Komşuoğlu Üstadına komşu oldu

Mehmet ağabey gitti. Her ölüm vakitsizdir demişler.
Ölüm ölüm hezen ölüm her düzeni bozan ölüm
Ölüm ölüm hezen ölüm evden eve gezen ölüm.

Yıllar önceydi Erzurum’da üniversitede okuyorum, Mehmet Ağabey’in Erzurum sanat okuluna tayini çıkmış. Şener Ağabey’in kaldığı Polat Amca’ya komşu apartman dairesinde kalıyor. Meşrebi hoşuma gitti uzun zaman ondan ayrılamadım. Risale-i Nur’a katıksız bağlılığı beni etkilemişti, çayı şekersiz içer gibi Nurlara katıksız bağlı idi. Hele sarışın anlı ile büyüleyici gözleri ile bir bakışı vardı ki ondan çok etkilenirdim.

O zaman biz nurların maverasında yaşardık, dünyada mıyım değil miyim çok zaman onu anlayamazdım. O dönemdeki bir günümü bana satsalar dünyalara alırdım. Herkes samimi idi, menfaat bizim çok uzağımızda bile dolaşmazdı. Bir dava menfaat dağıtınca, menfaat dağıtanlar klik olunca tadı kaçıyor. Zannedersem onun içinde bulunduğu atmosferi bildiğim için tam gitmesi gerektiği zamanda gitti. Hz. Ömer “Yarabbi iradem zayıfladı, hakkı anlatmaktan düşmanlarım çoğaldı, artık götüremiyorum beni al” dedikten altı ay sonra darı uhraya göçer.

Kayaduman dumanlı gözlerle bakar gibi idi, en büyük vasfı her halükarda hakperestlikti. Hakperestlik sonradan kazanılmaz, o bir karakter ve mizaç meselesidir. O tepesinden dumanlar çıkan dağlar gibi dik bir adamdı, dimdikti yürürken insana emniyet verirdi. Malatya’da Vahdet Abi ile yürürken işte iki dik ve kayalar gibi yüce adam derdim. Birbirlerine çok yakın mizaçları vardı. Erzurumlu değildi ama Erzurumlular gibi hiç menfaat için eğilmez, sıradağlar gibi palandöken dağı gibi olaylara bakar, kesinlikle hak için her şeyi feda eder, doğruyu çekinmeden söylerdi.

Naci Merhum,
“Hakperestim arzı ihlas eylediğim dergah bir
Bir nefes tevhidden ayrılmadım Allah bir” der gibi yaşadı. Hayatla bağımız şu büyük zannettiğimiz vücuttur, o gidince hayat yine devam eder. Hayatın alt akıntısı ahiret olarak üst akıntısı bize göre dünyada devam eder. Onlar farklı bir nesildiler, cemaatin akışı içinde köprü nesildiler, önceki nesil köprünün tahtalarını kısmen demirlerini hazırladı, onlar da ruhları ile köprüleri yaptılar. O Malatya’nın köprü adamlarındandı, zannedersem köprülük görevini hakkıyla yaptı, gölgesinde birtakım insanları korudu, ama korudukları daha sonra ona gereken ilgiyi göstermediler, bundan dolayı çok huzursuz olur, şöyle uzaktan uzaktan bu acıyı hisseder ve hissettirirdi.

Üstaddan bahsedelim. Onun cümleleri olmayan satırlar anlamsız onun adı ve cümlesi geçen metin metin olur, yoksa yaldızlı laflar, bertaraf olur. “Nasıl zihayatlar vücutları ile bir Vacib ül Vücudun  vücuduna delalet ediyorlar. Öyle de  O zihayatlar ölümleri ile  bir Hayy u Baki’nin sermediyetine  vahidiyetine şehadet ediyorlar.” Buradan anlıyorum ki ahiret daha farklı ve fevkalade bir hayat çünkü orada sermediyet süreklilik tecelli ediyor. Onu artık olaylar sair arizi haller etkilemiyor, gidelim de görelim, o şimdi gördü.

“Mesela yalnız bir tek zihayat olan zemin yüzü  intizamatı ile  ahvaliyle Sani’i gösterdiği gibi  öldüğü vakit yani kış beyaz kefeni ile ölmüş o zemin yüzünü  kapaması ile  nazar-ı beşeri ondan çeviriyor. Yahut nazar  giden o bahar cenazesinin arkasından maziye gider, daha geniş bir manzarayı gösterir.” Şimdi o büyük manzarayı gördü, ruha kayıt olan cesetten kurtuldu. Şimdi hangi gözlerle ötedeki hayata bakacak, eazım ölümü hiç vakit geçirmeden istemişler. Üstad “ben artık gitmeliyim bugünler benim bayramım” demiş. Hz. Yusuf, işi bitince hemen gitmek istemiş ve gitmiş, Züleyha arkadan baka kalsın. Çağıranlar büyükse, bakakalanlar kim olursa olsun gidilir.

Kaya ve duman. Kaya bir diklik ve hakperestlik temsil eder, onun hakperestliği yüzünden toprak bir yere tutunur ve yaşar. Kayaduman da dumanlı dağlar gibi kaya gibi bir adamdı, tutunanı tutar korur, üstüne titrerdi. Ölümüne dost olmak için yaratılmıştı. En büyük dostluğu Bediüzzaman’ın davasına sadakati ve ömrünü ve nakdini harcama ile yapmıştı. Bediüzzaman’a çok ciddi bağlıydı, şimdi buluştular. Her nur talebesi büyük insandır, an şart ki dava şuurunu kaybetmesin. Üstadın duasıyla pencerelerin duasıyla bitirelim.

Rabbena la tuahizna  innesina evehtana -  Ya Rabbena eğer unuttuk  veya kasıtsız olarak yanlış yaptıysak  bundan dolayı bizi sorumlu tutma (Bakara 286)
Rabbena latuzikulubena bade iz hedeytena – Ey bizim Kerim Rabbimiz , bize hidayet verdikten sonra kalplerimizi saptırma (Ali İmran 8)
Rabbena takabbel minna inneke entessemiül alim-
Ve tub aleyna inneke entettevvabur rahim

Hz. İbrahim ile Hz. İsmail Beyti Şerifin temellerini yükseltirken  şöyle dua ediyorlardı. “Ey bizim kerim Rabbimiz yaptığımız bu işi kabul buyur bizden. Hakkıyla işiten ve bilen ancak sensin.” (Bakara 128)

Allah bu tabloyu kitabına almış. İki peygamber kabeyi inşa ediyor ve dua ediyorlar. Ne tablo değil mi? Allah’ın kahramanları olan peygamberlerinin hayatından seçtiği tablolardan ne kadar harika bir tablo ve harika bir dua.
Güle güle, kahraman ruhlu adam, Allah bizi de hasarsız yanına alsın.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
8 Yorum