Cılkçılık

Milliyetçilik, ulusçuluk, ırkçılık kelimeleri kullanım sıklığına ve sistemler tarafından bize sunulma çokluğuna göre olumludan olumsuza giden bir anlam taşımaktadır. Oysa üçü de sözlük bakımından aynı manayı taşımaktadır.

Kabile taassupları yağmacılığı doğururken İslam’ın ortadan kaldırmayı hedeflediği bu his sonrasında Emevilerle kendi soyunu Peygamber çocuklarına üstün gören bir tutuma ve genelde de Arapları diğer Müslümanlara bile efendi gören zihniyete evrilmiştir. Bundan dolayı Horasan bölgesinde Fars ve Türk gibi güçlü toplumların İslamlaşması gecikmiş ve bu çatışmaların etkileri bugüne kadar sürmüştür.

Yakın tarihte Fransız İhtilalı’yla halkın saltanat düzenine karşı çıkmasıyla ve milleti yüce tutmasıyla doğal olarak milliyet fikri ortaya çıkmıştır. Öncesinde insan toplulukları dinlerine, mezheplerine ve bağlı oldukları hanedanlıklara göre değerlendirilirken milleti esas alan yeni akım Bonapart gibi bir maceraperest komutan ile ilk defa millet adına ve Fransızlar adına diğer Avrupa milletlerine ve Afrika’ya saldırmıştır. Sonraki kuşaklarda kendi milletini üstün gören Hitler de bu vahşeti Almanlar adına yapacaktır. Bu esnada diğer milletlere virüs gibi yayılan milliyetçilik Avusturya-Macaristan ve Osmanlı gibi imparatorlukların dağılmasına neden olacak ve Avrupa’yı kan gölüne çevirecektir. Osmanlı’nın son dönemindeki Batıcı Genç Osmanlılar ve İttihatçı gibi aydınlar umutlarını Osmancılık ve İslamcılıktan kestiklerinden ya da Batıdan çok güzel öğrendikleri milliyetçilik fikriyle Türkçülüğe inandıkları için politikalarıyla ve hareketleriyle Anadolu dışındaki yerler ellerinden çıkmadan oraları kafalarından çıkarmışlardır. Bunun için bazı Güney cepheleri savaşılmadan bırakılmıştır. Yine sonrasında kurulan Cumhuriyet sisteminde İttihatçıların devamı olan zihniyet tarafından da Anadolu’da yaşan çok zengin kültürel yapı zorla ve yasalarla tek tipe indirgenmiştir.

Milliyetçiliğin etkileri ve zararlı sonuçları bütün dünya tarihinde yaşanan zulümlere denk gelebilir ve bundan dolayı bunlar saymakla bitmeyecektir. Faydası yok mudur? Zararları yanında faydaları yok gibidir. Baklavanın kimin malı olduğu abes gerçeği karşısında milliyetçiliğin sunabileceği nedir? Türk baklavası, Yunan baklavası, Ermeni baklavası kimindir bu aynı baklava? Ya da dünyanın paylaştığı ama birkaç ülkenin paylaşamadığı Türkiye’de Türk, İran’da İranlı, Tacikistan’da Tacik, Afganistan’da Afgan olan ve bir deniz gibi olan Mevlana’yı milliyetçilik bardaklarına doldurup bu denizdir diyen insan deliliği değil mi milliyetçiliğin yaptırdığı?

Milliyetçiliğin iyi yerleşmesi için İslam toplumlarında hayatın her yerine nüfus eden İslam yerine milliyet kavramı konulmaya çalışılmıştır. Bunun için başta Türkiye olmak üzere neredeyse bütün İslam ülkelerinde laiklik ilkesi çarpıtılarak kullanılmıştır. İslam kutsalları kaldırılıp millet kutsalları yerine konulmaya çalışılmıştır. Milliyet yeni düzenlerin dini olmuştur böylece. İslam kimliğinden kurtulacağız diye yakın tarihindeki zenginlikler kötülenip tarih öncesindeki destanlar gerçek diye sunulmuştur. Ya da yanı başındaki Gürcü ve Kürt ötelenirken Moğollarla yakınlık kurulmaya çalışılmıştır.

Din, millete uyarlandığında ya da milleti aşamadığında Museviyet Yahudiliğe, İslam Türklerde Aleviliğe, Araplarda Vehabiliğe, Farslarda Şiiliğe, Afganlarda Talibanlığa dönüşmekte ve milli karakter kazanmaktadır ve din birçok noktada dünyevileşmektedir. Zaten saf din kültürel ve örfi kazanımları içinde eritmektedir ve Doğudan Batıya kadar büyük bir kültür mozaiğine sahiptir. Yeter ki din şemsiye olsun.

Neredeyse elli yıl aralıklarla Batı’da Doğu’ya doğru gelen milliyetçilik hastalığı son dönemlerde Türk milliyetçiliğinden iyi bir ders almış Kürtlerde kendini göstermekte. Türkiye devlet olarak artık bu hatadan dönmeye çalışsa da ve halkın geneli zaten bu kanaatte olsa da Kürtlerin etkili bir kısmı anti-Türkçülük damarıyla bir Kürt bütün Türklere bedeldir havasında Kürtçülük için her şeyi yapmaya hazır durumda. Onun için komşuyu komşuya düşman eden huzursuzluk, güvensizlik havası her yerde esmektedir. Elbette bunun etkili bir sebebi de ne devletin ne milletin Türkçülük damarını tam bırakmamasıdır ve uygulamada elde edilen kazanımların hala anayasal düzleme geçmemesidir.

Çözümü nedir bu kadar bilindik ama bu kadar kafaları meşgul eden bu sorunun? Türkçülük- Türklük, Arapçılık-Araplık, Kürtçülük- Kürtlük ayrımı yapıldığında bu çağdışı sorun yakamızı bırakacaktır. Türklük, Araplık, Kürtlük halkın yaşadığı ve bunları barındıran devletin onları eşit olarak yaşatması gerektiği bir yaşam ve bilimdir. Öte yandan Türkçülük, Arapçılık, Kürtçülük bir kendini beğenmişlik, bencillik, ötekileştirme, haksızlık ve koca bir memlekette ve dünyada hemşehricilik yapmadır. Ama insanlık, medeniyet, din ve coğrafya altındaki her kazanç ve değer gibi ve Mardinli bir bilim adamımız Nobel ödülü aldığında onun Türk mü Kürt mü Arap mı olduğuna bakmadan ve aynı derecede Azerbaycan’ın, Bosna’nın, İran’ın, Kürdistan’ın, Mısır’ın, İngiltere’nin ve İspanya’nın bir başarısına sevinebileceğiz demektir. 

(AD)

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
2 Yorum