Anne şefkati

Kaç yaşında olursak olalım, annemizin dizine başımızı koymaktan, ona sarılmaktan aldığımız lezzet dünyadaki bütün lezzetlerin fevkindedir. Dünyanın acayip hallerinden, bizi tazyik altında bırakan türlü türlü dertlerden kendimizi azade hissettiğimiz ender anlardan biridir ana kucağına kendimizi bırakıverdiğimiz anlar. Kendimizi öyle güvende hissederiz ki o anlarda. Annemiz, bizi her halimizle seven, bize olan muhabbetini hiçbir şarta bağlamayan, bizim için yaptıklarını burnumuzdan getirmeyen ve verdiklerinin karşılığında hiçbir talebi olmayan yegane insandır hayatımızda.

Evet, annelerin şefkati dünyadaki hiçbir şeye benzemez. Allah’ın rahmetinin bu dünyadaki en parlak ayinesindir anne şefkati. Yok, belki de peygamberlerin şefkatinden sonradır yeri. Çünkü bir peygamber ümmetine öyle şefkat eder ki; bu, annelerin şefkatinin de fevkindedir. Öyle ya peygamber onların ebedî hayatlarını kurtarmak için çabalayıp dururken tebliğde bulunduğu kişiler onu taşlasa da, yurdundan sürgün etse de, ona yalancı, sihirbaz dese de türlü türlü eziyetler etse de peygamber tebliğinden vaz geçmez ve onların iman selameti için dua etmeyi asla terk etmez.

Gelelim annelere… dokuz ay on gün bizi karnında taşıyan, müthiş sancılarla bizim dünyaya gelişimize vesile olan, yıllarca temel ihtiyaçlarımızı uykusuz ve yorgun olsa da karşılayan mübarek annemiz. Hayatımız boyu onu sırtımızda taşısak da hakkını ödeyemeyeceğimiz annemiz. Çoğu zaman bizi korumak için yaptıklarını anlayamayıp kendisini rencide ettiğimiz annemiz. Bizim için çırpınıp dururken kimi zaman ‘beni bir rahat bıraksana’ diyerek kalbini kırdığımız annemiz. Ve bizim bu kadir kıymet bilmezliğimiz karşısında asla azalmayan bir şefkat.

Annenin evladına olan şefkati hakikaten akılla anlaşılamayacak kadar harikuladedir. Üstadımız bir tavuğun, yavrusunu kurtarmak için aslana saldırmasını misal verir bu şefkati anlatırken. Ne kadar akıl almaz değil mi? Bir tavuk kocaman aslana saldırıyor bir hayal edin ne kadar acayip bir hal. Şefkatin içindeki kahramanlıktır o tavuğa bunu yaptıran. Evet, şefkatin içinde kahramanlık, fedâkarlık, ihlas ve samimiyet var.
Şefkatteki bu ihlas, samimiyet, fedakârlık ve kahramanlığı gösteren; hiçbir şahsî fayda gözetmeden, hiçbir ücret ve mukabele istemeden ve hiçbir gösteriş manası olmadan bu şefkatin sarf edilmesidir. Evet, anneler bu fedakârlığı yaparken ‘bakın ben evladım için neler yapıyorum’ demiyorlar; ya da evlatlarına ‘ben senin için neler yaptım, haydi şimdi sıra sende’ demiyorlar. Bütün bunlar bu şefkatin ne kadar halis ve samimi olduğunu gösteriyor.

Eğer anne bu şefkati istikametli olarak kullanabilse evladının hem dünyasının hem de ahiretinin kurtulmasına vesile olabilir. Bu şefkatin istikametli kullanılması ise evladının evvela ahiretini, yani ebedî hayatını sonra dünyasını düşünmek manasına geliyor. Allah, dünyada ölmeyecek kadar rızkımıza kefil olduğu cihetle evvela ahiret için çalışmamız lazım gelirken maalesef günümüzde dinini yaşamaya gayret eden anneler dahi evvela evladının dünyevî rahatını nazara alıyorlar. Bir işi olsun, bir eşi olsun sıkıntı çekmesin deniyor. Bunlar olmasın diyemeyiz ama bunlar sadece dünya düşünülerek yapıldığında ciddi problemler karşımıza çıkıyor. Dünyası daha iyi olsun derken evladının dininden taviz vermesini teşvik eden bir anne modeli çıkıyor karşımıza. Kimi zaman “evladım tesettür önemli ama zaruret var sen iyi bir iş edinebilmek için başını aç, ne yapalım günümüz şartları böyle, Allah biliyor ki bu durumlarla karşılaşmasak sen başını açmazdın şartlar bizi buna zorladı, Allah affeder” diyen annelerle karşılaşıyoruz. Veya evladının uykusunun bölünmesine gönlü razı olmadığından onu sabah namazına çağırmayan anneler görüyoruz.

Annenin, evladının dünyası için ahiretini feda etmesini istemesi annelik şefkatinin su-i istimal edilmesidir. Masum evladının yüzünü elmas kıymetinde olan ahiretten, kırılacak cam parçaları hükmünde olan dünyaya çevirmek elbette o evlat için hayırlı neticeler doğurmayacaktır. Üstadımız ‘oğlum paşa olsun’ diye hafızlık mektebinde alıp Avrupa’ya gönderen bir valideyi buna misal gösterir.

Eğer anne evladını terbiyeyi İslamiye dairesinde yetiştirse o evladın işlediği bütün hayır hasenat o validenin de amel defterine yazılıyor ve ahirette o evlat annesine şefaatçi olabiliyor. Ama o şefkati su-i istimal eden valideler bu sevaplardan mahrum kalmakla beraber ahirette evladı kendisinden şikâyetçi oluyor ‘neden bana terbiyeyi İslamiyeyi vermedin, bu helâkıma sebep oldun’ diye. Ve dünyada dahi o evlat validesinin kıymetini bilemeyip gerekli hürmeti gösteremiyor. Hem o valide hem evladı dünyada ve ahirette azap içinde kalıyor.

Hanımlar kendilerindeki bu şefkat cevherini işletirlerse ve istikamette sarf ederlerse değil sadece evlatlarının ve ailesinin kurtuluşuna vesile olmak tüm İslam âleminin hatta insanlığın kurtuluşuna çok ciddi katkıda bulunabilirler.
Allah’ın bize ihsanı olan bu cevheri bulmak ve işletebilmek temennisi ile…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
2 Yorum