Üstadın Abdurrahman’ı olmak

Kastamonu Lahikası Düsturları – 11

Kastamonu lahikasının ilk mektubunun ayet, dualı selam ve hitaptan sonraki ilk cümlesi budur:

“Cenab-ı Hakk’a hadsiz şükür ve hamdederim ki, İhtiyarlar Risalesi’ndeki ümidimi ve Müdafaat Risalesi’ndeki iddiamı sizinle tasdik ettirdi.”  

Üstadın İhtiyarlar Risalesi’nin Onikinci Rica’sında zikrettiği ümidi budur ki; çok sevdiği yeğeni ve kendisinden çok hizmetler umduğu zeki bir talebesi olan Abdurrahman’ın vefatı ile sarsıldığı, derin bir hüzün içinde olduğu zamanda Barla’da Kuleönlü Mustafa’nın gönderilmesi ile Cenab-ı Hakk’dan bu mesajı alır: “Senden bir Abdurrahman aldım; mukabilinde, bu gördüğün Mustafa gibi otuz Abdurrahman, o vazife-i diniyede sana hem talebe, hem biraderzâde, hem evlâd-ı manevî, hem kardeş, hem fedakar arkadaş vereceğim.”

Müdafaat Risalesinde ise, Eskişehir Müdafaasının üçüncü maddesinde Üstad, en halis ve yüksek ahlak sahibi olarak Türkleri gördüğünü; âlicenab Türk arkadaşlarında bu ahlakı hayret ve taktir ile karşıladığını beyan etmiştir.

Kastamonu Lahikasının bu birinci mektubunda, hitap ettiği Barla ve civarındaki kardeşlerine kendilerinin de Abdurrahman gibi çalışkan ve fedakar bir arkadaş, Kur’an hizmetinde bir kardeş olduklarını bildirir. Onlara; şimdi siz orada benden daha iyi hizmet ediyorsunuz diyerek bundan son derece memnun olduğunu söyler. Müdafaasında belirttiği yüksek hasletleri taşıyan kişiler olduklarını da bu mektubla kendilerine bildirir.

Böylelikle onları hem taktir ediyor, hem teşvik ediyor hem de nasıl bir hal üzere bulunmalarını ümid ettiğini onlara hatırlatmış oluyor. Her biriniz birer Abdurrahmansınız demek ile aynı zamanda ‘onun gibi olunuz’ demiş oluyor.

Öyle ise Üstadın, Risalelerin hizmetinde bulunan zâtlardan umduğu; onların birer Abdurrahman olmalarıdır. Peki Abdurrahman olmak ne demektir ve Üstad kimlere “seni Abdurrahman yerinde kabul ettim” demiştir?

Bu iki sualin cevabını aramak için evvela Üstadın Abdurrahman’ın hangi vasıflarına vurgu yaptığına bakalım. Üstad Said Nursî, Abdurrahman’ı bu vasıflar ile tavsif etmiştir:

  • Yegane manevî evladım
  • Medar-ı tesellim
  • Hakiki varisim
  • Dehâ-yı nuranî sahibi olacağı muhtemel
  • Merhum ve mağfur
  • Gayet zeki
  • Sâdık
  • Fedakar arkadaş, en cesur bir arkadaş
  • Kardeş
  • Biraderzâde (kardeş oğlu)
  • Hem talebe, ham hizmetkar, hem katib
  • Ruhumla pek alakadar
  • Abdurrahman’ın (rh) mektubu, Risale-i Nur’un bir şu’le-i kerametini gösteriyor
  • Abdurrahman’ın gayet halis ve şimdiki tarz-ı hayattan ve tabirlerinden müberra, safi ifadesi…
  • Az bir zamanda uzun ömrün vazifesini çabuk görmüş, bitirmiş gitmiş
  • Çabuk dünyadan gideceğiz diye on senelik vazifeyi bir-iki senede gördü
  • Abdurrahman’ın kalemi bana şirin geliyor…

Şimdi de hangi zâtlar için “Abdurrahman’ın birinci varisi” “seni Abdurrahman yerinde kabul ettim” “o tam bir Abdurrahman’dır” “Abdurrahman’ın tam bir misli ve halefi” “Daima bir Abdurrahman hükmünde”… gibi tabirler kullandığına bakalım.

Her bir talebe için kullandığı tabirleri bir bir ele almak uzun olacağından şimdilik yukarıdaki tabir misillü tabirler ile tavsif ettiği talebeleri zikredelim:

  • Kuleönlü Sarıbıçak Mustafa Hulûsi
  • Hulûsi Bey
  • Re’fet Bey
  • Hafız Ali
  • Zübeyir Gündüzalp
  • Küçük Ali (Kuleönlü Mustafa’nın kardeşi)
  • Ahmed Nazif ve oğlu Salahaddin
  • Zekaî
  • Sıddık Süleyman
  • Santral Sabri
  • Konyalı Ziya
  • Ceylan
  • Sungur…

