Halil KÖPRÜCÜOĞLU

Halil KÖPRÜCÜOĞLU

Nimete, Ünsiyet ile Alışma Hastalığı...

(Bu yazı Suriyeli bir âlim tarafından yazılmış, Üniversitemizin Eski Genel Sekreteri tarafından bana ulaştırılmıştır. Ben o harika tespitlere Risale-i Nur’a ait efkârımdan eklemeler yapma ihtiyacı hissederek, bunları, köşeli parantezler içinde yazıp, bu şekle getirdim.)

En şiddetli ve o kadar da tehlikeli hastalıklardan biri "Nimete alışma hastalığıdır. Bu çok SİNSİ bir hastalıktır!

[Bu bir bakıma insandaki ünsiyet belasıdır ki insanı, binlerce nimet içerisinde SULTANLAR gibi olduğunu idrak edememeye kadar götürür. Veya refleks halinde içi boş bir şükür, elhamdulillah ile adeta uyutur. Bela ve musibetlerde unutmak, ünsiyet faydalı olabilirse de bu, nimetleri unutmakta çok tehlikelidir!

Artık yediklerimiz, külli nimetler olan hava, su, ışık, ısı olması bizi enterese etmez!

Başka Gezegenlerde bunların çoğunun hiç olmamaları, bizim Dünyamızda yeterli ve hikmetli şekilde bulunmalarını hatırımıza getirememeye, idrak edememeye başlarız.

Kahvaltılarda çoğu kez yediğimiz tereyağının ot yiyen koyun, keçi ve inek ismi verilen canlı fabrika gibi olan hayvanların bizim için mucize olarak (!) üretip bize sunduğunu, kendi gücümüzle çok pahalıya bile, asla ele geçiremeyeceğimizi düşünemez oluveririz! Bunun, kanla fışkı arasından yaratılan süt denen mucizeden aldığımızı hatırlamaz veya unutur, çalkalanmasıyla içinden yağ çıkmasını değersiz bir şey gibi algılamaya başlarız!

Bu süt denilen harika gıdanın içine maya diye koyduğumuz bakterilerin milyonlarcası bizim için ölerek o sütü peynire, yoğurda çevirerek ayrı mineral ve vitaminlerle donatılması nedense hiç aklımıza gelmemeye başlar! "Bir acı kahvenin kırk yıl hatırı vardır" diye asırlık atasözümüz bile aklımıza gelmez. Tefekkür asli vazifemiz iken tamamen unuturuz.

Milyonlarca küçük zehirli böcekler arı unvanıyla ordular halinde ortalama beş haftalık ömürlerini tamamen vazifeli askerler gibi çiçeklerden damla damla topladıkları usarelerle zehirli iğneciklerinin yanı başında bal denen harika gıdayı imal etmek için (!) deliler gibi çalışmasını da hiç hatırlamamaya başlarız! Hele beş hafta gibi kısa ömürlü arkadaşlarının sayısını muhafaza için yine mucize olarak ana arının inanılmaz çoğunlukta doğurduğu yavrulara, günde binleri geçen miktarda onlara uygun gıda, mama taşıması aklımıza bile gelmez, hatta bu bilgiler genel kültürümüzde olmaz ki bütün bunları yapan Mün'im-i Hakikilerini düşünüp derk edelim!

İmanımızı, saadetimizi artıralım!

İncecik iplerle, kabuğuyla birlikte de yenebilen, lokmalar halindeki zeytin üzerinde de belki de ucuza da alınabildiği için olsa gerek üzerinde hiç durmadan yer yutarız. Onun için ilmin tespit ettiği harikalıklar, ilaç kadar değerli yağı akla bile gelmez!

Lezzetimize lezzet katan, temizlenmesi kolay, zararı hiç olmayan bardaklarımızın adi(!) basit kumdan ısıyla yine mucize olarak bize CAM olarak lütfedildiği hatırımıza bile gelmez olur.

Çatal, bıçak ve kaşıklarımızın "Metalik Bağla", birlikte kullanılan elektronlar sayesinde(!) eğilip, bükülmeden bize hizmet etmeleri arkasındaki buralara kadar hükmeden Mutlak İlim, Mutlak Kudret, Mutlak İrade sahibi hakiki Faili, Halıklarını, büyük bir gafletle unutuluveririz!

Halbuki doğrusu bu değildir ve müminlerin ulaşması mümkün olan dünyevi tadlarının çok üstündeki, cenneti hallerindeki Lezzet-i Ruhaniyeden de mahrum kalınır! Ferç ve batnın hevesatına tâbi varlıklar olarak Nazırlıktan "tavla bakıcısı" derekesine düştüğümüzün de farkına varamaz hale gelinir.]

Bu hastalığı belirtileri GÖRÜLÜR yahut HİSSEDİLİR türden değildir. Yakalandığımızda çok ciddi zararlar verir.

Dört şekilde kendini gösterir:

1-Allah'ın, nimetlerine alışılması ve adeta nimet değilmiş gibi görülmeye başlanması… Nimetin nimet oluğunun hissedilmeyip, müktesep hak gibi görülmesi...

[Bediüzzaman Hazretleri: “Evet, nimet içinde in'âm görünür, Rahmân'ın iltifatı hissedilir. Nimetten in'âma geçsen, Mün'imi bulursun. Hem, her eser-i Samedânî, bir mektup gibi, bir Sâni-i Zülcelâlin esmâsını bildirir. Nakıştan mânâya geçsen, esmâ yoluyla Müsemmâyı bulursun. Madem şu masnuat-ı fâniyenin mağzını, içini bulabilirsin; onu elde et, mânâsız kabuğunu, kışrını acımadan fenâ seyline atabilirsin.” (Sözler, 299)

"Eshab-ı zahiriye eliyle gelen nimetleri, o esbab hesabına almamak gerektir. Eğer o sebeb ihtiyar sahibi değilse -mesela hayvan ve ağaç gibi doğrudan doğruya Cenab-ı Hak hesabına verir. Madem o, lisan-ı hal ile Bismillah der, sana verir. Sen de Allah hesabına olarak Bismillah de, al. Eğer o sebeb ihtiyar sahibi ise; o Bismillah demeli, sonra ondan al, yoksa alma.

Çünkü وَلاَ تَاْكُلُوا مِمَّا لَمْ يُذْكَرِ اسْمُ اللهِ عَلَيْهِ ayetinin mana-yı sarihinden başka bir mana-yı işarisi şudur ki: "Mun'im-i Hakiki'yi hatıra getirmeyen ve onun namıyla verilmeyen nimeti yemeyiniz!" demektir. O halde hem veren Bismillah demeli, hem alan Bismillah demeli. Eğer o Bismillah demiyor fakat sen de almaya muhtaç isen; sen Bismillah de, onun başı üstünde rahmet-i İlahiyenin elini gör, şükür ile öp, ondan al. Yani nimetten in'ama bak, in'amdan Mun'im-i Hakiki'yi düşün. Bu düşünmek bir şükürdür. Sonra o zahiri vasıtaya istersen dua et. Çünki o nimet onun eliyle size gönderildi. "(Lem’alar, 231)

"Halık-ı Rahman'ın ibadından istediği en mühim iş, şükürdür. Furkan-ı Hakim'de gayet ehemmiyetle şükre davet eder. Ve şükür etmemekliği, nimetleri tekib ve inkâr suretinde gösterip فَبِاَىِّ آلاَءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ fermanıyla, Sure-i Rahman'da şiddetli ve dehşetli bir surette otuz bir defa şu âyetle tehdid ediyor. Şükürsüzlüğün, bir tekib ve inkâr olduğunu gösteriyor.”

"Evet Kur'an-ı Hakim nasıl ki ŞÜKRÜ netice-i hilkat gösteriyor; öyle de Kur'an-ı Kebir olan şu kâinat dahi gösteriyor ki: Netice-i hilkat-i âlemin en mühimi ŞÜKÜRDÜR. Çünkü kâinata dikkat edilse görünüyor ki: Kâinatın teşkilatı ŞÜKRÜ intaç edecek bir surette herbir şey, bir derece ŞÜKRE bakıyor ve ona müteveccih oluyor. Güya şu şecere-i hilkatin en mühim meyvesi, ŞÜKÜRDÜR. Ve şu kainat fabrikasının çıkardığı mahsulâtın en a'lası, ŞÜKÜRDÜR." (Mektubat 506)

Şükür adeta Kulluğun başka bir ifadesidir. Kulluk doğru ve tam olarak şükürle ortaya konulur ki bu çok ama çok önemlidir. Birinci Sözde bu adeta temel bir mana haline getirilir:

"Sual: Tablacı hükmünde olan insanlara bir fiat veriyoruz. Acaba asıl mal sahibi olan Allah, ne fiat istiyor?

Elcevab: Evet o Mün'im-i Hakiki, bizden o kıymettar nimetlere, mallara bedel istediği fiat ise; iç şeydir. Biri: Zikir. Biri: Şükür. Biri: Fikir'dir.

-Başta "Bismillah" ZİKİRDİR.

-Ahirde "Elhamdulillah" ŞÜKÜRDÜR

-Ortada, bu kıymettar härika-i san'at olan nimetler Ehad-i Samed'in mu'cize-i kudreti ve hediye-i rahmeti olduğunu düşünmek ve derketmek FİKİRDİR. Bir padişahım kıymettar bir hediyesini sana getiren bir miskin adanun ayağını öpüp, hediye sahibini tanımamak ne derece belähet ise, öyle de; zahiri min'imleri medih ve muhabbet edip, Min'im-i Hakiki'yi unutmak; ondan bin derece daha belähettir.

Ey nefis! böyle ebleh olmamak istersen; Allah namuna ver, Allah namna al, Allah namuna başla, Allah namuna işle. Vesselâm."(Sözler, 29)

Burada anlatılan sadece yemek içmek nimetleriyle alakalı değildir. Şükrün bütün nimetleri kapsadığı unutulmamalıdır.]

2-Evine girdiğinde kişinin ailesini sağ-salim görmeye alışması... Onları iyi halde gördüğünde bunun için Allah'a hamd û sena etmemesi...

[Halbuki televizyonlarda, Internette pek çok ülkede canları, malları, namusları payimal olmuş binlerce insan görülmesine rağmen kendi halimizle bir türlü mukayese edip binlerce hamd etmenin idrakinden uzaklaşmak çok gariptir! Hem de her gün 40 rekat namazda okuduğumuz Fatiha'daki " Elhamdulilahi Rabbil Alemin" "Bütün hamdlar Alemlerin Rabbi Olan Sana aittir", "Iyyake na budil ve iyyake nestain" "Yalnız Sana ibadet eder, yalnız Senden yardım bekleriz' dememize rağmen, bu manaların özüne ulaşmadan, sathi bir tarzda asli vazifemizi geçiştirişimizin bile artık farkına varmamaya başlarız...]

3-Alışverişe gidip market arabasına, aradığınız her şeyi bularak, dilediğinizi koyup ücretini ödeyerek evine dönerken nimeti vereni unutup O'na teşekkür etmek, Şükretmek gerektiğini zerre kadar hissetmemesi… Bu durumu gayet normal olarak algılayıp en tabii hakkı gibi telakki etmesi...

[Üstadımızın has talebelerinden M. Emin Birinci ağabey Manisa'ya geldiğinde semt pazarlarına gitmek isterdi! Ellerini arkadan beline bağlar "Halil bak, karaların patlıcanları senden semiz!" der dirseğiyle bana vurarak ikaz ederdi. Tezgâhlardaki sebze ve meyveleri gösterip "Bunların topraktan, odun halindeki dallardan kendi kendine çıkması mümkün mü? Bunları kaça yaptırabiliriz? İnsanın ilmi, teknolojisi bunları bize temin edebilir mi?" der, bu tarzda Mana-i Harfiyle düşünmeyi tavsiye ederdi. Sonra bir marul aldırıp eve döner, bu konuları Risale-i Nurlardan okumaya başlardı!]

4-Her sabah güven ve huzur içinde uyanıp sağlığı yerinde, bir şikâyeti, ağrısı, sızısı olmadan kalktığında Allah'a hamd etmemesi...

[Bir kardeşimizin muhterem annesinin vefatında çok çamurlu olan kabirde ayağım kayıp düşünce kolum kırıldığında; Köy öğretmenliğim sırasında mecburi ulaşım aracım olan motosikletten çoban köpeklerinin saldırı sebebiyle düşüp diz kapağım yerinden çıktığında, İlkokula gitmeden evvel apandisit ameliyatı öncesinde çektiğim ağrılar sebebiyle feryat figân ağlamalarım, çaresiz çırpınışlarım, bir an olsun ağrının geçivermesi, uyuyuvermek için Rabbime yalvarmalarım hep hatırıma gelir

Sabah namazları sonrası gün ağarırken köyde her taraftan, şehirde iken evimizin arkasındaki Sultan Parkından, çevremizdeki evlerin çatılarından zikreden kuşlar her duyduğumda benim idrakimi açarlar! Öyle oynaşıp şakırlar ki sizleri hamdlarıyla şaşırtır, utandırırlar adeta. Ben çok araştırdım soruşturdum, bu feryat gibi şakımalarının zikirden başka bir sebebini bulamadım, duymadım...

Hele Suriye'den gelen göçmenlerin, eski günlerde Diyarbakır'daki dostlarımın her sabah korkuyla uyanması, gece doğru dürüst endişeden uyuyamaması, gıda, su, elektrik eksikliğinden perişan halde, çaresiz evlâd-ı iyâlinin karşısına nasıl çıkacağını bilemeyerek çocuk gibi aczden ağlaması, feryat etmesi...beni gafletten uyarır elhamdulillah!]

Dikkat !!!!

Bu durumlardan birisini yaşıyorsak büyük bir tehlike altındayız demektir.

Allah [Rabb-i Rahimimiz] bize anne, baba yahut eş ve çoluk-çocuk nimeti vermişse, sağlıklı ve iyi bir durumda isek Allah Teâlâ'ya bol hamd ve şükretmeliyiz...

[Benim arkadaşlarımdan, tanıdıklarımdan o kadar çok, evlenemeyen; evlenenlerden de geçinemeyip boşanan; bütün tedavi ve dua çeşitlerine müracaat edilmesine rağmen evlat sahibi olamadan izdrap çeken var ki sayısını söylemek bile çok zor. Eşler olarak bir birimizi Rabbimizin çok büyük bir nimeti, lütfu görememek, onlarla kanaat edememek, dünya ve ahiret hayatını mahvetmek durumunda o kadar çok aile var ki bilirseniz çok korkarsınız! Bürün boyutlarıyla kaliteyi tespit edememiş olsa da ortaya konan Suç İstatistikleri, TV. Programları bile bizleri perişan etmeye yetmektedir. Bu sebeple bizler, haber seyretmekten korkar hale geldik. ]

Hayatımızın, nimetlere alışmamızı sağlamasına asla izin vermemeliyiz. Kendimize bu yüceler yücesi İlâhımıza, [Hâlıkımıza, Rabb-i Rahimimize, Rezzak-1 Hakikimize] hamd ve şükretmeye alıştırmalıyız.

[Kapımıza kargo getirene, birisinin hediyesini bize ulaştırana, yüksek ücretle aldığımız yemeğimizi taşıyıp kapımıza kadar sunana nezaket gereği teşekkür eder, ücretinden başka bir şeyler daha vererek minnetimizi ortaya koymayı beceririz! Ama bize her şeyi vereni unutmak bize asla yakışmaz!]

Nasılsın?" diye sorulduğunda; "ayni be ne olsun" dememeliyiz!

Zira sayamayacağımız nimetler içindeyiz. Allah Teâlâ onları sürekli olarak yenileyip güncelliyor!

Hem de har an...

Bize bunların hamd ve şükrü de farz kılınmıştır...

Hatırımızdan çıkarmayalım ki;

Niceleri o güne bizim sahip olduğumuz nimetlerden mahrum başlamıştır.

Niceleri de güven içindeyken o gün korku ve hüzünle kalkmıştır.

Nice çalışkan o gün işsiz kalmıştır. Nice zengin o gün fakir düşmüştür.

Nice gören ve duyanlar o gün duyamaz ve göremez olmuştur.

Nice sağlıklı insan o gün sağlığını kaybetmişken bize sunulan nimetler yenilenmiştir.

[Internette bir gezinin! Dünyada temiz suya ulaşamayan kaç milyon kişi var. Kahvaltı yapamayanların sayısına bir bakın. Evi-barkı, arabası olmayanlar, can-mal ve hatta namusları tehlikede olanlar ne kadardır? Bunlar bile bizi refleks halinde şükre sevk edemez mi?]

O zaman diyelim ki: El-hamdulilahi Rabbil- Alemin

Asla unutmayalım ki Salih ameller ancak O'nun nimetiyle ve nimetine şükretmekle tamamlanabilir.

Allah her daim Hamd eden ve Şükür edenlerden eylesin. Amin.

[Bütün ümmetlere Orucun emredilmesi çok manidardır! İnsan Enesi de ancak mukayeselerle idrak edebildiği için günün bir kısmında aç kalmak bile nimetleri idrakte ne kadar tesirlidir!

Bunun başta şükrün anlaşılması yanında çok daha fazla hikmetleri de vardır. (Bkz, Ramazan Risalesi, Ene Risalesi)

Risale-i Nur’daki mayamızın dört unsurunun Acz, Fakr, Şefkat ve Tefekkür olmasını da anlamak, yaşamak, iyi bir insan olmakta, kullukta çok lüzumlu meseleler diye idrak etmek çok ama çok önemlidir! (Bkz, Sözler, 641)

Üstadımız Bediüzzaman Hazretleri tarafından "Taharri-i Hakikat" meylinin" insanlığı kurtarıcı olarak anlatılması bu konumuzda da değerlidir...

"Evet şimdi olmasa da otuz-kark sene sonra fen ve hakiki marifet ve medeniyetin mehasini, bu üç kuvveti tam techiz edip, cihazatını verip o sekiz manileri mağlub edip dağıtmak için taharri-i hakikat meyelanını ve insafı ve muhabbet-i insaniyeti, o şedit düşman taifesinin sekiz cephesine göndermiş. Şimdi onları kaçırmağa başlamış. İnşallah yarım asır sonra onları darmadağın edecek.” (Tarihçe, 118)

Rabb-i Rahimimiz bizleri bu sinsi hastalığa duçar eylemesin. Yakalananlarımızı da Nurlu eserleri ciddi okuyarak, bu ruhtaki arkadaşlarımız ile teşrik-i mesaiye önem vererek acilen kurtarsın!Ancak bu kurtuluşun bizim kesbimizle, fiili duamızla olacağını hiç unutmamak gerekiyor. Amin]

Not: Lütfen yazımın altındaki ses kaydı halindeki duayı da dinleyin. Vefatından 2-3 gün önce halis bir kardeşimizin okuduğu tesirli, meşrebimizle de örtüşen harika bir duadır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
4 Yorum