Bir Kırkıncı Hoca sohbeti ve taziye

Bayramda Hikmet Bey’in taziyesine gitmiştik. Bir süre önce eşi Rahmete gitmişti. Doğuda bazı vilayetlerde böyle söyleniyor, benim de hoşuma gitti. Rahmete gitmek. Hayatımız gelmek ve gitmek iki kelime. Her günümüz iki kelime; gelmek ve  gitmek ama bu gidiş başka gidiş.

Umumiyetle varlıklı ailelerin oturduğu dubleks ve tripleks evlerin bulunduğu bir muhite gittik. Tabiatın hakimiyeti söz konusu. İnsanlar garabet binalarla şehrin ve tabiatın dokusunu bozmamış. Büyük bir bahçeli ev. Galiba triplex. 

Recaizade Mahmut Ekrem Bey, Şevki Bey ünlü musikişinas onun ölümü üzerine bir şiir yazmış, daha sonra bestelenmiş;

Şevki Yok

Gül hazîn... sünbül perîşan... Bâğzârın şevki yok.. 
Derdnâk olmuş hezâr-ı nağmekârın şevki yok.. 
Başka bir hâletle çağlar cûybârın şevki yok.. 
Âh eder, inler nesîm-i bî-karârın şevki yok.. 
Geldi ammâ n’eyleyim sensiz bahârın şevki yok!

Farkı yoktur giryeden rûy-ı çemende jâlenin. 
Hûn-ı hasretle dolar câm-ı safâsı lâlenin. 
Meh bile gayretle âğûşunda ağlar hâlenin! 
Gönlüme te’siri olmaz âteş-i seyyâlenin. 
Geldi ammâ n’eyleyim sensiz bahârın şevki yok!

Rûha verdikçe peyâm-ı hasretin her bir sehâb.. 
Câna geldikçe temâşâ-yı ufuktan pîç ü tâb.. 
İhtizâz eyler çemen.. izhâr eder bin ızdırâb.. 
Hem tabîat münfail hicrinle.. hem gönlüm harâb… 
Geldi ammâ n’eyleyim, sensiz bahârın şevki yok!

O güzelim bahçede dünyanın arkasından hızla koştuğumuz saadeti öznesini kaybetmiş bir cümlenin perişanlığını yaşıyordu.

Ziya Paşa, "Derler hava üzre  uçtu tahtı Süleyman/Ol saltanatın yeller eser şimdi yerinde" der.

Anlaşılan kalbimizi bağladığımız dünya bize "bana bakma maveraya bak, mutluluk benim üstümde her an gidebilen , yıkılabilen bir perde" diyor.

Yusuf Abi, Kırkıncı Hoca rüzgarından vadisini bulmuş bir profesör. Hikmet Bey onun damadı. Biz Yusuf Abi ile başka bir maverayı ve lahuti özne üzerinde düşündük; Kırkırcı Hoca. Onu Erzurum’da asistanlık yıllarında tanıdığını anlattı. Alaaddin abi Kırkıncı Hoca’nın vezir-i hassı. Onu Kümbed denilen Kırkıncı Hocaefendi’nin mekan-ı hassına götürmüş tam kapının önünde ezan okunmuş. Karşıda cami var. Alaaddin Abi "şurada bir mescid var orada kılalım ikindi namazını" der, kabul edilir. Namazı Alaaddin abi kıldırır. Sonra Yusuf abi, köşede nisbeten genç hafif sakallı bir uzun boylu adam duruyordu, dersten sonra birşeyler okumaya başladılar. Okunan metne zaman zaman o kimliği bana o an taayyün etmemiş kişi açıklamalarda bulunuyordu. Benim dünyam bir anda alt üst oldu, bilmediğim, girmediğim iklimlere doğru hareket ettim. Varlığın anlamı, varlık içinde insanın anlamı, varlığın sahibinin memnuniyeti ve başını secdeye koyma fiil-i hassı. Ders bitti bizi Kırkıncı hocaefendi ile tanıştırdılar. Kırkların başı gibi Kırkıncı Hoca. Oradan ayrılırlar bir daha da maziyi tahattur etmezler, ampülsüz yılları.

Necip Fazıl, Arvasi ile tanışınca, "Tam otuz yıl saatim çalışmış ben durmuşum/Gökyüzünden habersiz uçurtma uçurmuşum" böyle söyler, belki Yusuf abi de bu mealde düşünmüştür.

