Gönül tokluğu

“Zenginlik mal çokluğu değil, gönül tokluğudur” Hadisinin manasını çok yakın bir zamanda yaşayarak öğrendim. Daha önce okur geçerdim. Hayatımda bir yansımasını görmezdim. İnsan hadisleri en güzel şekilde yaşayarak öğreniyor. Son zamanlarda yapılan tartışmaları gündemime almak istemiyorum. Hadisler ortadadır ve bizlere her alanda yön gösterici birer yıldız gibidirler. Hadisleri reddeden bir-iki şarlatanın söylediklerinin benim için hiçbir önemi yok.

Biz asıl konumuza, yukarıda verilen hadisin pratiğine dönelim.

Bir göz odada altı insan. Bir anne, bir baba ve dört çocuk. Savaşta her şeylerini kaybetmişler. Güzel işlerini, evlerini, arabalarını en önemlisi tüm yakınlarını. Rablerinden başka sığınacakları yok. Sağlık problemi olan baba hem sağlık problemlerini çözmek hem de iş bulmak umuduyla şehir dışında. Bir anne dört çocuk bir göz evde yalnızlar. Çocukların en büyüğü kız yedi yaşlarında. Diğerleri erkek çocuklar dört, üç ve bir yaşlarında. Hepsi de pırıl pırıl. Öğrenmeye meraklı.

Eşimle birlikte her hafta sonu bir-iki saatimizi onlarla geçiriyoruz. Çocukların Türkçesi anneden iyi. O da çocuklarının etrafında dönüp duruyor.

Odada bir-iki eşya göze çarpıyor sadece. Evde başka bir şey yok. Yokluk her haliyle kendini hissettiriyor. Eşim çocuklara kitap okuyor. Anne ve kızımıza okuma-yazma öğretmeye çalışıyor. Çok istekliler. Diğer çocuklar da okumaya iştirak ediyorlar bazen. Pür dikkat dinliyorlar. Bir ara eşime “Bu bizim imtihanımız” demiş bulundum biran. Eşim bana baktı ve “İmtihan olduğu doğru ama ben bu şekilde düşünmüyorum. İmtihan gözüyle baksam bana göre cehennem korkusuyla bunlarla ilgilenmiş olurum. Ama onlar bize Allah’ın bir hediyesi. Böyle düşünürsem o zaman bu işleri gönlümden gelerek Allah rızasını gözeterek yapmış olurum” dedi. Eşime hak verdim. Onlar bize Allah’ın bir hediyesi.

Allah’ın bizlere nasip ettiği hediyeleri tek göz odada ziyarete giderken bizler de çam sakızı çoban armağanı bir şeyler alıp gidiyoruz. Her gidişimizde annenin bize söyledikleri beni hep derinden etkiledi. “Bizim bir şeye ihtiyacımız yok. Bizim her şeyimiz var. Neden zahmet ediyorsunuz.” Tek gözlü odaya tekrar göz gezdiriyorum. Oda boş. Mutfağa göz ucuyla bakıyorum. Bir şeyler göremiyorum. Var olduğunu söyledikleri şeyleri de saklayacakları yerleri de yok. Daha doğrusu ev yokluk evi gibi.

Eşimle son gidişimizde gönül tokluğunun nasıl olması gerektiğini en güzel örneğini yaşadık. Yedi yaşlarındaki kızımız eşimi görür görmez heyecanla bir poşet uzattı. “Bunu sana aldım” dedi. Eşim poşeti açtı. İçinden bir elbise bir de terlik çıktı. Göz ucuyla olanları seyrediyorum yine. Gerçekten ihtiyaçları olan belki de akşam yemek yapacak malzemesi olmayan bu gönlü tok insanlar son paralarıyla da eşime hediye almışlardı. Sonra bu hadis geldi aklıma. Acaba kim zengindi? Gerçekten gönlü tok olan kimdi?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum