Sübhanallah,Elhamdülillah,Allahu Ekber'in faydaları

Sübhanallah,Elhamdülillah,Allahu Ekber'in faydaları

Günün Risale-i Nur dersi

Bismillahirrahmanirrahim

İ’lem eyyühe’l-aziz!

“Sübhanallah”, “Elhamdülillah”, “Allahu ekber” -bu üç mukaddes cümlenin faidelerini ve mahall-i istimallerini dinle:

1. Kalbinde hayat bulunan bir insan, kâinata, âleme bakarken, idrâkinden âciz, bilhassa şu boşlukta yapılan İlâhî manevraları görmekle hayretler içinde kalır. İşte bu gibi hayret ve dehşet-engiz vaziyetleri, ancak “Sübhanallah” cümlesinden nebean eden mâ-i zülâli içmekle o hayret ateşi söner.

2. Aynı o insan, gördüğü leziz nimetlerden duyduğu zevkleri izhar etmekle, hamd ünvanı altında in’âmı nimette ve Mün’imi in’amda görmekle idame-i nimet ve tezyid-i lezzet talebinde bulunarak, “Elhamdülillâh” cümlesiyle nîmetler definesini bulan adam gibi nefes alıyor.

3. Aynı o insan, mahlûkat-ı acibe ve harekât-ı garîbeden aklının tartamadığı ve zihninin içine alamadığı şeyleri gördüğü zaman, “Allahü ekber” demekle rahat bulur. Yani, Hâlıkı daha azîm ve daha büyüktür. Onların halk ve tedbirleri kendisine ağır değildir. (Mesnevi-i Nuriye, Habbe)

Bediüzzaman Said Nursi

SÖZLÜK:
abd : kul
âciz : güçsüz
âhiret : öldükten sonra yaşanacak olan sonsuz hayat
Ahyed : Resûl-ü Ekrem Efendimizin (a.s.m.) Tevrat’ta geçen ismi (bk. bilgiler)
âlem : evren
Allahuekber : “Allah en büyüktür”
:
bilhassa : özellikle
binaenaleyh : bundan dolayı
cihan : dünya, âlem
dehşetengiz : dehşet verici, ürpertici
elhamdü lillâh : “ezelden ebede her türlü hamd ve övgü, şükür ve minnet Allah’a mahsustur”
esâsat : esaslar, temeller
fâni : geçici olan, ölümlü
gusül : yıkanıp temizlenme; boy abdesti
hayattar : canlı
i’lem eyyühe’l-aziz : “Bil ey aziz, saygıdeğer kardeşim!” mânâsında muhatabı uyarmak ve dikkatini çekmek için kullanılan bir söz
ibka etmek : devamlı ve kalıcı hale getirmek, bâki kılmak
idrâk : anlayış, kavrayış
ikrah etmek : kötü görme; tiksinme, nefret etme
İlâhî : Allah tarafından yapılan
iltihak : bir topluluğa katılmak
istikzar : kir ve pisliklerden nefret etme, tiksinme
iştiyak : çok arzu ve istek
kader : Allah’ın ezelî ilmi ile kâinatta olmuş ve olacak herşeyi bilip takdir etmesi, plânlaması
kâinat : evren, yaratılmış herşey
kazûrat : pislikler; artık şeyler
mahall-i istimal : kullanma yeri
mâ-i zülâl : saf, temiz, soğuk ve tatlı su
meccânen : ücretsiz, bedava
muhafaza etmek : korumak, saklamak
muhat : etrafı çevrilmiş, kuşatılmış
mukaddes : kusur ve eksiklikten uzak, yüce
musahhar : boyun eğmiş, emrine verilmiş
mülk : sahip olunan her şey
müsemmâ : isimlendirilen
nebean etme : doğma, yerden çıkma, kaynama
razı olmak : hoşnut olmak
sâkin : ikâmet eden, oturan, oturmuş
Sübhanallah : “Allah her türlü eksiklikten sonsuz derecede yücedir”
şekl-i hâzır : şu andaki şekli, mevcut hâl, durum
takdir edilme : belirlenme
vaziyet : durum, konum
vuku bulmak : gerçekleşmek, meydana gelmek
zâil : geçip gidici, yok olucu
zeval : yokluk
abd : kul
adem : yokluk, hiçlik
âlem : dünya, evren
Allahüekber : “Allah en büyüktür”
:
âsâr : eserler
azîm : büyük, yüce
Bâkî : Kendi varlığı sonsuza kadar devam eden ve dilediği varlığa bekà veren, onları sonsuz ve kalıcı hale getiren Allah
beka : devamlılık ve kalıcılık
bu’diyet : uzaklık
Cenâb-ı Hak : Hakkın tâ kendisi olan, sonsuz şeref ve yücelik sahibi Allah
elhamdü lillâh : “ezelden ebede her türlü hamd ve övgü, şükür ve minnet Allah’a mahsustur”
Ganiyy-i Muğnî : bütün varlıkların ihtiyaçlarını karşılayan ve her varlığın zenginliği Kendisinin tükenmez hazinesinden çıkan ve hiçbir şeye muhtaç olmayan sınırsız zenginlik sahibi Allah
hakikat : asıl, gerçek
Hâlık : her şeyi yaratan Allah
hâlis : içten, ihlâslı
halk : yaratma
hamd : övgü ve şükür
harekât-ı garîbe : hayret verici, şaşırtıcı hareketler
hariç : dış
hizb : bir görüş üzerinde birleşen topluluk; taraftarlardan oluşan grup, parti
i’lem eyyühe’l-aziz : “Bil ey aziz, saygıdeğer kardeşim!” mânâsında muhatabı uyarmak ve dikkatini çekmek için kullanılan bir söz
idame-i nimet : nimetin, ihsan ve lütfun devamı, sürdürülmesi
in’âm : nimetlendirme
izhar etmek : göstermek, açığa çıkarmak
kâfi : yeterli
kâinat : evren, bütün yaratılmışlar
Kâmil-i Mutlak : sınırsız mükemmellik ve kusursuzluk sahibi Allah
kurbiyet : yakınlık; kulun Allah’a yakınlığı
lizatihî : bizzat kendisi, kendisinin bir özelliği olarak
mahbub : sevgili, sevilen
mahlûkat-ı acibe : şaşırtıcı mahlûklar, harika yaratıklar, varlıklar
Mâlik : görünen ve görünmeyen her şeyin gerçek sahibi olan Allah
melce : sığınak
mence : kurtaracak yer
Mûcid : icad eden, var eden Allah
müdahale etmek : karışmak
mülk : sahip olunan şey
Mün’im : gerçek nimet verici olan Allah
nefis : bir kimsenin kendisi
nimet : hayat için lâzım olan her şey; iyilik, lütuf, ihsan
nur : aydınlık
seyyiat : günahlar, kötülükler
şerik : ortak
tedbir : çekip çevirme, ihtiyacını karşılama
tevekkül etme : Allah’a dayanme ve güvenme
tezyid-i lezzet : lezzeti arttırma, fazlalaştırma
ünvan : isim
Vâcibü’l-Vücud : varlığı zorunlu olan, var olmak için hiçbir sebebe ihtiyacı bulunmayan Allah
vâki : düşüncede değil, gerçek dünyadaki var olma; zihindeki bir şeyin dış dünyada da bulunması hâli, gerçekliği
vücut : varlık
ziynet : süs
zulmet : karanlık