Bediüzzaman, Cenab-ı Hakk’ın kendisine çok Abdurrahmanlar göndereceğini keşfen gördüğünü Emirdağ Lahikasındaki bir mektubunda böyle ifade etmiştir: “…mübarekler hey’etinin pehlivanı Küçük Ali’nin bir mektubunu gördüm ki; her iki senede bir defa bütün Risale-i Nur’u yazmağa karar vermiş ve yapmış. Bu kahramanlığı ile benim, Risale-i Nur’un birinci şakirdi olan Büyük Mustafa’da hakiki bir Abdurrahman’ı ve arkasında çok Abdurrahmanları göreceğim diye keşfiyatımı tam tasdik etmiş ve o mübarek Murtafa’nın vazifesini tam yapmış.[i]

Üstadın Abdurrahman’ı olmanın ne demek olduğunu anlamak için kendilerini Abdurrahman yerine kabul ettiği talebelerin tarz-ı hareketlerine bakmak istifadeli olacaktır. Bunu hakkıyla yapabilmek için ise o zatların her birinin lahikalardaki mektublarının bir araya toplanarak incelenmesi[ii] ve hayatlarının tetkik edilmesi gerekir. Hatırât kitapları da bu konuda bize yardımcıdır. Elbette canlı şahitlerden dinlemek hele de o zâtların ahlâkını bu güne taşıyan ve bu günde o ahlâkı yaşıyan insanları görmek bize onlar hakkında adeta şahit olmuşçasına yakînî bir bilgi vermektedir.

Saff-ı Evvel talebeleri tanımak için onların lâhikalardaki mektublarını inceden inceye tetkik etmek gerekir. Said Nursî, kendileri ile ciddi alakadar olan Sezaî isminde bir hafızın Ağroslu Zekâi gibi olmaya çalışmasını tavsiye ederken, Zekai’nin nasıl biri olduğunu anlaması için Zekâi’nin lâhikalardaki mektublarını okumasını tavsiye ediyor. Demek biz de  Abdurrahman hükmünde olan bu insanları tanımak, tarz-ı hareket ve tarz-ı fehimlerini anlamak için mektubarını bu nazar ile yani; onları tanımak kastı ile okuyabiliriz.

Bu mektublar hiç şüphe yok ki birer hatıranın ve yadigârın çok ötesindedirler. Mektub sahiplerini anmak bile büyük şereftir ama bunun ötesinde onları anlamak ve gücümüz yeten bir mecrada onlara benzemeye çalışmak, onların bulunduğu vazifeye hırz-ı cân etmek elbette dünyadaki şereflerin en büyüğüdür. Hiçbir şey yapamasak da en azından bu muhterem ve mükerrem insanları bir sonraki nesle anlatmaya gayret edebiliriz. “Böyle bir insan profili de var ve böyle bir tarz-ı hayat da var, böyle bir dava var” diyerek onların asrın istilasına uğramış akıllarına bir kapı açabiliriz.

Umulur ki kalb selameti, akıl istikameti ve ruh lezzeti arayan insanlar için bu fâni dünyada ve hasta ve bedbaht ve gaddar asırda, firak ve zevalden incinen ve zalimin zulmünden bunalan insanlara, Abdurrahman gibi olmanın iki cihan saadetine ulaştıran asil duruşu ve daimi gayreti yol gösterici olur. Bu asrın ve kıyamete dek gelecek zamanın da Abdurrahmanlara ihtiyacı vardır.    

Bu konu şahsî bir konu  değil neslî bir konudur. Yeni neslin yegâne rol modeli Abdurrahman olmak ile ihtiyar dünyamız belini doğrultabilir. Zira Abdurrahman’ın bir vazifesi de “müteaddid Abdurrahmanlar yetiştirmek” tir. Saff-ı Evvellerden her birinin, sayısını bilemediğimiz Abdurrahmanlar yetiştirdikleri ve kendileri bir değil çok Abdurrahmanlar hükmüne geçtiklerini yine Üstadın beyanlarından anlıyoruz.

Üstadın Abdurrahman’ı olmak düsturu aynı zamanda Risale-i Nur talebelerini, Risale-i Nur’un ruhuna uygun olarak kardeşlik, omuz omuzalık, muhabbet, şefkat, hürriyet, acz fakr şefkat tefekkür ekseninde hizmete sevk eden ve Risale-i Nur’un ruhuna uymayan hiyerarşik yapılanmadan, şahısları öne çıkaran hizmet tarzından, imtiyaz sahibi olma çabasından, maddi ve manevi menfaat gözetmekten kurtaran bir düsturdur. Üstadın Abdurrahman’ı olmak gayreti, Risale-i Nur’a uygun olmayan her türlü yapılanmaya bir reddiye vermek ve Risale-i Nur’un ruhunu tam kabul etmek demektir. Bu, aynı zamanda Üstadın ulvî ruhu ile rabıtalı olmak anlamını da taşır.

 

[i] Emirdağ Lahikası – 1 s. 93 (Envar N. İstanbul – 1996)     (Abdurrahman ismi en çok Emirdağ 1 kitabında geçmektedir. Kırk defa Abdurrahman ismi zikredilmiştir)

[ii] Zehra Yayıncılığın bastığı Barla Lahikası böyle bir tasnifi yapmış, en çok mektubu olanlardan en az sayıda mektubu olanlara doğru şahıs şahıs mektubları tasnif etmiş. Bu, araştırmalar için bir kolaylık sağlamaktadır. 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.