Brüksel yolunda

(24.07.2009) 03.22
Ankara Esenboğa Havalimanı.
Birazdan Brüksel’e uçacağız inşallah.
4 yıl önce Ramazanda “Risale-i Nur’da AB perspektifi” başlığıyla yaptığımız bir dosya  çalışması çantamda. Kitaplaştırılmak üzere dizgisi bile yapılmıştı. Üç yıl bekledi. Demlenmesi gerekiyordu. Alt başlıklar açma ihtiyacı duydum. Seyahatime bu saik yön verdi.
Kısmet, AB merkezinden, başkentinden yeni gözlem ve tespitlerle tamamlama aşamasına geldi.
Duam, bu bir haftalık ziyaretin buna vesile olması.
***
Uçuş boyunca okuma, gözlem, düşünmekle yazmak iç içe girdi. Belki de yer yüzünden ayrılmanın verdiği bir farklılıktı.
Alemşümul düşünmek vardı zihinde. Kainatı ve Rabbani keşifleri her yerde arama vardı. Bir gezi değil zihin yolculuğuydu aslında.
Elimde, velut zeka ve yazar Sadık Yalsızuçanlar’ın “Dünyanın orta yeri sinema” kitabı var. “Hayal, rüya, sinema” bölümünü okurken düşünce yolculuğuma eşlik eden inkişaflar satır aralarında kendine yer aradı. Yeni düşünceleri tedai ettirdi.
***
Yaz mevsiminde, gök maviliğinde/beyazlığında bir kuşatılmışlığın hedefe götüren hızlı ve medeniyet harikası ulaşım ve iletişim tadında okurken yol almak farklı bir duygu.
İşte Brüksel yolculuğu başlığının hatırlattığı bir içeriğin ötesinde bir yörüngede beni gezdirdi. Belki de Brüksel’in bu ufki temaşaya, tasavvuri hakikate, keşifli fikre, tefekkürün müşahedesine ve kalbin inşirahına giden bir açılıma ihtiyacı var.
Ahlaki zemin, toplumun manevi dinamikleri, vicdanın inşa boyutu, “tek dişi kalmış canavar” felsefesinin ıslahı ile mümkün. İrfan ve idrak, beraberinde projeksiyon ve proje Avrupa’nın pozitif büyümesine ve olgunlaşıp Asya’nın kalbini aklına arkadaş etmesine başlayabilir.
***
Risale üslubuyla, “Yaldızlı bir mektup olan baharda” dediği, bizimse yazın ortasında temaşa ettiğimiz ve  sonra giden cismani varlıkların hafızamıza emanet görüntüleri ile yeryüzü sofrasından  bir hayli uzak/yüksek bir seyirde  yeni ufuklara dalıyoruz.
Hayal ve zaman ikilisi, Bediüzzaman’ın benzetmesiyle “sinema çeşitleri gibi temaşa lezzetini” devam ettirirken, önceden zihin, kalp ve zaman seyrinde kaydedilen/çekilen manaları/görüntüleri bize sunmaktadırlar.
Hayal, hakikatin görünmeyen yüzüne seyahat ederken zamanı aşan ve geçen bir hız yolculuğuyla müşahede dünyasına uzanmaktadır.
Hayal ve zaman, çekilmiş anların/görüntülerin tazelendiği süreçtir.
“Lezzetli safalı” bir muhabbet zemini ve kendini yenileyen kalp ve akıl yansımaları, hayal kadar zaman, zaman kadar hayal ile yeni bir boyut kazanmaktadırlar.
Hayal sineması veya zaman dolapları ya da  “vakıa-i hayaliye” gerçeği, düşünce yoğunluğunun seyahat ettiği yeni âlemlerdir.  

Mektubat’ta geçen; “Hayale, tahayyül ettirmek, hayale telkin eden bir temaşa, teşbih ve temsille sema perdesinde açılan süreyya menzilinden, hurma ağacının eğilmiş beyaz dalı suretini” resmeder idrak dünyamıza.
“Vücud-u vacibe” karşı bütün kâinatın zahiri bir varlık, geçici bir vücut, varlığı gerçek varlığa bağlı bir gölge olması hasebiyle bir hayalden ibarettir. Ehl-i keşfin bu tespiti bizim hayal ve zaman ile başlayan yolculuğumuza hikmet giydirdi.
Muhayyilemiz, hayal evrenimizin boyutsuz ufuklarında gezdirirken, bir gezginci hayaliyle, semanın 11 bin metre cismaniyetinde bir yükseklikle Brüksel’e doğru yol almaktayız.
AB’nin başkentine, alemimizin başkentinden, Türkiye’nin başkentinden ayrılmanın verdiği geçişle  hayalle perçinlenen zaman şeridindeyiz.

Şu an, güneşin doğuşundan iki saat sonra, uçağın sağ penceresinden temaşa lezzetiyle bakarken, neredeyse buzulları andıran bulutlar perdesinin güneşle parlayan yüzü ile karşılaştım.
Bir anlamda yeryüzünün görüneninden ayrı ve yukarıda bir görüntü, bir misal âlemi gibi.
Daha da enteresanı, sol pencereden nazar gezdirdiğimde ise yeryüzü görünmekte, bulutsuz, misalsiz bir gerçeklik müşahedesi buldum.

Uçağın sağ penceresi ile sol penceresinin bulut üstü ve bulut altı iki ayrı dünyayı, âlemi ve görünen/görünmeyeni temaşa etme lezzeti ile daimileşen yeni görüntü karelerini yakalamanın, hafızamın emanetinde, daha sonra bana gösterilecek bir sinema şeridi hükmünü aldığını ve kayda geçirdiklerini fark etmenin hoşnutluğuyla şükrettim.
Risale-i Nur’daki hayal bahsi ile zenginleşen makalenin hayali, hayalimin hayali ile “zamanın altında” bir süratle, uçak hızında bir cismaniyetle sağında ve solunda iki farklı âlemin temaşası ile bu satırları anlamlandıran rüyanın rüyası, hayalin ufku ve cismaniyetin ruhu ile kalbin akla açılan somut sonuçlarına yöneldim. Brüksel’e yolculuğumuz böyle devam ediyor.
Tam bu noktada “Alem-i maddi ile alem-i ruhaniyi birbirinden fark etmek lazım gelir” yönlendirmesini okuyorum. Alem-i misal ile alem-i hakikinin farkı gibi açık farkların düşünce seyahatimi yapılandırdığı ifadeler, Asya ile Avrupa farkını, mana ile madde, dünya ile ahiret farkını hatırlattı.

Brüksel’e indiğimizde, zihni davete icabet edecek beşeri halleri  öğrendikçe, insanı algılayan batı bakışını irdeledikçe, fayda/zarar tablolarını inceledikçe, Risale referansı ile müzakere ettikçe, Brüksel okumalarımız Endülüs’ün dirilişine ip uçları verecek.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum