Darlaşan akıllar bir gurur-u ilmî ile inkâra saparlar

Darlaşan akıllar bir gurur-u ilmî ile inkâra saparlar

Günün Risale-i Nur dersi

Bismillahirrahmanirrahim

İkinci varta ve çare-i necat: Bu dahi iki meseledir:

Birincisi: Azamet ve kibriya ve nihayetsizlik noktasında, ya gaflete veya mâsiyete veya maddiyata dalmak sebebiyle darlaşan akıllar, azametli meseleleri ihata edemediklerinden, bir gurur-u ilmî ile inkâra saparlar ve nefyederler. Evet, o mânen sıkışmış ve kurumuş akıllarına ve bozulmuş ve mâneviyatta ölmüş olan kalblerine, çok geniş ve derin ve ihatalı olan imanî mes’eleleri sığıştıramadıklarından, kendilerini küfre ve dalâlete atarlar, boğulurlar.

Eğer dikkatle kendi küfürlerinin iç yüzüne ve dalâletlerinin mâhiyetine bakabilseler, görecekler ki, imanda bulunan mâkul ve lâyık ve lâzım olan azamete karşı, yüz derece muhâl ve imkânsızlık ve imtinâ o küfrün altında ve içindedir. Risale-i Nur yüzer mizan ve muvazenelerle bu hakikatı iki kere iki dört eder derecesinde kat’î ispat etmiş.

Meselâ, Cenâb-ı Hakkın vücub-u vücûdunu ve ezeliyetini ve ihatalı sıfatlarını azametleri için kabul edemeyen adam, ya hadsiz mevcudata, belki nihayetsiz zerrelere, o vücub-u vücudu ve ezeliyetini ve ulûhiyet sıfatlarını vermekle küfrünü itikad edebilir. Veyahut ahmak sofestâîler gibi, hem kendini, hem kâinatın vücudunu inkâr ve nefyetmekle akıldan istifa etmelidir.

İşte, bunun gibi bütün hakaik-ı imaniye ve İslâmiye, kendilerinin şe’nlerini, muktezaları olan azamete istinad ederek, karşılarındaki küfrün dehşetli muhâlâtından ve vahşetli hurâfâtından ve zulmetli cehâlâtından kurtarıp kemâl-i iz’an ve teslimiyetle selîm kalblerde ve müstakim akıllarda yerleştirirler. Evet, ezan ve namaz gibi ekser şeâir-i İslâmiyede kesretle 1 اَللهُ اَكْبَرُ اَللهُ اَكْبَرُ اَللهُ اَكْبَرُ اَللهُ اَكْبَرُ azamet-i kibriyasını her vakit ilânı, hem 2 اَلْعَظَمَةُ اِزَارِى وَالْكِبْرِيَاۤءُ رِدَاۤئِى hadîs-i kudsînin fermanı, hem Cevşenü’l-Kebîr Münâcâtının seksen altıncı ukdesinde

يَا مَنْ لاَمُلْكَ اِلاَّ مُلْكَهُ    - يَامَنْ لاَيُحْصِى الْعِبَادُ ثَنَاءَهُ

يَا مَنْ لاَتَصِفُ الْخَلاَئِقُ جَلاَلَهُ    - يَا مَنْ لاَتَنَالُ اْلاَوْهَامُ كُنْهَهُ

يَا مَنْ لاَيُدْرِكُ اْلاَبْصَارُ كَمَالَهُ    - يَا مَنْ لاَيَبْلُغُ اْلاَفْهَامُ صِفَاتَهُ 

يَا مَنْ لاَيَنَالُ اْلاَفْكَارُ كِبْرِيَاءَهُ    - يَا مَنْ لاَيُحْسِنُ اْلاِنْسَانُ نُعُوتَهُ

يَا مَنْ لاَيَرُدُّ الْعِبَادُ قَضَاءَهُ    - يَا مَنْ ظَهَرَ فِى كُلِّ شَىْءٍ اٰيَاتُهُ

سُبْحَانَكَ يَالاَۤ إِلٰهَ اِلاَّ أَنْتَ اْلأَمَانُ اْلأَمَانُ نَجِّنَا مِنَ النَّارِ 3

diye olan gayet ârifâne münâcât-ı Ahmediyenin (a.s.m.) beyanı gösteriyor ki, azamet ve kibriya lüzumlu bir perdedir. 

1) “Allah en büyüktür. Allah en büyüktür. Allah en büyüktür. Allah en büyüktür.” 
2) “Azamet gömleğim, Kibriyâ ise kaftanımdır.” Müslim, Birr: 136; Ebû Dâvud, Libâs: 25; İbn-i Mâce, Zühd: 16; Müsned: 2:248, 376, 414, 427, 442, 4:416; İbn-i Hibban, Sahih, 1:272, 7:473; Alâuddin el-Hindî, Kenzü’l-Ummâl: 3:534. 
3) Ey mülkünden başka memleket bulunmayan Zât, Ey kullarının senâlarıyla Onu övmekte âciz kaldıkları Zât, Ey mahlûkatı Onun yüceliğini vasfedemeyen Zât, Ey künhüne vehimler bile yetişemeyen Zât, (yalnız bu cümle Cevşen’in 54. ukdesinde yer almaktadır.) Ey kemâli gözle idrak edilemeyen Zât, Ey sıfât-ı kudsiyesine fehimler ulaşamayan Zât, Ey kibriyâsına fikirler erişemeyen Zât, Ey evsâf-ı cemâliyesini insanların güzel gösteremediği Zât. Ey hüküm ve kazâsı kullar tarafından geri çevrilemeyen Zât, Ey herbir şeyde âyetleri zâhir olan Zât, Sen aczden ve şerikten münezzeh ve mukaddessin. Senden başka ilâh yok ki bize imdad etsin. El-aman, el-aman! Bizi azap ateşinden ve Cehennemden kurtar. 

Bediüzzaman Said Nursi
Şualar – Yedinci Şuâ