İnsan ne ile kıymetli?

“Enva'-ı zîhayat içinde en ziyade rızkın enva'ına muhtaç, insandır. Cenab-ı Hak insanı bütün esmasına câmi' bir âyine ve bütün rahmetinin hazinelerinin müddeharatını tartacak, tanıyacak cihazatamâlik bir mu'cize-i kudret ve bütün esmasının cilvelerini ve san'atlarının inceliklerini mizana çekecek âletleri hâvi bir halife-i arz suretinde halk etmiştir.” (1)

Hal böyle iken, arz ‘a halife olmak yerine, o arza meftun olmuş ve arzilerin içinde, arzla birlikte yuvarlanıp duruyorinsan;“Ey dünya ile tatmin olan ve onda sükûn bulan kişi! Senin misalin,bir sarayın en yüksek bir yerinden yuvarlanmakta olan kimseye benzer ki, o saray bir sele kapılmış yuvarlanmakta, o sel dağın tepesinden akıp gelmekte, dağ ise zelzeleye tutulmuş, yerin dibine geçmektedir.” (2)

Oysa elinden her gün kayıp giden dünyayagönderilmeden verilmiş ona ‘bir dünya’dan daha kıymetlisi;“Ve keza, insan saltanat-ı rububiyetinmehâsinine nâzır ve esmâ-i kudsiyenin cilvelerine dellâl ve kalem-i kudretle yazılan mektubat-ı İlâhiyeyi mütalâa ile mütefekkir olduğu cihetle, eşref-i mahlûkat ve halife-i arz olmuştur.” (3)

Bu denli kıymetler verilen,Âdetâ bir nokta-i mihrakiye hükmünde, bütün Esmâ-i Hüsnâyı birden mâhiyetininâyinesiyle gösteren ve onunla ehadiyet-i İlâhiyeyi ilân eden” (4), “İnsan-ı mü'minin kıymeti, ihtiva ettiği san'at-ı âliye ile Esmâ-i Hüsnâdanin'ikâs eden cilvelerin nakışları nisbetindedir. İnsan-ı kâfirin kıymeti ise, et, kemikten ibaret fâni ve sâkıt maddesinin kıymetiyle ölçülür.” (5)

Bir tarafta kemâlât-ı insaniyeninneşvünemâ bulması için verilen cihazatların - havas ve hissiyatların, hevaların peşinde harcanması ile sukut eden bir insanlık.Bir tarafta nefsini günahlardan arındırarakerişilenâlâ-yıilliyyîndesultanlık… Evet, insanesmâya ayna olduğu cihetle kıymetli.Bukıymet iseancak iman ile ortaya çıkıyor.

“İnsan, nur-u iman ile âlâ-yıilliyyîne çıkar, Cennete lâyık bir kıymet alır. Ve zulmet-i küfür ile esfel-i sâfilîne düşer, Cehenneme ehil olacak bir vaziyete girer. Çünkü iman, insanı Sâni-i Zülcelâlinenisbet ediyor. İman bir intisaptır. Öyle ise, insan, iman ile insanda tezahür eden san’at-ı İlâhiye ve nukuş-u esmâ-i Rabbâniye itibarıyla bir kıymet alır. Küfür o nisbeti kat’ eder. O kat’dan, san’at‑ı Rabbâniye gizlenir. Kıymeti dahi yalnız madde itibarıyla olur. Madde ise, hem fâniye, hem zâile, hem muvakkat bir hayat-ı hayvanî olduğundan, kıymeti hiç hükmündedir.” (6)

İnsana halifelik davasında numuneler mi bulunmaz?

Bu halifeliği bihakkın ifa eden O Zat(asm)’ dır ki, O‘nun nuruyla nurlanıyor kâinat ve bu nura bütün letaifiyle teslim oldukça mâna kazanıyor insan;

“Hem insanı bütün hayvânâtınmâdûnuna düşüren hadsiz zaaf ve aczi, fakr ve ihtiyâcâtı ve bütün hayvanlardan daha bedbaht eden, vasıta-ı nakl-i hüzün ve elem ve gam olan aklı o nurla nurlandığı vakit, insan bütün hayvanat, bütün mahlûkat üstüne çıkar. O nurlanmış acz, fakr, akıl ile, niyaz ile nazenin bir sultan ve fîzar ile nazdar bir halife-i zemin olur.Demek o nur olmazsa kâinat da, insan da, hattâherşey dahi hiçe iner. Evet, elbette böyle bedî bir kâinatta böyle bir zat lâzımdır. Yoksa kâinat ve eflâk olmamalıdır.” (7)

