Said Nursi'nin yargılandığı mahkemedeydim

Said Nursi'nin yargılandığı mahkemedeydim

Bursa'da yaşayan, Son Şahitler'den İsmail Doyuk ile yapılan röportaj...

Osman Zengin ve Elif Nur Kurtoğlu'nun röportajı

Bize kısaca kendinizi tanıtır mısınız?

1927 senesinde Bursa’da doğdum. Aslımız Üsküp’e dayanmaktadır. İstanbul Yıldız Teknik okulundan makine teknikeri olarak mezun oldum.

Risâle-i Nurlarla ne zaman tanıştınız?

1947 yıllarında Üstadı duymuş ve eserlerini aramıştım. Daha sonra Balıkesir’de öğretmenlik yaptığım zaman, Nur’lar okunurken dinlemiştim. Üstadı Sebilürreşad mecmuasında da görüp okuyordum. Kemal Ural’la beraber Ankara’da askerlik yapmıştım. Ayrıca Ahmed Atak (Hatiboğlu) ile de Ankara’da tanışmıştım.

1952 yazında Eskişehir Yıldız Otelinde Üstadı ilk defa ziyaret edip elini öptüm. Vakit sabah namazından sonraydı. Bana duâ etti, ders verdi. Üzerimde yedek subay elbisesi vardı. Sonra Bursa’ya yerleştim.

1952’de nöbetçi olmadığım günlerde Akşehir Palas ve Reşadiye otellerine devam ediyordum. Üç yüzbaşımız vardı. Bunlar bana tedbirli ve temkinli olmamı, takip altında olduğumu söylemişlerdi. Bunun üzerine, Üstadın ziyaretlerini sivil olarak devam etmeye başlamıştım. Gençlik Rehberi mahkemesinin ikinci celsesi Şubat 1952’de olmuştu. Ben de mahkemeyi takip ettim. Büyük kalabalık vardı. Ahmet Atak da oradaydı. Atak’la Üstadın koluna girdik. O zaman adliyeye bugünkü Sirkeci Postanesinin sol kapısından girilip çıkılıyordu.

Bir gün Akşehir Palas’a gitmiştim. Mehmed Fırıncı “Yukarıda Necip Fazıl var, o çıksın, biz girelim” dedi. Necip Fazıl çıkınca biz yukarıya, Üstadın odasına çıktık. Üstad, Mehmed Fırıncı’yı sorarak, yağla undan bahsetti. Yeşildirek’te olan Mehmed Fırıncı’ya haber verdim.
Daha sonraki senelerde Üstadı Isparta ve Emirdağ’ında da ziyaret etmiştim.

Risâle-i Nur dâvâsında hizmet ederken başınızdan geçen enteresan bir hatıra var mı?

Ankara’daki Nur Talebeleriyle tanıştım. Hukuk fakültesinde okuyan iki arkadaşımla bir ev tuttuk. O sırada kitap basımıyla ilgileniyorduk. Benim adresim irtibat adresiydi. Demiryolunda çalıştığım için sandık sandık kitaplar ücretsiz geliyordu. Hüsrev Ağabeyin yazdığı risâleler, Üstadın yazdığı lâhika mektupları benim adresime geliyordu. Oradan dağıtıyorduk. Bir ara gazetelerde bir haber çıktı: Üniversite talebeleri aleyhinde Nurculara iftira edilmişti. Gazeteye bizim kardeşler bir tekzip mektubu yazmışlar.

O tekzipten sonra polisler eve bir baskın yaptılar. Tabiî Mamak’taki evde gelen mektuplar, risâleler vardı; tamamını almak istediler. “Lüzum yok, zorluk çıkarmıyoruz, ben size hepsinden birer tane vereyim” dedim. Hepsinden birer numune aldılar. Anlamadıkları belliydi, Kur’ân-ı Kerim’i bile aldılar. O gün nezarette kaldık. Nezarette polisler hakaret ediyorlardı, ben itiraz ettim, bunun karşılığında bir güzel dayak yedim. Ertesi gün savcı ifademizi aldı. Sonra beni serbest bıraktı. Risâlelerin birçoğunu iade ettiler. “Risâleleri gel al” diye haber verdiler. Geceden dayak yediğimiz polisler, kitapları almaya gittiğimiz ertesi gün bize gayet iltifatlı davranıyorlardı. Çünkü serbest bırakılmamdan endişe ettiler, “Acaba sağlam bir arkası mı var?” diye…

O döneme ait sakladığınız belgeler var mı?

Evet, Üstadla ilgili hatıralar benim için çok önemlidir. İstanbul’da mahkemeden çıkarken Üstadın koluna girerek birlikte dışarı çıkmıştık. O zamandan kalma resimleri bu güne kadar muhafaza ettim. Sungur’un Ankara’da mahkemesi vardı, giderken eşyalarını da bana bıraktı. O eşyaların içinde Üstadın Sungur’u vekil tayin ettiği resmî belge vardı, onu yıllardır saklarım.

Üstadla görüşmeye gittiğinizde yanında sizden önce Necip Fazıl varmış. Sık sık ziyaret eder miydi biliyor musunuz?

Hayır, birkaç defa ziyaret etti. 

Peki, Necip Fazıl hakkında Üstad, herhangi bir yorum yapmış mıydı? Onun ağzından bir yorum duydunuz mu?

Hayır, bir yorum duymadım...

Üstadla ilk karşılaştığınızda ne hissettiniz?

Kendimi ona bağlı hissettim. Sonra da o bağlılığım sürdü.

Vefat ettiği zaman neredeydiniz?

60 ihtilâlinin arifesinde Bursa’ya gelmiştim. Başımda 6 nüfus vardı, borçlanmıştım, böyle bir zamanda imkânım olmadı. Yüzüğümü bozdurup eve ekmek aldığım günler oldu. Üstad vefat ettiğinde maddî imkânsızlıklardan dolayı cenazesine gidemedim maalesef.

Yeni Asya