Akabinde üniversite lojmanlarında zaman zaman sohbet olur. Kırkıncı hocaefendi oraya gelir, yine sohbetler olur. Yusuf abi dinledikçe lahuti iklimlerde uçan kuşlar gibi sürekli kanatlanır, kanatları gelişir.

Kırkıncı Hoca hem klasik medresenin ulumu şettasında hem son yüzyılın fikir akımlarından, sanattan, edebiyattan anlayan bir adamdır. Onun eşiğine ayağını basan Nabi-i Zişan’ın merkadına açılan bir kapıya kendini atar.

Yusuf abi konuşunca ağzından kelimeler muhabbet ve şevk kuşları gibi uçuşur. O kadar Kırkıncı Hocadan etkilenmiştir ve onun ikliminin mimarı asrın bütün rüzgarlarını Anadolu ve dünya toprağında estiren ruhları tezevvüç ettiren Bediüzzaman Said Nursi hazretlerini tanır. Onun eserlerini okumaya, orada kendini bulmaya gayret eder. Ama artık Kırkıncı Hoca, yerine konamayan şeyler vardır, onlardan biri.

Benim ortaokul yıllarından beri ömrümün büyük bir kısmı o kümbed denilen mekanda geçti. Nasıl da geçmiş gitmiş. Şimdi o yıllarımı nasıl günlükler tutarak ayakta tutmadığıma üzülüyorum. İnsan kaybedince anlıyor değerlerini. Her ne kadar Bediüzzaman var ise de onu başkalarının ruhunda fırtınalar estirecek şekilde anlatan ve insanı bir anda silkinip ruhsal teharetle ortaya koyan adamlar yok. Kırkıncı Hocaefendi yıllarını ateizmin zehir sofrasında bitirmiş nice insanları bir iki saatlik muakele, mantık, dramatik tablolarla uyarır ve onu kulluk vadisine getirirdi. Onu gördüğünde başı yükseklerde olan nice insan başı önünde yanından ayrılır, bir kartalken, bir bülbüle, güvercine dönüşür. Ruhlar onun sohbeti ile uyanır ve uyarılır.

Bir ders okuduk kısa bir paragraf. Bediüzzamam’ın nasıl ulema-i islamın ve filozoların üstünde bir haşir yorumcusu olduğunu anlatan.

Haşrin sonunda Bediüzzaman şöyle bir hülasa anlatır: 

“Ey şu risaleyi (onuncu söz) insaf ile mütalaa eden kardeş!deme 'Niçin bu Onuncu Söz’ü birden tamamiyle anlayamıyorum? Tamam anlamadığın için sıkılma. Çünkü İbn-i Sina gibi bir dahi-yi hikmet “el haşrü leyse mekayis ol akliye" demiş. İman ederiz fakat akıl bu yolda gidemez diye hükmetmiştir. (Marks’da ondan etkilenmiş daha ileri bir dalalet sözü söylemiş.)

Hem bütün ulema-i islam “Haşir bir mesele-i nakliyedir. Delili nakildir. Akıl ile ona gidilmez” diye müttefikan  hükmettikleri halde... (Yani gerek büyük filozof  ve gerek İslam uleması haşir üzerinde aklın bir fonksiyonu olmadığına hükmetmişler. Bediüzzaman ise haşri bu eserinde gözle görür gibi anlatır. Ünlü  bir nihilist olan Abdullah Cevdet  haşir ile lgili yıkıcı bir eser yazmak ister, Haşri alıp okuyunca “adam gözle görür gibi isbat etmiş” der, vazgeçer.)

"Elbette o kadar derin  ve manen pek yüksek bir yol birdenbire  bir cadde-i umumiye-i akliye hükmüne geçemez. Kur’an'ı Hakim’in feyziyle ve Halık-ı Rahim’in rahmetiyle şu taklidi kırılmış ve teslimi bozulmuş asırda, o derin ve yüksek yolu şu derece ihsan ettiğinden bin şükür etmeliyiz. Çünkü imanımızın kurtulmasına kafi gelir. Fehmettiğimiz miktarına memnun olup tekrar mütalaa ile izdiyadına (çoğalmasına) çalışmalıyız." (Sözler)

Yusuf Abi ve Hikmet bey ile bir bayram gününün şetaretinde buluştuk konuştuk.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum