Habibi Nacar YILMAZ

Habibi Nacar YILMAZ

'Görmüyor Kendinin Pür Hezeyan Kellesini...'

Vakıf olarak bulunduğumuz dönemdeydi. Bir dershanede kalan ve matematik bölümünde okuyan ve hâlen de görüştüğümüz bir arkadaşımız vardı. Müdakkik ve çok da okuyan, soran bu arkadaşımız, namazda da bayağı hassastı. Fakat namazın rükünlerinde, özellikle de rükûda belki de farkında olmadan hatalar yapıyordu. Bu da diğer arkadaşların gözüne batıyor, onlara yanlış örnek oluyordu. Rükûda, sırtı düz olması gerekirken, kardeşimiz haddinden fazla eğiliyor ve bunda da ısrar ediyordu.

Bir gün, şu anda Ankara'da bulunan, hizmet insanı Rahmi Huyut kardeşle birlikte bu arkadaşımızla konuşup onu ikaz etmek ve doğru olanın ne olduğunu anlatmak istedik. Güzel bir girişten sonra, özellikle bu rükû meselesini açınca, beklemediğimiz bir tepki ile karşılaştık. Kardeşimiz yaptığının doğru ve böylece Allah'a daha yakın olduğunu ifade ediyor ve bu tutumundan da vazgeçmeyeceğini bize söylüyordu.

Onu dinleyince, Hakikat Çekirdeklerinde geçen "Bir derman haddinden geçerse, dert getirir." cümlesi aklıma geldi hemen. Arkadaş, rükûun Allah'a yaklaşmada önemli bir rükn olduğunu anlamış, fakat bu hükmün ifasında haddinden geçince de derman, ona bir dert olmuştu.

Hâlbuki Allah'a yakınlığı noktasında en tartışmasız olan Allah'ın Resulü, rükûsunu kardeşimiz gibi değil, sırtını düz tutarak yapıyordu. Fakat herkesin âdeti kendine hoş geldiği gibi, hatayı kabule yanaşmayan nefis de kendini ayıpsız görüyor; kusuru nefsine almadığı gibi, kendini de avukat gibi müdafaa ve kusurundan uzak olduğunu zannediyordu.

Aslında, köyümdeki camide namaz kılarken bu âciz de aynı ikaza hem de namaz kılarken muhatap olmuştuk. Namaz kılarken, köyün imamı gelmiş; rükûda haddinden fazla eğildiğim için, beni tutup düzeltmiş ve böylece namaza devam etmiştim.

Ya cehalletten veya alışkanlıktan kaynaklanan bu hatayı belki çoğumuz bilmeden yapabiliyoruz. Fakat acaba kaçımız, namazın bu rüknü ve diğerlerindeki hatalarımızın düzeltilmesine açığız. Şahsen şu ana kadar on kişiyi ikaz etmişsek, sekizinden sert ve anlamsız tepki almışızdır.

Bu, diğer hatalarımız için de geçerli aslında. Evde, çok masum görünüşlü hatamızı eşimiz söylediğinde bile nefisteki çeşitli hisler depreşiyor, binbir teville tevile kalkmıyor muyuz? Kendim için söylüyorum bunu elbette.

Geçen hafta, sohbette çay içerken bir kardeşi,sol elinde bulunan bir yiyeceği sağ eline almasını hafifçe tavsiye ettiğim için, kardeşimiz bizden uzaklaştı ve hâlen de konuşmuyor. Vah ki vah!

Hem namaz meselesi hem bu son kardeşin durumu, kendi âlemimde mütalaa ederken, notlarım arasında bulunan:

"Görmüyor, kendinin pür hezeyan kellesini,
Görüyor başkasının zerre kadar zellesini" ikiliğini gördüm.

Evet, ikazımızda belki haklı olabilirdik, haklıyızdır da. Fakat ikazımızı yaparken, üslûbumuz, hakkaniyetimiz ne kadar doğrudur? İşin içine, nefsimizi katıyor muyuz? Görmek istemediğimiz kendi kusurlarımızı biliyor muyuz? Su yüzünde görünmeyen, yani gizli hatalarımız var. Muhatap belki bilmiyor, fakat hâlimizi, kusurlarımızı bilen Rabbimiz var; onlara müttali yazıcılar, görebilenler var.

Âcizane, ikazlarımızda ihlâsı zedeleyen kendi hatalarımız yüzünden, muhatap bilmezse de fıtrî olarak bize tepki gösteriyor ve gösterir. Birini ikaz ederken, etmeden önce, kendi kusurlarımızı gözden geçirmenin ilk işimiz olması gerektiğini neden sonradan anladım. Daha önemlisi "Bir adamı bir günahından dolayı ayıpladım, o günah gelip beni on beş sene sonra buldu." sözünün peşimi bırakmadığını kavradım.

Sadece günah değil. Birisini herhangi bir hususta ikaz etsem, sonra o kusur beni mutlaka buluyor. Birkaç sene önce, namazı oturarak edaya çalışanları "Kardeşim, ayakta yürüyorsan, iyisin demektir. Oturmak, namazda mı aklına geliyor?" şeklinde bazen sesli, bazen de içimden kızardım. Şimdi aynı hâl bizim başımıza geldi. Oturup kılmamaya inat edince, doktorun şiddetli ikazıyla uyarıldık. "Hocam, böyle devam edersen, bir müddet sonra, oturarak da kılamazsın!" şeklinde ikaz alınca; kısa olduğundan, sabah namazının farzı hariç, diğerlerini oturarak kılmaya çalışıyoruz. Kınadığımız husus, misliyle karşıma çıkmış oldu.

Aynı şey, diğer bazı hususlarda da oldu. Başkasında görüp içimizden kınadığımız bazı günahlara fert ya da ailece muhatap olunca, kendimden utandım doğrusu.

Evet dostlar, biz bize siz size olalım kimseyi kınamayalım. Mümkün oldukça, su-i zanna da girmeyelim. Herkesin imtihan kağıdının kendisine, çevresine, kabiliyetine göre olduğunu göz önünde tutalım.

Selam ve dua ile.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
5 Yorum