“Kur’an Kâinatı Okuyor” Ne Demektir?

"Evet, Kur'ân-ı Hakîm, şu Kur'ân-ı Azîm-i Kâinatın en âli bir müfessiridir ve en beliğ bir tercümanıdır. Evet, o Furkandır ki, şu kâinatın sayfalarında ve zamanların yapraklarında kalem-i kudretle yazılan âyât-ı tekviniyeyi cin ve inse ders verir." (Sözler, On İkinci Söz)

İmam-ı Azam Ebu Hanife’ye göre yaratıcısını tanımakla sorumlu olan insanoğlunun birinci görevi, akıl etme yetisini kullanarak varlıklar üzerinden Allah hesabına çıkarımda bulunmaktır. (1) Başka bir ifadeyle mevcudata Allah hesabına bakmak ve varoluşu hikmet nazarıyla okumaktır.

Nitekim hidayet rehberi Kur’an, imanla ilgili açıklamaları, bazen telkin, bazen de ispat tarzında sunmuştur. Telkin tarzındaki açıklamalar vahiy ile gönderilmiştir, vahiy ile gönderilen bilgileri destekleyen deliller ise hem bizzat vahyin içinde, hem de kâinatta yer almışlardır. Bu sebeple, Kurʹân kendisinin en küçük birimine ʺâyetʺ dediği gibi, kâinatta bulunan varlıklardan her birisi için de ʺâyetʺ ifadesini kullanmaktadır. Öyleyse, Kur'ân ile kâinat arasında bir bağlantı vardır.

Kâinattaki mânâların anlaşılması için Kur'ân'ın rehberliğine ihtiyaç vardır. Kur'ân-ı Hakîm, kâinatı, tevhidin en büyük, en küllî bir delili olarak sunarken, daha çok her insanın kolayca anlayabileceği delilleri dikkatimize sunar. Yer, gök, yıldızlar, ay, yağmur, su, bulut, arı, karınca, rüzgâr gibi ilahi kanunların nazara verilmesi bunun en güzel örnekleridir.

Kur’ân’da kâinat kitabına yapılan bu tür atıflar başlıca üç maksatla gündeme getirilir:

Birincisi, Allah’ın varlığına ve birliğine, ilminin ve kudretinin sonsuzluğuna işaret,

İkincisi, ahirette dirilişin mümkün olduğuna birer işaret,

Üçüncüsü de kâinattaki bu nimetlere şükredilmesinin gerekliliğine işarettir.

Keza, baktığı halde görmemek, gördükleri üzerinde düşünüp onlardan ibret almamak müminlere yakışmayan ve hatta cehennem ehli kişiler için kullanılan bir sıfattır. (2)

“Kâinat mescid-i kebirinde Kur’an kâinatı okuyor. Onu dinleyelim. O nur ile nurlanalım, hidayetiyle amel edelim ve onu vird-i zeban edelim. Evet, söz odur ve ona derler. Hak olup Hak’tan gelip Hak diyen ve hakikati gösteren ve nurani hikmeti neşreden odur.” (Sözler, Yedinci Söz)

Dipnotlar:
1-Bu konuda ayrıntılı bilgi için bkz. Ramazan Altıntaş, “Ebu Hanife’nin (ö. 150/767) Akıl-Vahiy Anlayışı”, Kelam Araştırmaları Dergisi, 2/1, (2004): 12.
2-Buna dair örnek olarak Bakara Suresi 2:18, A’raf Suresi 7:179, Furkan Suresi 25:73, Mülk Suresi 67:10 vb gibi ayetlere mealen dahi bakmak yeterli olacaktır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
8 Yorum