Kur’ân’dan mesajlar

 
وَلِلّهِ مَافِى السَّموَاتِ وَمَافِى الْاَرْضِ وَاِلَى اللّهِ تُرْجَعُ الْاُمُورُ
“ Göklerde ne var, yerde ne varsa Allah’ındır. Ve her iş Ona döndürülür. Yani; Bütün mahlukat, O’nun hilkat eseridir, bütün bu hâdisat-ı kevniyede malikiyet ve hâkimiyet yalnız bin bir isim ve kudsî sıfat sahibi olan Allah’a aittir. Bütün bunları yaratan, yaşatan, nimetlendiren ve azaplandıran O Halık-ı Zişan’dır. Teklifen ve tekvinen, dünyada ve ahirette her şeyin neticesi Allah’a döner. Bütün sebeblerin sonu Allah’a dayandığı gibi; keza bütün mahlukat ceza ve mükafatını görmek üzere Onun huzuruna döndürülür..” (1)
 
Bu âyet-i kerimenin tüm zamanlara ve bu asra bakan mesajına kulak verelim:
وَاِلَى اللّهِ تُرْجَعُ الْاُمُورُ
“…Ve her iş Ona döndürülür.”
 
Bu ayet-i kerimede iki mana vardır:
Birincisi: Esbabın tesiri yoktur. Müsebbibü’l-Esbab yalnız O’dur. Yani esbabın hepsi sukût eder ve bütün bu sebeplerin sonu Allah’a dayanır. Dünyada tekvinî olarak hakikî müsebbib Cenâb-ı Hak olduğu gibi, âhirette de zaten sebepler perdesi kalkacaktır. Demek dünyada ve ahirette bütün sebebler sukût edecek ve her şey müsebbibü’l esbâba dönecektir.
 
İkincisi: Bir zaman gelecek, şu dünya yıkılacak ve sonunda hepiniz Allah’a teslim olup onun huzuruna çıkarak hesaba çekileceksiniz. Evet, dünyada her ne kadar zahiren insan, irade ve güç sahibi görünüyorsa da hakikatte her şeyi yaptıran Allah’dır. Keza âhirette de ceza ve mükâfat Onun elindedir ve herkes yaptıklarının karşılığını mükâfat veya mücazat olarak görmek üzere onun huzurunda toplanacaktır.
 
Bu ayet-i kerime ifade eder ki:
Yer, gök ve onların içindeki bütün varlıklar Allah’ındır. Yani bu kâinat nizamını, düzenini, sistemini tekvinen kim kurmuşsa, teklifî şeriatları da O tanzim etmiştir. Her şey O Zat-ı Zü’l-Celal’in halkı, mülkü ve kuludur. Öyleyse bu iki şeriatı ayrı ayrı düşünmek, değerlendirmek mümkün değildir. Şu halde tekvini kanunlar, nasıl mükemmel bir nizam ve ölçü içerisinde icra olunuyor ve o kanunlara müdahale edilemiyorsa (yağmurun yağması, yıldırım çakması, bitkilerin yeşermesi, insanın doğumu ve gelişimi, mevsimlerin düzeni, galaksilerin görevleri, güneşin ve ayın yörüngeleri v.s sayısız kanunlar gözümüz önünde ve ilim dahilinde cereyan ediyorsa) , nev-i beşerin söz, fiil ve hallerini, davranışlarını bir kural, ölçü ve düzen altına alan ve semâvî olan teklifi kanunlar da tebdil, tağyir ve tahrif edilemez, insan eli  o kanunlara müdahale edemez, çerçevesini, kapsamını ve uygulama alanlarını bozamaz, değiştiremez.
 
Bu teklifî kanunları bozmaya kalkan kimse, kâinattaki tekvinî nizamı bozmaya teşebbüs eden kimse gibidir. Günümüzde küresel felaket ve krizlerin bir sebebinin de, bu tekvinî kanun ve kurallara kısmen de olsa (çevre kirliliği, yabancı madde ve atıkların yanlış yönetimi, hırs, israf ve tüketim çılgınlığı, mahlûkata gereği gibi saygı göstermeme gibi) müdaheleden kaynaklandığı inkâr edilemez bir gerçektir. Kâinattaki tekvinî nizam bozulmadığına göre insanın ef’al, akval ve ahvalini tanzim eden teklifi nizam da bozulamaz. Semâvî kitapların ve
Sünnetin emirler ve nehiyler çerçevesinde ortaya çıkan teklifi kanunları, fâsit ve yanlış yorumlarla tahrif ve tağyir etmek, bin dörtüz yıllık akîde ve tatbikatı görmezlikten gelerek yeni bir din ve anlayışı öne sürmek, kalpleri ve zihinleri ifsat etmek, apaçık bir küfür ve dalâlettir. Buna; otoritesini, amiriyyetini kullanarak ve kurduğu bid’akârâne rejimiyle teşebbüs edenlerden, kitaplarıyla, görsel yayınlarıyla, her türlü propaganda araçlarıyla plânlı bir tarzda bu kanunlara el uzatanlardan bunun hesabı dünya ve âhirette mutlaka sorulacaktır.
Tekvin ve teklif, hepsi Allah’ın elindedir. Dokunanlar için maddî ve mânevî felaketler kaçınılmazdır.
 
Bu âyet; İlâhî hükümleri tebdil, tağyir ve tahrif etmek denaetinde bulunanlara der ki: Hangi sebebe ve hangi güce güveniyorsunuz? Heva ve hevesinize göre kurduğunuz sisteme mi? O bir gün yıkılır. Sahip bulunduğunuz mal ve servetinize mi? Zeval ve fenaya mahkûmdur. Makam ve mevkiinize mi? Bir gün elinizden çıkar. Fen ve felsefeye, hikmet ve san’ata mı? Kabrin arkasında beş para etmez. Irkçılığa, etnik ayrımcılığa ve particiliğe mi? Hesap gününde uyanları ve önü çekenleri birbirine düşürür. Dinden fersah fersah uzaklaşmış, küfür çapaklarıyla gözleri görmez olmuş, her türlü rezalet ve bozgunculuğun naşir-i efkârı konumundaki medyanıza mı? Çoğu yalancılıktan ibaret olan, menfaat üzere dönen ve ipi ecnebilerin elinde olan bugünkü siyasî entrikalarınıza mı? Evet, evet…Bütün bunlar neticede sahibini dünyada da, ahirette de rezil ve rüsvay eder. Bu böyle biline…
 
Bugün Kur’an ve sünnete el atıp onları tahrif etmek isteyenlerin, Kitab ve sünnete muhalefet edenlerin âkıbeti son derece kötüdür. Onlar dünyada ve âhirette hor, zelil ve mağlup olacaklardır. Kur’ân’ı ve sünneti müdafaa edenler ise; aziz, galib, mansur ve muzaffer olacaklardır. Gelecek ayet-i kerimeler, korkutma (inzar, uyarı) ve müjde (tebşir) noktasında ibretler ve derslerle doludur:
 
اِنَّ الَّذينَ يُحَادُّونَ اللّهَ وَرَسُولَهُ اُولئِكَ فِى الْاَذَلّينَ
“(Muhakkak o kimseler ki, Allâh’a ve Resûlüne muhâlefette bulunur­lar.)   Kitab ve sünnetten ayrılırlar, ahkâm-ı İlahiyeyi tebdil, tağyir ve tahrif ederler. (İşte onlar zelîl olanların arasındadırlar.) Onlar da zillet ve mağlûbiyyete uğrayacak kimseler cümlesindendirler. Onlar dünyâ­da mağlûbiyyete, esârete ve mahrûmiyyete uğrarlar, âhirette de şeytânlar ile berâber pek elemli azâblara ma’rûz kalırlar.” (2)
 
كَتَبَ اللّهُ لَاَغْلِبَنَّ اَنَا وَرُسُلى اِنَّ اللّهَ قَوِىٌّ عَزيزٌ
“(Allah yazdı ki:) Ya’nî, ilm-i ezelîsinde takdîr edip Levh-i Mahfûz’da tesbît buyurdu ki: (Elbette Ben galebe edeceğim,) ve (Benim peygamberlerim de) galebe edeceklerdir. Benim kitabım ve Resulümün sünneti ve kitab ve sünnete temessük edenler elbette galib gelecektir. (Şübhe yok ki, Allah Kavî’dir.) Peygamberlerine ve onlara tabi olanlara yardım etmek için gayr-i mütenâhî bir kuvveti hâizdir. Ve o Hálik-ı Azîm (Azîz’dir.) Her murâd buyurduğu şeyi vücûda getirmeğe kádirdir. Şân-ı ulûhiyyetinde hiç bir mağlûbiyet mutasavver değildir. Âmennâ !...” (3)
 
Bin dört yüz seneden beri İslâm Tarihi şahittir ki; Ne zaman münafıklar ve din düşmanları İslamiyet’in nurunu söndürmek için harekete geçmişler, muvakkat olarak zahiren onlar galip ve Müslümanlar da zahiren muvakkat olarak mağlup gibi görünmüşlerse de sonunda o münafıklar ve inkârcılar silinmiş ve gitmişler, İslamiyet ve Müslümanlar ise hep galip olmuşlardır. Allah’ın mü’minler hakkındaki va’di ve hükmü budur.
 
Söz müceddid-i âzam Bediüzzaman Hazretlerinin:
“Eğer beşer çabuk aklını başına alıp adâlet-i İlâhiyye nâmına ve hakáik-ı İslâmiyye dâiresinde mahkemeler açmazsa, maddî ve ma’nevî kıyâmetler başlarına kopacak, anarşilere, Ye'cüc ve Me'cüc’lere teslîm-i silâh edecekler, diye kalbe ihtâr edildi.”(4)
“Siz dini incittiniz, gayretullaha dokundunuz, şeriatı tezyif ettiniz; neticesi vahîm olacaktır.” (5)
“Sedd-i Zülkarneyn'in tahribiyle, Ye'cüc ve Me'cüclerin dünyayı fesada vermesi gibi; şeriat-ı Muhammediye (A.S.M.) olan sedd-i Kur'anînin tezelzülüyle de Ye'cüc ve Me'cüc'den daha müdhiş olarak ahlâkta ve hayatta zulmetli bir anarşilik ve zulümlü bir dinsizlik fesada ve ifsada başlıyor.” (6)
 
Başka söze hâcet var mı ?...
 
Dipnotlar:
1.Âl-i İmrân, 3/109
2.Mücadele, 58/20
3.Mücâdele, 58/21
4. Hutbe-i Şâmiyye, Arabi Hutbe-i Şamiyenin Zeylinin Kısa Bir Tercümesi
5 Tarihçe-i Hayat , Birinci Kısım, İlk Hayatı
6. Kastamonu Lahikası, ‘‘Daimi Hizmetinde Bulunan Nur Şakirtleri Tarafından…’’

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
14 Yorum