Isparta Kahramanlarını inşa eden Barla ruhu

Bediüzzaman Hazretlerinin sürgün edildiği Barla’nın ilk meyveleri ve talebeleri olan zatlar, saff-ı evvel olan birinci halkadır.

Risale-i Nur’un ilk telifinin ilk muhatapları olan bu ağabeyler ve İlk okuyucular, en taze bir dimağda tesirini gösteren risaleler hakkında Üstada mektuplar yazarak  kanaatlerini, hissiyatlarını, kalbi ve ruhi tezahürlerini paylaşmışlardır. Okudukları Risale-i Nur derslerini dinleyen çevrelerinin görüşlerini ve mütalaalarını aktif bir şekilde Üstada yazmışlardır.

Bunlardan en çok mektup yazanlardan biri de Hulusi Yahyagil ağabeydir. Hulusi Yahyagil, Eğiridir’de o dönemde yüzbaşıdır. Arayışının tasavvuf durağında Risale-i Nur’la tanışır.

Halefi olan Hafız Sabri ile birlikte telif edilen Risale-i Nur’un ilk talebeleridirler. Üstada muhataptırlar. Bu lahikaların/mektupların bir kısmı Barla Lahikası’nda yayınlanmıştır.

Şamlı hafız Tevfik, Abdülmecid Nursi (Ünlükul), Sabri, Zühdü, Hakkı, Hulusi, Husrev ağabey ve diğer talebeleri, adeta uzaktan eğitim sistemini kurarak, telif edilen her eseri kendileri yazarak tashihten sonra çoğaltmışlar. Telif, tashih, çoğaltma ve yayma faaliyetleri ile gittikçe genişleyen bir halka/dalga oluşturmuşlardır.

Her talipli/talebe, kendi nüshasını yazarak, kendi kitabını temin etmiştir. Böylece yazarken çift okuma etkisi zihni mütalaa derinliği sağlarken, bizzat sahiplenme şuuru ve neşir hizmetinde bulunma cehd ve sabrını idrak etmişlerdir.

Risale-i Nur’un telifindeki organizasyon fıtriliği, taksimüla’mal disiplini ve sırren tenevveretteki intişar sühuleti başlı başına bir doktora konusudur.

Telif, ulaştırma (Posta), yazma, tashihi, iade, okuyup sonra çevresiyle birlikte okuma, küçük ders halkaları ve alınan intibahlar, bunların müzakere ve mütalaası, her kesimden/sınıftan insanın dahil olması kalbten kalbe, zihinden zihine, hissiyattan hissiyata yol bulması ve birbirini takviye ederek yayılması kendi tarihinin şahikasıdır.

İşte saff-ı evvel talebeler, Barla ruhunun o  ihlaslı, sebatkar, metin, irade ve cehd sahibi ağabeyleri ve dönemlerini kısmen de olsa anlamaya, tarihin o karanlık dönemindeki nurlu inkişafı keşfetmeye çalıştıkça, farkında olmadığımız hazinelerin kıymetini bir nebze anlıyoruz.

Hepsi birer serdengeçti. Dönemlerinin ilim ve irfanına sahip şahsiyetler. Alim, hafız, subay, doktor, işçi, köylü, öğretmen, ev hanımı, çocuk, yaşlı v.s.

Meslekleri, yaşları, statüleri çok farklı, algıları, yetişme tarzları ve kültürleri de farklı. Her biri ayrı bir ilden, bölgeden sükun etmiş, ancak Anadolu’da kök salmış kadim medeniyetin ve ecdadın bire temsilcisi cengaver ruhlar.

Bu cengaverliğin cenk meydanı, artık düşman kuvvetlerle kılıç savaşı, meydan muharebesi veya taarruz değildir.

Manevi cihad dönemidir. Sessiz, sabırlı, metanetli ve her türlü gösteriş, riya ve takdirden uzak bir inşa mevsimidir. Cumhuriyetle başlayan iman zafiyetini takviye ve toplumun vicdanına uygun bir irşad hareketidir.

Evladından, eşinden, boğazından, çevresinden, rızkından, mesleğinden, dünyasından, kazancından ve nefsinden esirgenmiş zamanların ve fırsatların fedakarane tezahürüdür saff-ı evvel ağabeyler.

Cumhuriyetin manevi inşası Barla’da başlamıştır. Medresetüzzehra’nın, Selçuklu ve Osmanlı medreselerinden sonra Cumhuriyet medresesi Barla’da kurulmuştur. Bu inkişaf, Van’da temeli atılan, ancak “zamanın ve zeminin merhametsizliğinden” yarım kalan mananın hayat bulmasıdır. Kaderin zahiri sebepleri ve zalimlerin tasarrufları bir yana, ezeli sırrın yeni bir başlangıcı ve istikbal olan günümüze bir mukaddimesidir o  günler.

Bu mukaddimenin takdimcileri saff-ı evvel ağabeyledir. Müellif, eser ve talebe, bir sistemin ve inşa edici ruhun üç tane temel vasfıdır. Bu vasıfları karakterize eden bütün hususiyetler eserde ve şahıslarında yaşanmış, prodüksiyonu yapılmıştır, tarihin vicdanında kayıtlara geçmiştir ve her karesi oldukça mazbuttur ve müstesnadır.

Cumhuriyet medreselerini kurarak, Medresetüzzehra, Barla ile birlikte Osmanlı medrese pratiğinden farklı olarak ve ihtiyaç olan ikame ile yerini alarak kaderin sevkiyle yeni döneme göre tekrar tanzim olunmuştur. Resmiyette ve kanunlarda medrese ismi bile yasakken, Barla kürsüsü bu medrese-i nuriyeyi manen, fikren ve cismen tesis etmiştir. Üstelik mekansız/kurumsuz fiili varlığını kalplerde ve zihinlerde kurmuştur, sistemleştirmiştir.

