Musa Kazım YILMAZ

Musa Kazım YILMAZ

Hz. Peygamber’i (sav) Rüyada görmek

Rüyalar (2)

Hz. Peygamber’i (sav) Rüyada görmek

Hz. Peygamber (sav),“Sizin göreceğiniz en hayırlı rüya Allah’ı ve onun elçisini rüyada görmektir” buyurdu. Ashab, “Ey Allah’ın resulü, seni rüyada görebiliriz, ya Rabbimizi rüyada görebilir miyiz?” diye sordu. Resûlüllah, “Eğer adil bir devlet başkanını görürseniz bu Allah’ı görmek manasındadır.”[1] Nitekim Hz. Peygamber bir diğer hadisinde, (السلطان ظل الله في الأرض) “Adil sultan, Allah’ın yeryüzündeki gölgesidir” buyuruyor.[2]

Resûl-i Ekrem (sav) (من رَأَني في المنامِ فكأنما رآني في اليَقَظَةِ ، ولا يَتَمَثْلُ الشيطانُ بي) “Kim beni rüyasında görürse beni uyanık iken görmüş gibidir. Çünkü şeytan benim suretime giremez[3] buyuruyor. Bir kimse rüya tabircisi İbn Sirîn’e (110/729) gelip, “Rüyamda Resûlüllah’ı gördüm” dediği zaman İbn Sirîn, “Gördüğün zat nasıl birisiydi?” diye sorardı. Eğer gördüğü zatın vasıfları Hz. Peygamber’in evsafına uymuyorsa, “Hayırlı bir rüya görmüşsün ama gördüğün zat Resûl-i Ekrem değildir” der, ona nasihat eder ve onu gönderirdi.

1) Hz. Ömer şöyle dedi: Rüyamda Resûlüllah’ı (sav) gördüm. Bana bakmıyordu. Ben kendisine, “Ey Allah’ın Resûlü, bende bir şey mi gördün de bana bakmıyorsun?” dedim. Resûlüllah (sav), “Oruçlu iken eşini öpen sen değil misin?” buyurdu. Ben de, “Vallahi Ya Resûlellah, bir daha böyle bir şey yapmayacağım” dedim.[4]

2) Hz. Osman dedi ki: Evim Medine’de, Ramazan ayında, kuşatma altındayken rüyamda Resûlüllah’ı (sav) gördüm. Bana, “Ey Osman, akşama bizimle iftarını aç” buyurdu. Osman o gün şehit edildi.[5]

3) Hz. Ali şöyle dedi: O gece (şehit edileceği gece) hafif bir uykuya dalmıştım. Resûlüllah’ı (sav) gördüm. Ben kendisine, “Ey Allah’ın Resûlü, senin ümmetinden çok eziyetler ve düşmanlıklar gördüm” dedim. Resûlüllah, “Onlara beddua et” buyurdu. Ben de elimi açıp, “Allah’ım benden daha kötü birisini onların başına getir, bana da onlardan daha hayırlı birilerini ihsan et” diye dua ettim. Hz. Ali rüya gördüğü gecenin sabahında, mescide giderken Abdurrahman b. Mülcem tarafından şehit edildi.[6]

4) Resûlüllah’ın (sav) müezzini Bial b. Rebâh, Resûlüllah’ın vefatından sonra Medine’de kalmak istememiş, oradan ayrılmış ve Şam’a yerleşmişti. Bir gece Rüyasında Resûlüllah’ı gördü. Resûlüllah (sav), “Bu ne ihmalkârlıktır ey Bilal, ne zaman bizi ziyarete geleceksin?” buyurdu. Bilal bu rüyayı görünce üzüntüyle uyandı ve Medine’ye gitmek için hazırlıklara başladı. Medine’ye varınca önce Resûlüllah’ın Ravzasına gitti ve merkad-i şerifine sarılarak ağlamaya başladı. Hasan ve Hüseyin onu Ravzada görünce, sabah namazında bir ezan okumasını ondan rica ettiler. Bilal onların ricasını kırmadı ve sabah vaktinde ezan okudu. Onun sesini duyan Medinelilerin erkek ve kadınları, [Resulüllah geldi zannederek] dışarı çıkıp ağlamaya başladılar.[7]

5) Rezîn’den rivayet edildi, dedi ki: Selmâ bana şunu anlattı: Ümmü Seleme validemizin yanına girdim; hüngür hüngür ağlıyordu. “Neden ağlıyorsun ey müminlerin annesi?” dedim. Ümmü seleme şöyle dedi: Rüyamda Resûlüllah’ı gördüm; başında ve sakalında toprak vardı. “Bu ne haldir Ya Resûlellah?” diye sordum. Resûlüllah, “Biraz önce Hüseyin’in öldürüldüğünü gördüm” buyurdu.[8]

6) Ömer b. Abdülaziz dedi ki: Rüyamda Resûlüllah’ı (sav) gördüm. Ebû bekir ve Ömer de onun yanında oturuyorlardı. Ben de oturdum. Otururken bir de ne göreyim, Ali b. Ebû Talib ve Muaviye b. Ebû Süfyân getirilip bir odaya kapatıldılar ve kapı üzerlerine kilitlendi. Fazla geçmeden Ali çıktı ve: “Vallahi hüküm benim lehime verildi” dedi. Ardından Muaviye çıktı ve: “Vallahi affedildim” dedi.[9]

7) Bir gün zengin fakat müzminlik derecesinde hasta olan bir adam Resûl-i Ekrem’i (sav) rüyasında gördü. Ona, “E y Allah’ın elçisi, bana bir şifa yolunu göster” dedi. Resûl-i Ekrem (sav) ona, “Eğer şifa bulmak istiyorsan (لاَ وَلَا)’yı yemen lazım” buyurdu. Adam hemen uyandı, ancak gördüğü rüyadan hiçbir şey anlamadı. Sabahleyin büyük bir heyecan içinde Süfyan-ı Sevrî’nin yanına gitti. Önce tasadduk etmesi için Süfyan’a on bin dinar verdi; ardından gördüğü rüyanın tabirini istedi. Süfyan, “Güzel bir rüya görmüşsün; inşallah şifa bulursun. Resûlüllah (sav) sana bol bol zeytin yemeni emretmiştir” dedi.[10]

Adamın gördüğü rüya kalın bir perdeye sarılmış gibi görünüyor. Çünkü (لاَ وَلَا)’nın zeytin oluşu, (يُوقَدُ مِن شَجَرَةٍ مُّبَارَكَةٍ زَيْتُونَةٍ لَّا شَرْقِيَّةٍ وَلَا غَرْبِيَّةٍ) “doğuya da batıya da ait olmayan, yağı mübarek bir zeytin ağacından yakılır[11] ayetinden alınan bir tabirdir.

8) Bediüzzaman anne ve babasının yanında iken bir gece rüyasında kıyametin koptuğunu görür. Bu esnada Hz. Peygamberi ziyaret etmeyi arzu eder. Nasıl ziyaret edeceğini düşünmeye başladı. Bütün insanların Sırat köprüsünden geçeceklerini düşünerek gidip Sırat Köprüsü'nün başında beklemek hatırına gelir. Hz. Peygamber (sav) de oradan geçerken ziyaret edip ellerini öperim diyerek gidip orada bekler. Sırat Köprüsü başında bütün peygamberlerle görüşür, ellerini öper. Nihayet Hz. Peygamber de gelir, hemen ellerine kapanır ve kendisinden ilim talep eder.

Hz. Peygamber, “Ümmetimden soru sormamak şartıyla sana Kur'ân ilmi verilecektir” diye müjde verir. Heyecan ve sevinç içinde uyanır. Bu rüyadan sonra Bediüzzaman Said Nursî, ömrü boyunca sorulan her soruya cevap verir, fakat soru sormaz ve bu esası bütün hayatında kendine düstur edinir.

9) Zengi sultanlarından birisi (muhtemelen Nureddin Zengi’dir) rüyasında Resûl-i Ekrem’i görmüş ve: “Sen de ne arıyorsun burada?” diyerek Resûlüllah’a bir tokat atmış. Ardından kan-ter içinde hemen uyanmış. O gece Şam’da yaşayan bir âlime gitmiş. Âlim gece yarısı sultanı perişan halde kapısında görünce bir anlam verememiş, onu içeri almış ve: “Buyurun sultanım bir emriniz mi vardı?” demiş. Sultan gördüğü dehşetli rüyayı anlatmış. Âlim şöyle demiş: “Sultanım ne siz ne de hiçbir beşer Resûlüllah’a tokat atacak bir güce, bir kudrete ve bir makama sahip değildir. Fakat vereceğiniz hüküm ve emirlerinize dikkat edin sultanım. Onun sünnet-i seniyyesine zarar verebilecek bir hüküm vermemeye çalışın. Dine aykırı vereceğiniz her emir ve hüküm onun sünnetine atacağınız bir tokat gibi hilaf-ı edeptir.”

10) Muyiddin İbn Arabî hicrî 656'da (1238) yılında, yani Bağdat’ın Moğollar tarafından istila edileceği günün sabahında bir rüya gördü. Rüyasında, Resûlüllah’ı (sav) kefenlenmiş bir şekilde bir tabutun içinde gördü. İnsanlar tabutun etrafında oturmuş ağlıyorlardı. Resûlüllah’ın başı açık, saçı uzundu. İbn Arabî oradaki insanlara, “Burada ne yapıyorsunuz?” dedi. İnsanlar, “Resûlüllah vefat etmiş, onu kefenleyip defnedeceğiz” dediler. İbn Arabî kulağını Hz. Peygamber’in burnuna yaklaştırdı. Çok zayıf bir nefes aldığını fark etti. Dehşet içinde uyandı ve rüyasını şöyle tabir etti: “Bu rüya, İslam dünyasında büyük bir fitnenin olacağına işarettir.” Moğollar Bağdat’ı, ardından tüm İslam dünyasını istila edince rüyanın tabiri çıkmış oldu.

Hz. Peygamber’in Gördüğü Rüyalar

Kuşkusuz Kur’an’ın nassıyla peygamberlerin rüyaları haktır.

1) Bir gün Resûlüllah (sav) şöyle buyurdu: “Rüyamda insanlar bana göründüler. Üzerlerinde gömlekler vardı. Bazılarının gömleği göğsüne kadardı, bazıları daha uzundu. Sonra Ömer b. Hattab’ı gördüm, üzerindeki gömlek o kadar uzundu ki ardından sürüklüyordu.” Sahabe, “Ey Allah’ın elçisi bu rüyanı nasıl tevil ettin?” dediler. Resûlüllah, “Gömlek dindir” buyurdu.[12]

2) Resûlüllah şöyle buyurdu: “Rüyamda bana bir süt bardağı getirildi. Ondan içtim, o kadar ki tırnaklarıma kadar kandım. Bardakta kalanını da Ömer’e verdim.” Sahabe, “Rüyanı nasıl tevil ettin ya Resûlellah?” dediler. Resûlüllah, “Süt ilim ve imandır” buyurdu.[13]

3) Resûlüllah şöyle buyurdu: “Rüyamda, sanki iki elimde altından birer bilezik vardı; rahatsız oldum. Onlara üfürmem bana tavsiye edildi. Üfürdüm, her iki bilezik de uçtu. İki bileziği, benden sonra nübüvvet davasında bulunacak iki kezzabla tevil ettim. Onlardan birisi Müseylimetü’l-Kezzab, diğeri Esved el-Ansî’dir.”[14]

4) Resûlüllah şöyle buyurdu: “Rüyamda Mekke’den, hurma bahçeleri olan bir yere hicret ediyordum. İlk tahminin orasının Yemame ya da Hecer olduğu yönündeydi. Bir de baktım ki orası Yesrib’tir ve Yesrib’e hicret ettim.”[15]

5) Bir gün Resûlüllah, “Sizlerden güzel bir rüya gören var mı?” buyurdu. Sahabe, “Hayır ya Resûlellah” dediler. Resûlüllah, “Ama ben bir rüya gördüm” buyurdu ve gördüğü rüyayı şöyle anlattı: “Rüyada iki adam yanıma geldiler ve elimden tutup beni semaya götürdüler. Bir adam gördüm, oturmuştu. Birisinin elinde demirden bir şiş vardı. Bu şişle oturan adamın ağzının sağ tarafından sokuyor, şiş kafasından çıkıyordu. Sonra sağ taraf iyileşsin diye şişi sol tarafından sokup kafasından çıkarıyordu. Ben yanımdakilere, bu kimdir diye sordum. Bana, dünyada iken yalan söyleyen adam olduğunu söylediler.”

Bir adam gördüm; kafasının üzerinde bir kaya vardı. Bu kaya ile adamın kafasına vuruluyordu. Bunun, Kur’an’ı bildiği halde onunla amel etmeyen kişi olduğunu söylediler.”

Bir tandır gördüm; ağzı dar, dibi genişti. İçinde erkekler ve kadınlar çıplak halde bulunuyordu. Sordum; bunlar zina edenlerdir, dediler.”

Bir adam gördüm; kandan bir ırmak içinde yüzüyordu. Sahile çıkmaya çalıştıkça tekrar kan ırmağının içine itiliyordu. Sordum, bunlar faiz yiyenlerdir, dediler.”

Sonra bir bahçe gördüm; İçinde büyük bir ağaç vardı. Ağacın altında yaşlı bir adam ve çocukları oturuyordu. Sordum; o zat İbrahim, etrafındakiler de onun zürriyetidir, dediler. Yine bir adam gördüm; o ağaca yakın bir yerde bir ateş yakıyordu. Sordum, o cehennem bekçisi Mâlik’tir dediler. Sonra beni cennetteki evime götürdüler. O yanımdakiler Cebrail ve Mikail’di.”[16]

6) Buyurdu ki, “Mekke’de iken elimde bir kılıç sallıyordum; kılıcın kırıldığını gördüm. Kılıcın kırılmasını, Uhud’ta müminlerin şehit olacaklarına yorumladım. Sonra kılıcı tekrar sallıyordum; kılıç eskisinden daha güzel bir hale geliyordu. Bunu, Mekke’nin fethine yorumladım. Sonra kesilmiş ve boğazlanmış sığırlar gördüm. Bunları, şehit düşecek ashabıma yorumladım.”[17]

7) Resûlüllah (sav) Kuba’ya gittiği zaman mahremlerinden olan Ümmü Haram’ın (Ubâde b. Sâmit’in eşi ) evinde yemek yerdi. Bir gün onun evinde yemek yedikten sonra uyandı ve tebessüm etmeye başladı. Ümmü Haram, “Neden gülüyorsun ya Resûlellah?” dedi. Resûlüllah, “Ümmetimden bazı mücahitlerin denizlerde padişahlar gibi tahtların üzerinde seyrettikleri bana gösterildi” buyurdu. Ümmü Haram, “Ey Allah’ın Resulü, dua edin ben de onlarla birlikte cihada katılayım” dedi. Resûlüllah, “Sen de onların içinde olacaksın” buyurdu.[18] Hz. Muaviye zamanında Kıbrıs adasına sefer düzenlenirken Ümmü- haram da orduyla birlikte Kıbrıs’a gitti. Larnaka beldesinde bineğinden düşerek şehit oldu. Kabri oradadır.

8) Resûlüllah şöyle buyurdu: “Rüyamda insanların bir kuyunun etrafında toplandıklarını gördüm. Allah ne kadar nasip ettiyse kuyudan su çektim. Sonra kovayı İbn Kuhâfe (Ebû Bekir) aldı. Bir veya iki kovayı zorlukla çekti. Sonra Ömer b. Hattab kovayı eline aldı. Kova Ömer’in elinde büyük bir kovaya dönüştü. İnsanlar çadırlarını ve deve ağıllarını kuruncaya kadar Ömer suyu çekmeye devam etti. Ben insanlar içinde Ömer kadar görevini hakkıyla yapan bir kimse görmedim[19]

Bu hadis şöyle yorumlanmıştır: Kova fetih hareketlerine işarettir. Hz. Ebû Bekir Resûlüllah’tan sonra iki yıl hilafette bulundu. Fakat her iki yıl Ridde ehlinin (dinden dönenlerin) savaşıyla geçtiği için bir hayli sıkıntılı geçmişti. Hz. Ömer döneminde ise İslam tarihinin en önemli fetihleri gerçekleşmiştir.

9) Resulüllah (sav) rüyasında cennete götürülüyordu. Cennete sarkmış bir hurma salkımı gördü ve: “Bu kime aittir?” dedi. Kendisine, “Bu Ebû Cehil’e aittir” denildi. Resûlüllah uyandı; rüya onu çok üzmüştü ve tevil edemedi. Sonra, “Cennet kim Ebû Cehil kim? Vallahi ancak Allah’a ve ahiret gününe iman eden cennete girebilir” dedi. Daha sonra İkrime b. Ebû Cehil Müslüman olunca o salkımı Ebû Cehil’in oğlu İkrime’ye yorumladı.[20]

[1] Ebu’l-Kasım et-Tabarânî, Kitabu’l-Mu’cemi’l-Kebîr, 7/326, Kahire, 1994.

[2] Tirmizî, Sünen, hadis nu: 2224.

[3] Buhari, Sahih, hadis nu: 6993.

[4] İbn Hazm, el-Muhallâ, 6/208, Kahire, 1983.

[5] Ebû Davud, Sünen, hadis nu: 2385.

[6] İbn Sa’d et-Tabakatu’l-Kübrâ, 3/36, Beyrut, tarihsiz.

[7] İbnü’l-Esîr el-Cezerî, Üsüdü’l-Gâbe Fî Marifeti’s-Sahabe, Dâru İbn Hazm, (بَ) harfi, s. 130, Beyrut, 2016.

[8] Tirmizî, Sünen, hadis nu: 3771.

[9] İbnu’l-Cevzî, Sîretu Ömer b. Abdülaziz, s.285; Beyrut, 1984.

[10] İbnu Ebi’d-Dünya, el-Menâmât, no: 230, Kahire, Tarihsiz.

[11] Nur, 24/35.

[12] Buharî, Sahih, hadis nu: 3691.

[13] Buharî, hadis nu: 7007.

[14] Mecmau’z-Zevâid, 1/184.

[15] Buharî, hadis nu: 70 35.

[16] Buharî, hadis nu: 1386.

[17] Buharî, hadis nu: 3622.

[18] Buharî, hadis nu: 2788-89.

[19] Buharî, hadis nu: 7019.

[20] İbn Abulber, Behcetü’l-Mecâlis, (el-Mektebetu’ş-Şâmile, s. 202.)

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
10 Yorum