Sen sussan, fıtratın söyler besmele...

“Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla...” Ne tatlı kelam. Sanıyorum, insan fıtratına, en çok ihtiyaç duyduğu dostun, sahibin özellikleri sorulsa, bu iki isim ile cevap verir: Rahman ve Rahîm... Bana öyle geliyor. Ne zaman kendimi yalnızca insan olarak hissetsem (şaşırmayın, kendimizi bazen çok daha fazlası sandığımız oluyor) bu iki isimden yardım dilerim. Bu iki isme sahip bir dostun, bir sahibin, bir yârin yardımıma koşmasını beklerim. Belki de bu yüzden her işimize başlarken (ve özellikle de bizce zor işlere başlarken) bu ayeti okuyoruz. Duamızı, daha işe başlamadan ediyoruz.

Evet, bu cümle bir ayettir. Kur’an’ın belki en çok okunan ve tekrar be tekrar nazil olan ayetidir. Dillere öyle şeker şerbettir. Öyle ballı birşeydir ki bu cümle, bazen kalbinde nur taşımayanlar bile dillerinde bir mücevher gibi onu taşırlar. Ya da taşımaya mecbur olurlar... Öyle zorluklar karşılar ki onları hayatta; öyle endişeler taşırlar ki sinelerinde; ister istemez kâinat onlara, fıtrat onlara, yaratılış onlara bu cümleyi söylettirir: Ellerini uzatırlar besmele çekerler. Adımlarını atarlar besmele söylerler...

Böyle böyle çok olmuştur, hiç ummadığım ağızlardan onu işittiğim. Anladım ki bu kader dersiyle ben; bu kelime yalnız müslümana has bir şey değil. Birazcık kendi yaratılışına kulak veren onu işitiyor, onu dinliyor, onu zaten (ister veya istemez) söylüyor.

Bu yönüyle besmele fıtrî bir ihtiyaç gibi... Hava gibi, su gibi... Kalbe dost gibi... Dile dua gibi... Nefese hû gibi... Öyle ya, inanmasak ki o Allah Rahman ve Rahim’dir; nasıl ondan yardım isteyeceğiz? Nasıl ondan inayet dileneceğiz? Belki kafirler de bu yüzden kalplerinden bir yerlerde besmeleye iman ediyorlar. (Arapların cahiliye devrinde bile besmeleye benzer ifadeleri bilmeleri ve sıklıkla söylemeleri bu noktada ne kadar manidardır.)

Bana öyle geliyor ki; besmeleye iman etmemiş bir tek canlı yok şu kâinat üzerinde... Birinci Söz, bana böyle bir ders veriyor. Sair isimlerde yanılanlar var; Hakîm isminde, Kadîr isminde takılanlar var; fakat şu Rahman ve Rahim’de (bilmiyorum, bu doğru bir iddia mıdır) hiç yanılan yok gibi...

Hepimiz, her birimiz, Allah’ın Rahman ve Rahim olduğunda hemfikiriz. Kafirle de (o şuurunda olmasa da), ehl-i kitapla da (o tam olarak aynı şekilde tarif edemese de) bu inancımız da biriz. Onlar da ellerini bir şekilde tutarak, bedenleriyle bir vaziyet alarak, dillerine bir kelam takarak dua ediyorlar, yardım diliyorlar; biz de ediyoruz. Onlar belki aynı isimleri başkalarına, başka adreslere atfederek bu fiili yapıyorlar, biz ise vahye imanımız sayesinde adresi şaşırmıyoruz. Bizim üstünlüğümüz bu sanki...

İslam tevhid dinidir. Biz bütün isimleri tevhid ediyoruz. Allah’tan başka güzel isim sahibi tanımıyoruz. “Bütün güzel isimler Allah’ındır” diyoruz.

Bilmiyorum, çok iddialı şeyler mi söylüyorum? Ama dua eden her insan (ve dolayısıyla her insan) bir şekilde Allah’ın Rahman ve Rahim olduğuna delildir, delil olmalıdır gibime geliyor. Eğer bir yerlerden yardım dileniyorsa, daha işe başlamadan bu dua ediliyorsa, bu dua “her hayrın başıdır” deniliyorsa; o zaman dua eden her canlı besmeleye imanlıdır. Kemal manada iman sahibi olmayanlar belki bu isimlerin adresini yanlış bilebilirler, ama varlığını yakinen hissederler.

Bence insanın fıtratına en yakın, dostu olmaya en uygun, yâri olması en mümkün ve en muhtaç olduğu iki isim bu iki isimdir. Belki de bu yüzden besmele bu ikisiyle süslü, tezyinlidir. Öyle ya, Kur’an bir kâinat okuması olması yanında, hem de bir insan okuması... Allah, insanı anlatmaya bu iki ismiyle başlıyorsa, bunda da mutlaka bir hikmet var; bir hakikat var; bir sır, mutlaka var.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum