Bir kelâmın derece-i kuvveti için fâiline, muhatabına, gayesine, mevzuuna bak

Bir kelâmın derece-i kuvveti için fâiline, muhatabına, gayesine, mevzuuna bak

Günün Risale-i Nur dersi

Bismillahirrahmanirrahim

ALTINCI KATRE: Kur’ân başka kelâmlar ile mukayese edilmez. Aralarında münasebet yoktur. Evet, kelâmın ulviyetine, kuvvetine, hüsnüne, cemâline kuvvet veren mütekellim, muhatap, maksat, makam olmak üzere dört şeydir. Ediplerin zannettikleri gibi yalnız makam değildir. Demek, bir kelâmın derece-i kuvvetini anlamak istediğin zaman, fâiline, muhatabına, gayesine, mevzuuna bak. Bunların dereceleri nisbetinde kelâmın derecesi anlaşılır. Evet, meselâ, o kelâm emir veya nehiy olursa, irade ve kudreti tazammun, ettiğinden, derecesine göre tezâuf ediyor.

Meselâ, Kur’ân’ın 1 يَاۤ اَرْضُ ابْلَعِى مَاءَكِ وَيَا سَمَاۤءُ اَقْلِعِى âyetiyle, semâ ve arza verdiği emrin tazammun ettiği yüksek ve kat’î irade ve kudret ile derhal semâî sehab çekilir, arz da suyunu yutar.

Ve keza, arz ve semâya 2 اِئْتِيَا طَوْعًا اَوْ كَرْهًا âyetiyle verilen emri itaatle kabul etmelerinden, o emirdeki irade ve kudretin derece-i kuvveti ve dolayısıyla kelâmın derece-i ulviyeti tebarüz eder. Fakat, insanların câmidâta verdikleri emirler, mütekellimîndeki irade ve kudretin zaafiyeti nisbetinde ruhsuz, hayalî hezeyanlardan farkları yoktur.

İ’lem eyyühe’l-aziz

Cenâb-ı Hakk’ın “A’lem, Ekber, Erham, Ahsen” gibi esmâ ve sıfat ve ef’alinde kullanılan ism-i tafdil tevhide naks değildir. Çünkü maksat, bizzat ve hakikî bir mevsufu gayr-ı hakikî veya aklî bir imkânla veya vehmî bir mevsufa tafdil etmektir.

Ve keza, izzet-i İlâhiyeye de münâfi değildir. Çünkü, maksat, sıfât ve ef’âl-i İlâhîye ile mahlûkatın sıfât ve ef’âli arasında bir muvazene yapmak değildir. Yani, ikisini bir seviyede tuttuktan sonra, bunu ona tafdil etmek değildir ki, sıfât-ı İlâhiyeye bir naks olsun.

Evet, masnuattaki kemâlât, Cenâb-ı Hakkın kemâlinden in’ikâs eden bir gölge olduğuna nazaran, masnuat, sıfât-ı İlâhiye ile muvazene hakkına malik değildir.

1 : “Ey yer, suyunu yut. Ey gök, suyunu kes.” Hûd Sûresi, 11:44. 
2 : “Ey yeryüzü ve gökyüzü! İsteseniz de, istemeseniz de, ikiniz birden emrime uyun.” Fussilet Sûresi, 41:11.

Bediüzzaman Said Nursi
Mesnevi-i Nuriye