Hasan TANRIVERDİ

Hasan TANRIVERDİ

Kâinatın sürekli genişlemesi neyi gösteriyor?

Uzay bilimciler tarafından kâinatın yaratılışı hakkında iddia edilen “Bing Bang” olayının, bu konuda Kur’an’ı Kerim’in ifadelerini desteklediğini ve gerçekleşen bu hadisenin insanları hayrete düşürecek derecede hassas ölçülerle İlâhi bir düzenleme olduğu görüyoruz.

Bu teorinin patlama hızı ile ilgili ayrı bir boyutu vardır ki, akılları hayrete düşürmektedir. Patlamayla birlikte madde etrafa korkunç bir hızla yayılmaya başlıyor. Bu yayılma hızına karşılık, evrenin tümünü bir noktada toplayabilecek kadar da büyük bir çekim gücü var.

Ne büyük İlâhi kudrettir ki, bu çekim gücüne karşılık, yayılma hızı ile çekim gücünün meydana getirdiği denge, genişlemenin ölçülü ve planlı bir şekilde olmasını sağlamıştır.

Bu dengeyi, patlamanın gücü ve bu patlamaya direnen maddeyi yeniden bir araya toplamaya çalışan çekim gücü, kâinatın düzenli bir şekilde oluşması sağlıyor. Çekim gücü patlama gücünden kuvvetli olsaydı, evren genişlemeye imkân bulamadan tekrar geri dönecekti. Patlama hızı gereğinden fazla olsaydı kâinat savrulacak ve bir daha bir araya gelip birleşme imkânı olmayacaktı. Buradan da anlıyoruz ki, kâinatın Sultanı hesaplamada sonsuz kuvvet ve kudretini, Vahdaniyetini akıl sahiplerine göstermiştir.

Dünyanın önde gelen felsefecilerinin eserlerinde zihnin çözemeyeceği sorunlardan biri olarak gördükleri ve “Akıl bu sorunu çözemez” dedikleri kâinatın yaratılışını kuramsal olarak ilk kez ortaya koyanlar, Rus fizikçi Alexander Friedmann ile Belçikalı papaz ve bilim adamı Georges Lemaitre olmuştur.

Rus fizikçi Friedmann ve Lemaitre’e göre; evren’in genişlemesini geri sardığımızda, evren tek bir bileşimden patlayarak oluşmuş ve tek bir atomdan ortaya çıkmıştır. Risale-i Nur  eserlerinde de bu konuda çekirdek ve ağaç ilişkisi anlatılır. Ağacı film şeridi gibi geriye sardığımızda en başı olan çekirdeğe ulaşırız. İslam inancına ve Kur’an’na göre, kâinatın yaratılışında da hadise geri sarıldığında “Muhammedî Nur ‘a” ulaşırız.

Gözlemsel olarak kâinatın sürekli genişlediğini ise 1929′da ortaya koyan Amerikalı astronom Edwin Hubble olmuş.  Hubble o dönemin en gelişmiş teleskopu ile yaptığı gözlemlere dayanarak, tüm galaksilerin birbirinden uzaklaştığını, böylece evrenin genişlediğini ortaya çıkardı. Böylece görmediğimize inanmayız diyenlere; “Gördüğünüze inanmalısınız.” Dercesine genişlemeyi ispatladı.

Dünyaca ünlü bilim adamı ve fizikçi olan Paul Davies:
“Bu derece olağanüstü bir denge, böyle hassas bir ölçü ve mizan tesadüfle açıklanabilir mi? Zira bu gerçek, bilinçli bir İlâhi tasarımın ispatından başka bir şey değildir. Çok küçük sayısal değişikliklerle hassas olan evrenin şu andaki yapısının çok dikkatli bir bilinç ve kudret tarafından yaratıldığına karşı çıkmak çok zordur. Kâinatın en temel yapılarındaki hassas sayısal dengeler, kozmik bir tasarımın varlığını kabul etmek için oldukça güçlü bir delildir” diyerek, gerçekte materyalist yaklaşımı benimseyen bir fizikçi olmasına rağmen, bu gerçeği kabul etmektedir:

Lemaitre ve Friedmann’ın kuramsal olarak ortaya koyduğu “Genişleyen evren” modeline bu iddiaya kendi formüllerinden ulaşılan Einstein bile inanmamıştı. Fakat Hubble’ın ortaya koyduğu gözlemsel delil ile dönemin en büyük fizikçisi Einstein, daha önce katılmadığı bu fikri, artık kabul ettiğini ve daha önceden bu düşünceye inanmamasına neden olan görüşlerinin hayatının en büyük hatası olduğunu itiraf ediyor. Böylece Kâinatın dinamik ve sürekli genişleyen yapısı gözlemlerle doğrulanmış bir şekilde ortaya çıkmış oldu.

Kâinatın ve fizik kurallarının yaratıcısı olan yüce Allah, tarihteki en büyük tartışmalardan birinin cevabını kesin deliller ile dolu olan Kur’an’ı Kerim’de zaten vermişti. Hem de 1400 yıl önce bilgiyi veren Kur’an-ı Kerim, ne Einstein’ın formüllerinden yararlanmış ne de Hubble’in teleskopunu kullanmıştı.

Yaklaşık 1400 yıldan beri evrenin genişlediğini ve tüm evrenin bitişik iken birbirinden ayrıldığını, Kuran’dan başka hiç kimse ve hiçbir kaynak ortaya koyamamıştır.
İnkâr edenler; “Evren ( gökler ) ve yer birbirleri ile bitişik iken onları ayırdığımızı, her canlıyı sudan yarattığımızı görmüyorlar mı? Yine de onlar inanmayacaklar mı?” Diye soran, Enbiya Suresi 30. ayetini tekrar okumalıdırlar.

“O gün evreni kitabın sayfalarını katlar gibi düreriz. Ve onu yaradılışa ilk başladığımız duruma iade ederiz.  Bu, üzerimizdeki bir vaattir. Elbette, gerçekleştireceğiz.”( 21 Enbiya Suresi 104. ayet)

Bütün bu açıklamalar, bizi şu sonuca götürüyor; maddenin bir başlangıcı vardır. Kâinat tesadüf olarak oluşmuş da değildir. O yüce Allah(c.c) tarafından yaratılmıştır.

Dolayısıyla yaratılmış evren’in bir başlangıcı olduğu gibi bir de sonu vardır. Günü gelince evrenin genişlenmesi son bulacak, geri dönüşe ve toplanmaya başlayacaktır. Kâinat bu toplanmanın sonucu olarak da kıyamet sürecini yaşayacaktır.

Kur’an’ın bildirdiği ve “Big Bang” teorisinin de onayladığı gerçek, her şeyden önce kâinatın ve zamanın bir başlangıcı olduğunu ve maddenin sonsuzdan beri var olmadığını ve sonradan yaratıldığını bize öğretiyor.

Böylece İlâhi kudret karşısında, materyalistlerin ve ateistlerin tarih boyunca savundukları evrenin sonsuzdan beri var olduğu fikri iflas etmiş oluyor. İnsanoğlu bu muhteşem kudretin önünde nasıl olur da secde etmekten imtina eder, anlamak mümkün değildir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
2 Yorum