Bu Zat(asm)’ın şereflendirdiği insaniyet, hem kendine hem kâinata bu nazarla bakmadığı vakit elbette gelecek olan hakikat ise; İşte“dünya ile tatmin olan ve onda sükûn bulan kişi”nin hali gibidir;“Evet, hayat sarayı yıkılıyor; şimşek gibi gelip geçen ömür kuşu, seni neredeyse kabirdeki yuvana yumurtlayacak; zamanın seli, mukadderat dolaplarını akıllara dehşet veren bir hızla çeviriyor; arz gemisi bulutların geçişi gibi gelip geçiyor. Pek büyük bir hızla yol alan bir trende bulunan bir kimse, yolun ortasında sür'atle giderken, yol kenarında bulunan dikenli çiçeklere elini uzatır da o dikenler onun elini parçalarsa, kendisinden başkasını suçlayamaz. Durum böyle olduğuna göre, dünyanın süsüne gözünü dikme, elini uzatma. Zira firak elemlerinin dikenleri, daha kavuşma anında kalbleri parçalıyor; ya ayrılık vaktinde halin nice olur?” (8)

Sonra Ashabını gecenin karanlığında yol gösteren yıldızlara benzetir ya Fahr-i Kâinat(asm); Onlara bakınca anlaşılıyor dünyanın çağıran bütün süsüne rağmen, hayatlarını bu uğurda harcamayıp, bütün latifelerini yaratılış gayesine münasip istimal edip, iman mahalli olan kalbi öne alarak(bugünün ‘akıl çağı’ felsefesinin zıddına) ifrat-tefrid arası bir yolda ilerlemenin ölçüsü;

“Eğer insan yalnız bir kalbden ibaret olsaydı, bütün mâsivâyı terk, hattâesmâ ve sıfâtı dahi bırakmak, yalnız Cenâb-ı Hakkın zâtınarapt-ı kalb etmek lâzım gelirdi. Fakat insanın akıl, ruh, sır, nefis gibi, pek çok vazifedarletâifi ve hasseleri vardır. İnsan-ı kâmil odur ki, bütün o letâifi, kendilerine mahsus ayrı ayrı tarik-i ubûdiyette hakikat cânibine sevk etmekle, Sahâbe gibi geniş bir dairede, zengin bir surette, kalb bir kumandan gibi, letâif askerleriyle kahramanâne maksada yürüsün.Yoksakalb, yalnız kendini kurtarmak için askerini bırakıp tek başıyla gitmek, medar-ı iftihar değil, belki netice-i ıztırardır.” (9)

Ya ömrünü davasındayürüten, dünyasını bu yolda çürüten, yarını ahirete (ebed-i saadete) döndürenler;vücudunu mucidine feda etmenin asıl mahiyeti sergileniyor onların hayatında. Ülkelerin Sultanlığı yerine kulluğu tercih eden Ömer bin Abdülazizler, nefsini Firavunun nefsinden aşağı gördüğünü halkların önünde izhar eden Şah-ı Nakşibendiler, dünyayı elinin tersiyle iten İmam Bediüzzamanlar… Onlar halklar karşısında değil, Hakkın huzurunda acizliklerini izhar ederek yükselenler. Halife-i arz olmanın bedelini ödeyenler. Esmanın en güzel tecellilerinin gölgesini asırlara/asırlarca bırakanlar…

Bugün, insanı her şeyden -madde itibariyle- üstün göstermek bahanesiyle kandırıp aslında dünya uğruna köleleştiren, egoları tatmin etmek için türlü fırsatlar sunup aslında modaya-medyaya bağımlı kılan, enenin mahiyetinden çıkıp manay-ı ismine sevkiyle, gizli bir şirk davasına yaklaştıran cereyanlar karşısında,  bu yükselişe talip olup,“hikmet-i âlemin tılsımını ve hilkat-i insanın muammasını ve hakikat-i salâtın rümuzunu bir parça fehmetmek isterse” insan, Onbirinci Söz bu sırların sırları ile ‘halife-i arz olmanın’ peşine düşenlerin kılavuzu.

Bu metne ancak bir kısmını alabildiğimiz Risale-i Nurlarda ise ‘âlemin miftahı eline verilmiş insanın’ daha ne sırları mevcud, inkişafı beklenen…

DİPNOTLAR:

1-Mektubat

2-Mesnevî-i Nuriye

3-Mesnevî-i Nuriye

4-Mektubat

5-Mesnevî-i Nuriye

6-Yirmiüçüncü Söz

7-Ondokuzuncu Söz

8-Mesnevî-i Nuriye

9-Yirmiyedinci Söz 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
3 Yorum