İnsanlar istibdadı hayvanlıktan getirdi

İnsanlar istibdadı hayvanlıktan getirdi

Günün Risale-i Nur dersi

Bismillahirrahmanirrahim

Sual: Şu pis istibdat ne vakitten beri başlamış, geliyor?

Cevap: İnsanlar hayvanlıktan çıkıp geldiği vakit, nasılsa bunu da beraber getirmiştir.

Sual: Demek şu istibdat hayvaniyetten gelmedir?

Cevap: Evet... Müstebit bir kurt, bîçare bir koyunu parça parça etmek, daima kavî, zayıfı ezmek, hayvanların birinci düstur ve kavânîn-i esâsiyesindendir.

Sual: Sonra?

Cevap: Şeriat-ı Garrâ zemine nüzûl etti; ta ki, zeminin yüzünü temiz ve insanın yüzünü ak etsin, şu insâniyetin siyah lekesini izâle etsin; hem de, izâle etti. Fakat, vâesefâ ki, muhît-i zamânî ve mekânînin tesiriyle, hilâfet saltanata inkılâp edip, istibdat bir parça hayatlandı. Ta Yezid zamanında, bir derece kuvvet bularak, başını kaldırdığından, İmam-ı Hüseyin Hazretleri hürriyet-i şer’iye kılıncını çekti, başına havâle eyledi. Fakat, ne çare ki, istibdadın kuvveti olan cehil ve vahşet, cevânib-i âlemde zaynâb gibi Yezid’in istibdadına kuvvet verdi. (Münâzarat, Sualler ve cevaplar)

Bediüzzaman Said Nursi

SÖZLÜK:
avâm : halk tabakası, sıradan insanlar
berdevam : devam üzere, daim, devamlı
bîçare : çaresiz, zavallı
câlib-i şefkat : şefkati celbeden, şefkati çeken
cevânib-i âlem : dünyanın dört bir yanı
cidal : mücadele, kavga
düstur : kâide, kural
envâ : çeşitler
galebe etme : üstün gelme
gâlib-i mutlak : mutlak gâlip, tam olarak galip
harekât : hareketler
havale etmek : göndermek
hilâfet : halifelik; bir kimsenin yerine geçme, Peygamber Efendimizin (a.s.m.) vekili olarak Müslümanların din ve dünya işlerinin tedbirini gören genel başkanlık makamı
hükümfermâ : hüküm süren, egemen
hürriyet-i şer’iye : şer’î hürriyet; sınırlarını İslâmın çizdiği hürriyet, özgürlük
icrâ etmek : uygulamaya koymak, bir hükmü yerine getirmek, tatbik etmek
İmam-ı Hüseyin Hazretleri : ]
inkılâp : büyük değişim, dönüşüm
istibdat : baskı, diktatörlük, despotluk
izâle etmek : gidermek, ortadan kaldırmak
kâinat : evren, bütün yaratılmışlar
karn : asır, yüzyıl
kavânîn-i esâsiye : ana yasalar, ana kanunlar
kavî : güçlü, kuvvetli
kellâ : asla, öyle değil
libas : elbise
maatteessüf : ne yazık ki…
mağlup : yenilmiş
meziyet : üstün özellik
muhît-i zamânî ve mekânî : zaman ve mekân itibariyle oluşan şartlar, ortam, çevre
musafaha ettirme : el sıkıştırma, bir araya getirme
müstebit : baskıcı, despot, istibdatçı, diktatör
nüzûl etme : inme
saltanat : egemenlik, hâkimiyet, sultanlık
sebeb-i tevâzu : alçak gönüllülük sebebi
sical : bazen aleyhte bazen lehte
Şeriat-ı Garrâ : nurlu ve parlak şeriat, İslâmiyet
şuubât-ı heyet-i içtimâiye : sosyal yapının dalları, toplumsal yapıyı oluşturan kesimler
tâbi etme : bağlama, bağlı kılma, uydurma
vâesefâ : esefler olsun
vâsıta-i tahakküm : dayatma ve baskı aracı
vesile-i esâret : kölelik aracı, sebebi
yekdiğer : bir diğeri
zemin : yer, dünya
zeynâb : su arklarının toplandığı havuz