına değin bulaşmış olan Hıristiyan kültür, Avrupalıların Kiliseyi antik bir müze olarak, tamamen nostaljik mülahazalarla korumasının sebeplerinden birisidir. Bu durum tahkiki değil ama bir alışkanlığı ifade eden ve adeta refleksleşmiş taklidi bir durumdur.

Harry Potter romanlarında rastladığımız aslında Kilisenin kutsal dili olan Latince kullanımlara da değinmeden geçemeyeceğiz. Bugün yediden yetmişe pek çok gencimizin dilinde dolaşan bu terimler yeni roman ve filmlerle hücuma devam ederlerse, dilimizi de başkalaştırabileceklerdir. Örneğin “Ruh Emicileri” kovmak için kullanılan “Expecto Patronum” kelime grubu zorda kalan çocukların sıkıntı dile getirmek için kullandıkları bir deyime dönüşebilir. Bugünün çocukları da bu gibi dillerine yerleşen deyim ve terimleri gelecek kuşaklara aktarabilirler.

JK Rowling başarılı bir şekilde Fantastik dünyayı kullanarak tüm dünya çocuklarını hatta insanlarını kuşatacak yeni bir ortak dil oluşturma yolunda ilerliyor. Bu ortak dil Avrupa için ne kadar meşruysa bizim için o kadar imkansız bir dildir. Çünkü bu oluşturulan fantastik dil Yunan Mitolojisinin ve Kilise Latincesinin kökleri üzerinde yükseliyor. Bu iki temel de bize yani Türklere göre merduttur yani kabul edilmesi imkansızdır. İsterseniz bazı örnekler vererek bu imkansızlığı ve kan uyuşmazlığını açıkça gösterelim:

“Expecto Patronum” Latince “Umuyoruz Baba” yani daha derin yapıda “Bizi Kurtar Baba” anlamına geliyor. Bu durumda Hıristiyanlık inancında var olan “Baba-Tanrı” inanışının bir yansımasını açıkça görüyoruz. Bu romanda geçen kahramanlardan birisi olan Argus, Yunan mitolojisinde geçen Zeus’un karısı Hera’nın yardımcılarından birisinin adıdır. Hermione, Yunan mitolojisinde Troyalı Helen ve Menelaus'un kızlarının adı olarak geçiyor. Hippogrif, Hippo yunanca 'ippos' dan gelir, ve 'at' demektir, 'grif' ise 'griffin' denilen kuşun adıdır.(http://www.dizifilm.com/forum/showthread.php?t=1374&page=77)

Hogwarts’ın ambleminde yazılı olan “Draco Dormiens Nuquam Titilandus” tamamen Latince bir cümledir ve "Uyuyan bir Ejderhayı Sakın Gıdıklama" anlamına gelmektedir.Bu gibi Latince ve Yunanca kelime gruplarının, mitolojik unsurların, çocuklarımızın dilleri, kültürleri üzerinde ne gibi tesiri olabileceğini sanırım fazlaca açıklamaya gerek yok. (http://en.wikipedia.org/wiki/Hogwarts)

Bu yazımız kuru bir yakınma yazısı değildir. JK Rowling’in ve çağdaş İngiliz Edebiyatı’nın bu başarısını küçümsemek de haddimiz olamaz. Ya da bir edebiyatçı olarak Harry POTTER roman ve filmlerini yasaklayalım da asla diyemeyiz. Bunu diyenlere de karşı çıkarız. Bize düşen kendi düşünce dünyamıza zıt bir anafora bizi sürüklese de bu başarısından ötürü JK Rowling’i tebrik etmek olacaktır. Bunun aksi ise hangi isimle anılırsa anılsın soğuk bir kıskançlıktan başka bir şey değildir. Bizim önerimiz daha gerçekçi bir öneri olacaktır. Aslında bu öneri, acımasız bir öz eleştiriyi de içinde barındıran yapıcı bir öneri olacaktır.

