Alaaddin BAŞAR

Alaaddin BAŞAR

Üç temel özelliğimiz

Kusur, acz ve fakr, insanın üç temel özelliği. Nefsin mahiyeti bu üçüyle yoğrulmuş. Kusur, noksanlık mânâsına gelir ve kemâlin zıddıdır. Kusur denilince, genellikle, hata ve günah anlaşılır. Bu mânâ doğru olmakla birlikte, kusur sadece bunlara mahsus değildir. Yani her kusur, her noksanlık günah değildir. Ama her günah bir kusurdur, bir noksanlıktır. İnsanın kusur yönüne acıkması, yorulması, uyuması, hastalanması, ihtiyarlaması, iradesinin cüz’i olması yani bir anda iki şey irade edememesi, iki şeyi birlikte düşünememesi, aynı anda iki farklı yöne bakamayışı misal verilebilir.
Fakirlik, muhtaç olma mânâsına gelir ve konuşmalarımızda fakr denilince genellikle servetten mahrum olmayı anlarız ve maddî imkânlardan mahrum olanlara fakir deriz. Halbuki zengin olsun fakir olsun bütün insanların, sonsuz denecek kadar çok, ortak ihtiyaçları vardır. Bu yönüyle her iki grup insan da son derece fakirdir. Her iki grup da göze, kulağa, ele, ayağa, havaya, suya, güneşe, geceye, gündüze, atmosfere, bahara kısacası bedenlerindeki her organa ve çevrelerini kuşatan bütün eşyaya aynı derecede muhtaçtırlar.

Acz’e gelince, bu kavramı “insanın, muhtaç olduğu dahilî ve haricî nimetlerden hiçbirini yapacak güce sahip olmaması” şeklinde anlıyoruz. İnsan göz yapmaktan da son derece acizdir, güneş yapmaktan da. Aynı şekilde akciğer yapmaktan da son derece acizdir, hava yapmaktan da. Dünyayı döndürerek geceyi götürüp gündüzü getirmek, yahut alınan nefes ile ciğerleri temizlemek noktasında bir bebekle en güçlü bir insanın hiç mi hiç farkı yoktur.

Örnekler çoğaltılabilir. İnsandaki sonsuz kusur ve noksanlığa bedel, Allah’ın kemalat-i Sübhaniyesi sonsuzdur. İnsandaki sonsuz fakra bedel, Allah’ın gına-yı rahmeti sonsuzdur. Yani, insan sonsuz fakir ve muhtaç, Allah sonsuz Gani (zengin) ve Rahîm’dir. Ve insandaki sonsuz acizliğe bedel Allah sonsuz bir kudret ve kibriya sahibidir. Nur Külliyatından Dokuzuncu Sözde’de aynı mânâ bir başka şekilde işlenmiş ve namaz tesbihatıyla bu hakikatler arasında harika bir ilgi kurulmuştur. O dersten öğrendiğimize göre, insan kendi kusurunu, noksanlığını bilerek Rabbini tesbih eder ve Sübhanallah der. Fakrına bakarak Rabbinin sonsuz nimetlerini hatırlar ve Elhamdülillah der. Aczini görerek Allah’ın kudret ve azametini düşünür ve Allah-u Ekber der.

Bilindiği gibi Cenâb-ı Hakkın isimleri üç sınıfa ayrılıyor. Kemâlî isimler, cemâlî isimler ve celâlî isimler. Kemâlî isimler insanı tesbihe, cemâlî isimler hamde, celâlî isimler ise tekbire götürürler. Esma-i Hüsnâ için yukarıda sözünü ettiğimiz şekilde bir sınıflandırma yapılmakla birlikte, bu üç hakikat, yani kemâl, cemâl ve celâl hakikatleri her bir isim için de söz konusu olabilir. Şu var ki, bir eserde yahut bir hadisede bu mânâlardan birisi hâkim olur, diğerinde beriki, bir diğerinde ötekisi. Mesnevî-i Nuriye’de, “cemâlin gözünde celâl ne kadar cemîldir, celâlin gözünde dahi cemâl o kadar celildir” buyrulur. Bir çiçekte cemâl hakimdir, ama binlerce, on binlerce çiçeğin bir araya geldiği bir bahçeye girdiğimizde, ruhumuzda o güzelliğe hayran olma yanında bir de hayret hissi belirir.
Hayrette celâl hâkimdir. Böylece cemâl içinde bir celâl tecellisiyle karşı karşıya gelmiş oluruz. Öte yandan bir denize baktığımızda ruhumuzda celâl tecellisi hükmeder ve içimizde hayret duygusu hakim olur. Öte yandan o manzara hoşumuza da gider; ondaki güzelliğe hayran kalırız. Böylece celâl içinde bir cemâl tecellisine şahit oluruz. Öte yandan, çiçek yaratmak da, deniz yaratmak da ancak Allah’a mahsus bir kemâldir. Demek oluyor ki celâl, cemâl ve kemâl kavramlarını net sınırlarla birbirinden ayrı düşünmek doğru değil.

Bu açıklamadan sonra yeniden konumuza dönelim. Allah’ın isimleri kemâlî isimler, cemâlî isimler ve celâlî isimler olmak üzere üç grubu ayrılıyor. Ehad, Samed, Kadîm, Bâki, Hakîm, Alîm isimleri kemalî isimler olarak düşünülebilir. Rahman, Rezzak, Kerîm, Ğaffar, Şâfi isimleri cemâli isimlere, Kadîr, Azîz, Cebbar, Kahhar, Celîl isimleri de celâlî isimlere örnek olarak verilebilir. Ve insan bu üç grup esmaya muhatap olarak, tesbih, hamd ve tekbir vazifesini yerine getiriyor. Ne büyük bir vazife ve ne ulvî bir şeref.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.