Hulusi Ağabey

Birinci has talebe, Nur’un ilk kapısında;
Sualler sora gelmiş, Üstadın ön safında.
 
Kahraman bir askermiş, Çanakkale Gâzîsi,
Zaten asîl ve temizmiş, Ağbeyimin mazisi.
    
Destansı bir hatıra, yaşanır Çanakkale’de,
O günleri hatıralardan, dinleyelim bir de.
 
“Ağır toplardan biri, saplanır bataklığa,
Bütün atlar çeker de; çıkılamaz karaya.

Sonra, Destan isimli at, bağlanır yanlarına,
Hulusi Bey, kararlı, gelir atın yanına.

Bir şeyler demek için, Eğilir kulağına; 
“Din işi, İman işi, Vatan işi, haydi göreyim seni.”

hulusi_yahyagil1.jpg

Son bir gayretle; Top, saplandığı yerden kurtulur,
Adı Destan olan at, çatlar da, hayatı son bulur.”
 
Ne manzûm hâdiseler, destan olmuş orada;
Çanakkale Şehitleri; serâda, süreyyâda.
 
Ölüler arasında; kulağına gaybî bir ses;
“İmâmuhâ, Kitâbuhâ, yazâruhâ,”(*) söyledi.
 
Bu ses döndürdü Onu, hizmet için hayata,
Talebe olacaksın, Asrın Bediî Üstada.
 
Dersimde de görev aldı; zulme şerik olmadı,
Ma’sûmlara sahip çıktı, hiç kimseyi kırmadı.
  
Talebelikte birinci, sualleri bir inci,
Üstad cevap yazınca; arşa çıkar sevinci.
 
Mektubat geldi vücuda, senin suallerinle,
Örnek oldun âleme, tevazû hallerinle.

“Birinciliği muhafazada, talebemdir Hulisi,
Bütün muhabbetlerimde, ilk saftadır Hulisi.”
 
“Abdurrahman, Hulusi, kardeşimdir ikisi,
Hissedar amel-i uhrevîyeme, her birisi.
 
Şeyh ararken hoca bulmuş, hem de ders arkadaşı,
Üstadına yakınmış, kemâle ermiş yaşı.
 
Talebe ve Kardeş, Arkadaşmış  Üstadına,
Onu andıkça, güzellikler gelirmiş hep yâdına.
 
Birincilik Ona mahsus, Mektubat Ondan hasıl,
Onunla hayat bulmuş, hâlisane bu fasıl.
 
Eleştirmen, takdirkâr, Kahraman bir Talebe,
Her suale mukabil, cevap gelmiş talebe.

Bedeline şimdi senin, Mektubat’ın hizmette,
Beraet senedindir, senin o, kıyamette.

hulusi_yahyagil2.jpg
 
“Vazifeniz bitmedi,” yürü; dedi Üstada;
Altı madde içinde, duyuldu o gür sadâ.
 
Yirmi altı Temmuzda, vasıl oldu Üstada,
Her yıl Temmuz ayında; hatimlerle gelir yâda.
 
Son sözlere noktayı; koyalım Ağbey ile;
Ondan da birkaç kelâm, miras kalsın maziye.
 
“Bak dağlara haşmeti gör, Bak âsâra kudreti gör,
Bak bağlara ni’meti gör, bak esrâra hikmeti gör,
Bak çaylara sür’ati gör, bak ebhâra vüs’ati gör,
Bak canlara cenneti gör, bak envâra rahmeti gör.”
 
“Üstadları yalnız iken, sırren oldu tenevveret,
Şakirtleri pek az iken, binler oldu bak ne hikmet?

Hâdimleri pek çok iken, Allah verdi Nura nusret,
Bu Hulûsî ber-mür iken, Allah verdi şükr-ü ni’met.”
  
Ağbeyimin bu sözleri, dillere destan olsun,
Ağbeyime dualarla, satırlarım son bulsun.

Sizler bizlere Ağbey; hep kılavuz oldunuz,
Üstadla aramıza, güzel köprü kurdunuz.
 
Anadolu Ağabeyleri, anılıyor her yanda,
Anadolu Ağabeyleri, mesrûr iki cihanda.
 
Anlıyorlar kardeşler, anıyorlar sizleri,
Cennette de beraber, kılsın Rabbim bizleri.

(*) Bu ses âdeta ona şunu ifade ediyordu: “Senin bu dünyada daha vazifen var. Asrın imamına asker olacak, onun kitabını yazacak, yayacaksın. Ona talebe olacak, hizmet edeceksin, kalk!”

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
3 Yorum