JK ROWLİNG kendi kültüründen Fantastik bir dil ve dünya oluştururken biz ne yapıyorduk? Bizim mazimiz hayal yönünden çok mu kısırdı da batı fantastik dünyasını taklide çalışıyorduk her fırsatta? Kahramanlarımız, terimlerimiz, mekanlarımız her şey batıdan ithaldi. Özgün kahraman ve mekanlarımızınsa hiçbir kültürel ve tarihi derinliği yoktu. Uyduruk bir dünyaydı oluşturulan bu felsefesiz öz geçmişsiz dünya. JK Rowling’in Harry’sinin gücü nereden geliyordu bunu anlayamadık? Onu ve onun gibi batılı yazarları taklitten başka bir şey de yapmadık. JK Rowling’in kendi kültür dünyasını evrenselleştirme çabasının binde birini kendi kültür dünyamız için göstermedik.

Geçmişimizin, Batının kurak hayal alemlerini de sulayan hayali zenginliklerini romanlarımıza yeniden taşımayı bir başarabilseydik, tüm dünya çocuklarının bizim Hayali Kahramanlarımızla coştuğunu görecektik. Bizim çocuklarımızın bugün Latince ve Yunanca kelimeleri, terimleri ya da mitolojik öyküleri ezberleyişleri gibi batının çocuklarının da Türkçe (Osmanlı Türkçesi de olabilir) kökenli terim ve kelimeleri özümsediklerini, bizim kültürümüzün aydınlık limanlarına yanaştıklarını müşahede edecektik.

Peki kendi fantastik dünyamızı inşa faaliyeti için geç kalmış sayılır mıyız? Bu soruya samimiyetle “Hayır” cevabını verebiliriz. Hayal gücünün projeksiyonları ve kurgu boyutları sonsuz açılımlara sahiptir. Sonsuz ya da sonsuzu yutacak büyüklükte olan hayal midesi, elbette sınırlı sayıda birkaç hayal mahsulüyle doyurulamaz. Bu da demektir ki hayal midesini doyuracak sonsuz sayıda fantastik dünyalar, kurgu hayatlar, bu dünyanın aşçıları sayılabilecek olan yazarlar tarafından avlanmayı, pişirilip ruh midelerine servis edilmeyi beklemektedir. Bu bakış açısıyla bakıldığında Harry Potter’in fantastik dünyası ne sondur, ne de yeni bir başlangıçtır.

Dünyaya Binbir Gece Masallarını, Kelile Dimne’nin Fabllarını ve pek çok fantastik hikayeyi, kahramanı armağan eden edebiyatımızın mimarları Harry Potter’in olmazsa olmaz temellerinden olan Phoenix yani Zümrüd-ü Anka’yı o sonsuz hayal güçleriyle inşa etmeyi başarabilmişlerdir. Tom ve Jerry’nin temellerinde Kelile ve Dimne’nin fabllarının olmadığını kimse söyleyemez. Ya da Ev Cini Dobby’nin şahsında tezahür eden İtaatkâr ve iyiliksever Cin anlayışı Alaattin’in sihirli Lambasından çıkmamış mıdır ilk olarak? Veyahut da Harry Potter romanlarında sıklıkla rastladığımız Devler, binlerce yıllık geçmişe sahip bizim Devlerimizin soyundan değil midir?

O halde “imanlı sanatımızın ürünlerini” inşa ederken, ihmal etmememiz gereken önemli bir alan da Fantastik dünyamızın inşasıdır. Menkıbe Kurgu türü olarak adlandırdığım ve acemice de olsa çeşitli eserlerle ilk ürünlerini vermeye çalıştığım bu dünya, yetenekli yazarlarımızın ve senaristlerimizin keşfetmesi gereken münbit bir hayal hazinesidir. Tayy-ı zamanlar, tayy-i mekanlar, bast-ı zamanlar, kerametler, imani vecizeler, ahlaki öğütler, Osmanlıca terimler ve nice bizce motiflerle dokunacak böyle bir Hayali Edebiyat, insanlığı “Hakiki Sanatkâr” ile tanıştıracak bir alet olacaktır. Bu edebi türün özelliklerinden de diğer yazımda bahsedeyim izninizle... (OD)

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
2 Yorum