Kainat kaderini yaşıyor peki ya insan?

Kainatın her mahlukunda bir program, tabiri caiz ise bir işletim sistemi var. Eşyanın var edilmesi, ilim dairesinden kudret dairesine çıkartılması demek iken; zevale gitmesi, zahiren yok olması ise, kudret dairesinden ilim dairesine geçirilmesidir.

Allah’ın yaratmasında bir plan ve program var. Keder her şey için bir miktar, bir şekil, bir hudut tayin ediyor ve kurdet bu program üzerinden zahirî bir vücud verip yaratıyor.

Her nev için ayrı bir program, ayrı bir şekil, ayrı azalar, ayrı vazifeler taktir edilmiş. Bir ağacın çekirdeğinde o ağacın ilmi programı olduğu gibi, bir tavus kuşunun yumurtasında da o kuşun ilmî programı var. Dünyaya gönderilmeden evvel her mevcudun ilmî bir vücudu var.

Bir kavun çekirdeğinin bu dünyada toprak altına atılıp sebepler perdesi altında kavun olarak neşv-ü nema bulması, o çekirdeğin kaderini yaşaması anlamına geliyor. Yani; kudretin taalluku ile, içinde yazılı olan program açığa çıkıyor, kalbi olan çekirdeğinde saklı olan plan uygulamaya geçiyor.Her bir bostan “Bismillah” der. Kudretin tesirini celb eden “Bismillah”tır. Bismillah-i Fettah diyerek o çekirdekteki hikmetli suretler açığa çıkar.

Kavun çekirdeğinin kaderi kavun olmak iken, ineğin kaderi süt fabrikası olmak, arının kaderi bal fabrikası olmak ila ahir. Kader, ilmin bir nev’i. Her mevcut, Cenab- ı Hak’ın kendisi için taktirettiği kaderi yaşıyor. Kavun çekirdeği kavun olmak ile, yumurta tavuk olmak ile, elma çekirdeği de elma ağacı olmak ile nefes alıyor, ferahlanıyor. Yaratılış gayesinin tahakkuku ile büyük bir inşirah yaşıyor. Yeryüzünde Allah’ın isimlerini okutturmak, zişuura göstermek gibi büyük bir yaratılış gayesini yerine getiriyor. Ve daha nice gayeleri.

Peki ya insan?

İnsanın içindeki program nedir?

İnsana kader tarafından planlanan ve kudret ile yaratılan hangi istidatlar verilmiş?

İnsanın içindeki yazılım nedir?

İnsan ne olmak ve ne yapmak için bu dünyaya gönderilmiştir?

Bir kavunun çekirdeğinden kavunun çıkması gibi onun da içinde ne varsa o mu çıkacaktır, yoksa cüz-i ihtiyarını kullanmak ile kendisinin ne olacağına kendisi mi karar verecektir? Pek çok şey olabilecek iken bir şey mi olacaktır? Hz. Ebu Bekir gibi olmak veya Ebu Cehil gibi olmak arasında bir tercih mi yapacaktır?

İnsan çok yüksek derecelere çıkabilecek ve çok alçak derekelere düşebilecek bir mahiyette yaratılmış. Sair mahlukatın mertebeleri sabittir. Bir aslan, bir balık, bir kuş hepsi de hayvandır ve buraya kemale doğru çıkmak için değil amel etmek için gönderilmişlerdir. Nasıl yaşar ise yaşasın hayvan yine hayvandır ve yüksek dereceler alması ya da alçak derekelere düşmesi söz konusu değildir. Onların da yaptıklarına karşı bir bedelle karşılaşmaları var ise de insanınki gibi değil. Melekler de daim ibadet eden, hiç isyan etmeyen ve nurla beslenen nurdanmahluklar. Mertebeleri sabittir ve hep aynı ubudiyet vazifesi ile muvazzaflar.

Bir hayvanın hayvan olmaktan başka seçeneği olmadığı gibi bir meleğin de melek olmak haricinde bir tercihi olması söz konusu değil. Madem öyle, insan da insan olacak diyebiliriz fakat sureti insan olan her mahluk hakikaten insan mıdır? Hakiki insan olmak ne demek, insanın mahiyet ve fıtratında neler var ve bunlar ile ne yapacaktır? Elbette bu sorunun cevabı kitaplar dolusudur. Risale- i Nur bu cevapları tam vermiş. Hususen de YirmiüçüncüSöz’de.