Tıpkı Anadolu’ya Malazgirt’ten giren Alparslan gibi, Cumhuriyetle birlikte milletin irfanına kasteden kuvvetlere karşı bu defa maddi değil manevi bir çıkarma ve inşa Anadolu’da Anadolu’nun içinden ikinci fetih denilecek Barla’da Risale-i Nur’la başlamıştır.

Üstadın Barla’yı fethi, manevidir. Bu fetih Türkiye ölçeğinde dünyaya/cihana açılma hamlesidir/cehdidir/cihadıdır. Barla, ehl-i imanın yeni kürsüsüdür. Bu kürsü, Medresetüzzehra’nın yeni bir şubesi ve yeni dönemin/ilcaat-ı zamanın gereği iman öncelikli telif hareketidir.

Maddi cumhuriyetin kuruluşu, düşmanların def’i, işgal kuvvetlerinin gitmesi ve bağımsız bir ülke oluşu, beraberinde “zaferin getirdiği bir gaflet ve inkar” fikrini de başlatmıştır. Tabiat Risalesi böyle bir dönemin işaret fişeğidir, küfrün milli mücadele sonrası bu memleket insanlarına musallat olduğu yeni zeminde ilim üzerinden dalaletin ve onun şahs-ı manevisinin teşebbüsleri karşısında ele alınmıştır. Barla harekatı, küfrün kuşatmasını ve belini kırmıştır.

Menhus ruhun ifsadı/fesadı, şüpheciliği ve tevhitten soğutan sekülarizmi karşısında, iman kalesi Barla olmuştur.

Barla kalesinin metin savunucuları, okçuları, komutanları ve muhasarayı kırmaya çalışan o mücahit ruhlu mahviyet ehli saff-ı evvel, birer kalem/kitap ehli olarak yeni dönemi, yeni şartlara göre doğru okuyarak ve anlayarak Risale-i Nur ile İman harekatını başlatmışlardır.

Maalesef, maddi kurtuluşla düşman  çizmesinden temizlenen ülkemiz, manen ve kültür olarak harem-i ismetini korumada zora girmiştir, sıkıntı çekmiştir. İslam toplumları batının fikri, kültürel ve sosyal hücumları ile materyalist telkin ve görüşlerinin eğitim yoluyla aşılanması karşısında savunmasız kalmıştır ki, kader muhafız güç olarak Risale-i Nur’u vermiştir.

Açık bir üniversitedir Barla Kürsüsü ve Medresetüzzehranın Cumhuriyet Medresesi. Mekanı yoktur. Dört duvar arasında, formel ve kurumsal bir zemini de olmamıştır. Ama gök kubbenin altında Barla’nın bütün dağ ve dereleri, yol ve kavşakları, akabinde Isparta ahalisi, il ve ilçeleri, köy ve kasabaları bu gezegende ve gökkubbe altında boyutsuz çatıyı yaymışlar ve büyütmüşlerdir.

Atabey’den Tahiri ağabey, Sav’dan Husrev Ağabeye, İslamköy’den Hafiz Ali’ye, Barla’dan Şamlı Hafız Tevfik’e, Eğirdir’den Hulusi Bey’e uzanan bu fiberoptik nurani bağlar ve ağlar Isparta Kahramanlarını teşkil etmiştir.

Bu ruhaniyatın önünde hürmetle ve minnetle yad etmek isteriz ki, Onlar Anadolu’nun manevi mimarlarıdır. İnşa edicileridir. Kahramanlarıdır. Hiçbir şeyi düşünmeden sırf lillah için bütün hayatlarını vakfetmişlerdir. İmanın, ilmin, irşadın, irfanın ve ahlakın laboratuarı olmuşlardır.

Afyon mahkemesi ve hapsiyle birlikte Isparta kahramanlarının destanını yazan ikinci halka artık iş başındadır. Üstadına pervanedirler ve hayatının sonuna kadar yanındadırlar. Burada Zübeyir, Sungur, Bayram, Ceylan ve Tahiri ağabeyleri zikretmek gerekir. Abdullah, Hüsnü, Fırıncı, Aytimur, Said ve Badıllı ağabeyler ise bu halkaların yaşayan örnekleri olarak aramızdadırlar.

Birinci Isparta Kahramanları Sempozyumu, bu müstesna temsillerin tezahürlerini ve inkişaflarını gösteren ve hizmetlerin şahs-ı manevi çatısı altında büyük nur ailesini yansıtan bir nümuneydi.

Şimdi sıra İkinci Isparta Kahramanları Sempozyumu ile Risale-i Nur’un Isparta’sını daha derin ve farklı keşfetme sırası. Her ağabeyi birebir araştırmak, detaylandırmak, hizmetteki insicamın karelerine vakıf olmak ve saff-ı evveli yeni kuşaklara hak ettikleri şekliyle takdim etme vaktidir.

Çünkü onlar, Risale-i Nur’un pratiğidirler. İnsibağ vardır. Sebat ve metaneti ifade ederler. Vefadarlık ve fedakarlık örneğidirler. Bu modellere ihtiyacımız var.
Isparta Kahramanları’nı ve ruhunu anladığımız müddetçe, Risale-i Nur’un taptaze hakikatleri ile muhatabiyet seviyemiz ve gündemimiz değişecektir.

Allah hepsinden razı olsun.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
4 Yorum