Selahattin GEZER

Selahattin GEZER

Derin hatıralar-1 Bir Hacı Hilmi Mesutgil vardı

İzmir’de bugüne kadar yaşamadığımız, bir Temmuz ayı yaşıyoruz. Ayların sıcağında, gün içerisinde zaman, zaman mayıs havası yaşıyoruz. Sanki Temmuzun sıcağı bıçak gibi kesilip, Ramazan hürmetine arada serinlik ve esinti ortaya çıkıyor. Muzdarip eden sıcaklık yok. Allah merhamet ederek, özellikle iftar vaktinde, rüzgârı imdadımıza tekrar gönderip, teravih namazını rahat kılmamızı sağlayıp, havayı eski haline döndürüyor. Berrak bir hava ve gecenin gözleri olan ışıklar, evlerden sokaklara caddelere bakıyor. Denizin diğer tarafındaki sahil evleri, Narlıdere pırıl, pırıl ışıklarıyla görünüyor.

Ramazanın bereketi olan rüzgâr, vadideki ağaçlara zikir söylettirirken, kuşlar yaklaşan iftarın telaşına, heyecanına kanat çırpışlarıyla iştirak ediyorlar… Balkonda elimdeki Kuran-ı Kerim'i masanın üzerine bırakıp, rüzgârlı vadimi ağaçları ve kuşları izlemeye koyuldum. İftara yaklaşık bir saat vardı. Düşünce kapımı tıklatarak, tatlı hatıralarıyla hacı Hilmi ağabey buyur etti. 12 sene önce, Hakkın rahmetine kavuşmuş olan, rahmetli Hilmi ağabeyi ile yaşadığımız anılar susuzluğumu, acıkma hissimi yok etmişti. Üstelik o gün sahursuz tutmuştum orucu. Tatlı hatıraları yüzüme tebessüm verirken, yokluğu ruhumu saran hüzün olmuştu.  

Arkada dua eden, hatırlayan birilerini bırakıp gitmek ne güzel gidiş. Soğuk bedeni, dostun yokluğu ise yüreği üşütüyor. Dostu hatırlamak maharet değil ki, maharet, kendini her daim hatırlatan dosta. Kendisini Fatihasız, duasız bırakmayan dost, nasılda imrenilecek bir dostluk, insanlık bırakıp gitmiştir. Bu gidiş, ne güzel gitmektir. Hacı Hilmi ağabey işte böyle bir gidişe sahip olan bir insandı. Böyle bir gidiş, her şuur ve iman sahibi insanın arzu ettiği bir gidiş şeklidir.

Kalp İstiridye kabuğu, güzel dostlar da içinde inci tanesi gibidir. Hepimizin hayatında derin hatıralar bırakıp, ebet tarafına göçmüş, özel insanlar, dostlar vardır. Gerçek dostların ölümleri hayatımızdaki tasarruflarını engelleyemez. Hatıralarıyla hep yanı başımızdadır. Hakiki dostlar, öldükten sonrada yaşarlar. Buradan ebet âlemine göçmüştür, ama nefesi, gölgesi sıcacık dozluğuyla, hafızalarda hep diridir. Ne bahtiyar insandır onlar, sevilmeleri diri yüreklerde hep devam eder.

Evet, bir Hacı Hilmi Mesutgil ağabey vardı, soyadı gibi mesut. Etrafındakileri mesut etmiş bir insan. Ailesini mesut etmiş, çocuklarını mesut etmiş, dostlarını mesut etmiş, ruhu mesut bir insandı. Ondaki merhamet, dünya kazancının üzerinde, yüreği şefkat dolu, cebi ihtiyaç sahibine cömert,  merhameti iri bir insandı. Ruhu, insanları sıkıntıya sokan olumsuzluklardan çilekeş, acıları ve hüzünleri kendi acısı, kendi hüznü gibi yaşardı. Bediüzzaman’ın, “Kimin himmeti milleti ise o tek başına bir millettir” sözüne tam tamına uyan kalitede bir insandı. 28 Şubatın, inananların üzerinden, ekonominin üzerinden silindir gibi geçmesine, memleketin düştüğü kaos’a ruhen muzdarip olmuş, yüce gönüllü bir iman kahramanıydı. Müslüman’ın nezafet ve estetiğe riayet etmesini canı gönülden arzu ederken, kendiside bu değerlere azami derecede gayret eden kibar bir Müslüman’dı. Ticaretinde kibar, babalığında kibar, kulluğunda kibar ve dava adamlığında kibardı. Onunla tadı unutulmaz ve sıkı bir dostluğumuzda, birini zerre kadar incittiğine şahit olmadım.

Hacı Hilmi ağabeyi Erzurum’da, mantık kahramanı Kırkıncı Hocamın risale derslerinde tanımıştım. Kendisi Erzurum’un eski nur talebelerindendi. Ticaretle uğraşan, aynı zamanda garihi Kırkçeşme Hamamlarının da sahibiydi. Biz İzmir’e yerleştikten sonra, onu pek görememiştim. Yıllar sonra işlettiğim ajansın telefonu çalmıştı telefonun diğer ucunda hacı Hilmi ağabey vardı, “Kardeşim, bende İzmir’e yerleştim. Telefonunu baban verdi. Görüşmek istiyorum” demişti. Ben de kalkıp gittim. Bostanlı'da hırdavat üzerine bir işyeri açmış, göz bebeği gibi sevdiği, oğlu Süha ve Sulhi ile birlikte işletiyordu. Bir araya geldiğimiz vakitlerde, iman hakikatlerinden dersler yapar,  tatlı sohbetlere dalar, zamanın nasıl geçtiğini anlamazdık. Bediüzzaman’a derin muhabbeti olan, bir insandı. İhlâs ve uhuvvet düsturlarına, İmâni meseleler gibi, sindirerek sahip çıkmış, her alnı secde gören insana muhabbet beslerdi. İç âleminde tenkit ve kin yer edinememişti. Müslüman’ın her meselede, mutlaka ama mutlaka kibar olmasının başkalarına İslamiyet’i sevdirmesine vesile olacağına tüm kibarlığıyla inanmıştı.

Birkaç kez, seyahate de çıkmıştık. Özellikle bir İstanbul seyahatinde yol boyunca atomlardan, yıldızlardan Allah'ın muhteşem sanatından uzun, uzun yolculuk bitene kadar sohbet etmiştik. Şimdi her İstanbul’a gidiş ve dönüşümde yolda atomları yıldızları hatırlarım. Son görüşmemiz telefonda olmuştu. Sabah ajansı aradı, “Selahattin kardeş, İstanbul’a mal almak için gideceğim, hadi gel beraber gidelim” demişti. Elimde bitirip baskıya göndermem gereken tasarım vardı, olumsuz cevap vermiştim. "Peki” demiş, dua ederek telefonu kapatmıştı. Ertesi gün Süha’dan, İstanbul dönüşü bir benzinliğe yanaştığında, kalp krizi geçirerek hakkın rahmetine kavuştuğunu öğrendim. Onunla beraber İstanbul’a gitmediğime, yüreğim derinden sızlamıştı. Yüreği sevgiyle dolu kibar Müslüman, kibarları seven cennete uçmuştu. Allah hepimize, kalbimizde salkıyacağımız inci tanesi gibi dostlar nasip etsin. Zira dostsuz olmak, ayazda kalmak gibi.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
3 Yorum