İnsan ne olacağına, içinden ne çıkacağına, yazılımındaki hangi programların çalışacağına kendisi karar verecektir. Yapıp etmeleri ile, tercihleri ile “Ya Rabbii beni böyle biri yap” diye dua edecektir. Doğruluğu takip ede ede sıddıklardan olacağı gibi, yalan söylemeyi tercih etmesi ile de yalancılardan olacaktır. Hakkın tarafını tuta tuta hakka tarafgir olacağı gibi rahat veya şöhret ya da servet gibi menfaatlerini takip etmeyi tercih ederse menfaatine uygun gelen o anda hak ise hakkı, batıl ise batılı tercih edecektir. Yani menfaatperest olacaktır.

Peki insan bunun bilincinde midir?

Kaç kişi: “ben bu olmayı tercih ettiğim için bu kişiyim” diyebilmekte acaba? Ve kaç kişi “aslında çok iyi biriydim ama şartlar beni buna zorladı” demektedir. Ya da kaç kişi başkaları yüzünden şu an olduğu gibi olduğunu düşünmektedir?

Küçük küçük, anlık tercihlerimizin bizim kim olduğumuzu belirlediğinin farkında mıyız?

Halife-i arz olarak yaratıldığımızın ve Allah namına iş görmek için bu dünyaya gönderildiğimizin farkında mıyız? Ve bunca donanımın bize bu iş için verildiğinin?

Bu harika cihazları sırf dünya için sarf etmenin nasıl bir zulüm ve iki dünyada bizi yakan bir hal olduğunun farkında mıyız?

Allah bizim kim olmamızı murad etmiş ise o olmadığımız için çektiğimiz ıstırabı duyuyor muyuz? Bize verdikleri, bizim kim olmamızı istediğini anlamaya yeterlidir. Allah’ın bize model olarak gösterdiği Hz.Muhammed (asm)in yolunda gitmemekle saplandığımız yolların bataklık olduğunun farkında mıyız? Hevamızı veya birilerini rab edinmekle kalbimizin daraldığını hissetmiyor muyuz? ‘Allah şu şeyi emrediyor fakat ben bunun bununve bunun için aksini yapıyorum ve doğru olan da bu’ derkenvicdanımızdan gelen haykırışı duymuyor muyuz?

Evet, kendimize sormamız gereken öyle çok soru var ki. Sorgulamak, yargılamak soruşturmak ancak çoban olduklarımıza karşıdır ve hepimiz de çobanız, kendimizin çobanı. Kendimizden gayrısı için ise çobanlık hadimiz değil; ancak dost, kardeş, yoldaş ve arkadaş olabiliriz. Ve olmalıyız da.

Her şey kaderini yaşıyor. İnsan da kaderini taşıyor. Nefes almak, yemek yemek, sevmek, üzülmek ve her şeyi ama her şeyi onun kaderi. Fakat diğer mahlukattan farklı bir cüz’i ihtiyarî ona taktir edildiğinden neyin duasını eder ise onunla karşılaşıyor. Samimi istedikleri ona hep veriliyor. Sıddık mı yalancı mı, müsrif mi iktisatlı mı, hısrlı mı mütevekkil mi, müttaki mi fasık mı, mümin mi kafir mi olacağına karar veriyor ve tercih ediyor. Kudretin kendi cüz-i ihtiyarına taalluk ettiğini, ne isterse ve kim olmayı tercih ederse o olacağını biliyor. Şu an içinde bulunduğu halin de kendi tercihi olduğunun farkındadır. Değilse de farkına varmalıdır.  Allah, kendisine verdiklerinin dili ile,Kur’an ile, Peygamber ile kendisinden ne istediğini bildirmiştir. Yaşadıkları da kendisine neyi yapıp neyi yapmaması konusunda rehberlik etmektedir. Bir de fıtrî ilham olan saika ve şaika var ki kader-i İlahî, onunla da insana yol gösteriyor, adeta vazifesine sevk ediyor.

 Bunca yol gösteren arasında doğru olanı görememek, insanın kendisini ciddi olarak sorgulaması gerektiğini ortaya koymuyor mu? Hatasında inat etmek huyu olan ve kendini ayıplardan, kusur ve hatadan uzak görmek tıynetinde olan nefs-i emmarenin ve onun akıl hocası olan şeytanın şerrinden Allah’a sığınırız.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum